Dücane CÜNDİOĞLU

Dücane CÜNDİOĞLU

Daha doğarken ölüyorum ey talib!

Daha doğarken ölüyorum ey talib!

Burada ve şimdi.... Çağdaş'ın iki ayağı. Çağdaşlığın... Mekân ve zaman... yani bugün... şimdi... şu an...

VE geçmiş... hani o şımarık şimdi'nin memelerini emdiği şefkatli anne!

Ve tarih... ve gelenek...

Gözlerim kapalı asırlardır içinde neşeyle devindiğim rahim.

* * *

1 Ocak 2011...

Kafamla gövdemi bitiştirmek için çırpınıyorum.

21. asır. Çağdaş bilim... çağdaş sanat... çağdaş yaşam...

Anlamaya, kavramaya, özümsemeye çalışıyorum. Özümsemeye, yani düşünmenin hakkını vermeye...

Gelip geçici olanda gelip geçemeyecek olanı görmeyi istemek mi bütün suçum, bilemiyorum.

Şimdi, gövdemin üzerine yıkılmış. Zaman zaman nefes alamıyorum. Aldırmıyor.

VE buradayım. Burada ruhumla olmama izin vermemekte direten bir şimdi'nin baskısı altında. Çağın. Çağdaşın. Çağdaşlığın.

Bedenim belki şimdi'nin elinde, ve fakat asırlarca ruhumu ondan uzak tutmayı başardığım için övünmeli miyim?

* * *

Ruhum geçmişte. Zihnim... bilincim... kavrayışım...

Düşünürken adım adım geriliyorum; yüzlerce asır öncesine gitmezsem, değil düşünmek, hissedemiyorum bile.

Benim cezam bu işte! Kafamla gövdemi bitiştirmek zorundayım; bedenimle ruhumu... geçmişle şimdiyi...

Ben'le ötekisini...

* * *

Ne yaman bir çelişki! Çoğunluk nazarında, 'ben' geçmiş, 'o' şimdi. O, yani öteki...

Benim ötekimse şimdi. Çarşı. Yaşam. Toplum.

Sevimsiz bir zamir: Onlar.

Ben ve onlar...

Geçmiş ve şimdi ve gelecek...

Aman yarabbî, benim bir değil, hiç geleceğim yok!

Paramparçayım.

Başım bir yanda, gövdem bir yanda.

* * *

Geçmiş ile şimdi'yi birbirini ezmeden yanyana getirmek kabil mi?

Ben'i ne yapıp edip şimdinin beni hâline getirmek? Kafasıyla ve gövdesiyle. Ruhuyla ve bedeniyle.

Ama bir koşulla. Asırlardır kendisini emziren anacığını incitmeden... geçmişi tekmelemeden... şımarmadan... ustalara hürmeti elden bırakmadan... aidiyetlerini inkâr etmeden.

Eskilerin tabiriyle, vâkıf ve nâfiz bir surette.

* * *

Düşüncede de, sanatta da bu ikilikten kurtulmak çok güç. Yaşamın temel gereksinimleri nedense birleşmeye/kavuşmaya ancak yamacılığın kucağında olmak koşuluyla izin verir.

Yamacılık... eklektisizmin Türkçesi. Sahteciliğin... göz boyamacılığın...

Geçmiş'le şimdinin, geleneksel ile çağdaş olanın gözkamaştırıcı birlikteliğini ne zaman görsel olarak örneklemek istesem hemen zihnime üç mekân gelir. Üç radikal teşebbüs. Üç muhteşem yapı. Hem de üç başşehirde.

Paris, Berlin, Viyana.

* * *

1. Paris

1989'da Louvre'un ana avlusuna (Champs-Élysées ekseninde) Çin asıllı mimar Ieoh Ming Pei tarafından yerleştirilen bir prizma, bir çelik-cam piramid.

Bu piramid Paris'in yeni sembolü. Eyfel çoktan 'geçmiş' oldu. Paris'in 'şimdi'si Louvre'un ana avlusunda yirmi yıldan beridir ziyaretçilerini hoşâmedi ediyor. Eyfel bir oldu-bitti idi, gözler ona zorla alıştı. Gözünüzü kaçıramazsınız, bir zorbadır Eyfel. Oysa piramid mütevazı bir davettir. Korkmazsınız, seversiniz.

Dünyanın en saygın müzesine mi girmek istiyorsunuz, çaresiz bir şimdi'nin içinden geçmek zorundasınız, bir başyapıtın içinden... bir prizmanın içinden...

2. Berlin

1894 tarihli ünlü Reichstags (Parlamento) binasının tepesinde şimdi bir çelik-cam kubbe alıyor. 1999'da bir İngiliz mimar, Sir Norman Foster tarafından tasarlandı.

Bir başyapıttır. Her şeyiyle. Şimdi ile geçmişi birbirini ezmeden biraraya getiren en esaslı girişimlerden biri. Şeffaf bir kubbe. Panteon'da olduğu gibi onun da tepesi açık bırakılmış.

Reichstags sadece Alman siyasî bilincinin tarihini özetlemekle kalmaz, kafasıyla gövdesini de bir araya getirir. Ne ki zorla. Yenilmiş bir ulusun mahcub edasıyla.

3. Viyana

Café Landtmann. Viyana'nın en gözde cafe-restaurant'larından biri. Zarif ve nazik. Bir tarafında Burgtheater, bir tarafında Rathaus, Viyana'nın gözbebeği. Romy Schneider'ın cafesi. Freud da çok severmiş.

Hawelka'nın tam karşıtı. Hawelka ne kadar salaş ve doğal ise, Café Landtmann o kadar asil ve seçkin görünür. Bu yüzden kahvehane değil, café.

Görmek gerek, birkaç yıldır önünde nefis bir kış bahçesi var. Yanısıra yazlığı da. Yapımı 2006'da başladı, 2007'de bitti. Mimarı Manfred Wehdorn.

Yine cam-çelik konstrüksiyon. Yazlık bahçede ahşap malzeme katkısıyla dengelenmiş.

* * *

Her üç yapıda da geçmiş ve şimdi birarada. Hem klasik, hem modern. Hem dün, hem bugün. Çelişkinin hası. Çelişkinin ve ahengin. Çünkü cam ve çelik. Nazarımda stilize edilmiş çağdaş rustika.

Taş, tuğla ve ahşap geçmiş. Cam ve çelikse şimdi.

* * *

Bana ne yapmak istediğimi soruyorsun ey talib, yılın ilk günü, söyleyeyim o hâlde:

Kafamla gövdemi birleştirmeye çalışıyorum. Ruhumla bedenimi. Aklımla gönlümü. Yani geçmiş'le şimdiyi... düşünce'yle sanatı... bilgi'yle inancı... hâsılı medrese'yle tekkeyi.

Beni bende, seni sende bilmeye çalışıyorum. Seni kazanırken bu sefer kendimi kaybediyorum.

Anlamıyor musun, daha doğarken ölüyorum ey talib!

Bu yazı toplam 6496 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Dücane CÜNDİOĞLU Arşivi