Yeni Yönetmelikte Psikologlar Neden Yok Sayıldı?
29 Mart 2025’te Resmî Gazete’de yayımlanan “Sağlık Meslek Mensuplarının Serbest Meslek İcrası Hakkında Yönetmelik” psikologlar arasında büyük bir hayal kırıklığına neden oldu. Çünkü bu düzenlemede, yalnızca klinik psikologlara ruhsat verilmesine olanak tanınırken, diğer psikolog unvanlarına dair hiçbir hüküm yer almadı. Peki neden?
Bunun temel nedeni, psikoloji bölümünün sağlık alanına değil, sosyal bilimlere bağlı bir disiplin olarak konumlandırılmış olması. Türkiye’de psikoloji bölümleri, çoğunlukla edebiyat fakülteleri, insani bilimler fakülteleri veya sosyal bilimler fakülteleri bünyesinde eğitim veriyor. Yani bu bölümler ne tıp fakültelerine ne de sağlık bilimleri fakültelerine bağlı. Sağlık Bakanlığı da bu yapısal farklılığı gerekçe göstererek, psikologları “sağlık meslek mensubu” olarak doğrudan kabul etmiyor.
Bu yaklaşım, 1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun temel alınarak savunuluyor. Söz konusu kanun, kimlerin sağlık meslek mensubu sayılacağına dair çerçeveyi çiziyor ve psikoloji bölümlerinin mezunları bu kapsamın dışında bırakılıyor.
Öte yandan, 22 Mayıs 2014 tarihli ve 29007 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Sağlık Meslek Mensupları ile Sağlık Hizmetlerinde Çalışan Diğer Meslek Mensuplarının İş ve Görev Tanımlarına Dair Yönetmelik” de bu yaklaşımı pekiştiriyor. Bu yönetmelikte yalnızca “klinik psikolog” unvanı, sağlık meslek mensubu olarak tanımlanıyor. Bu nedenle bugün geçerli olan yeni yönetmelikte de yalnızca klinik psikologlara ruhsat verilebiliyor; diğer psikologlar kapsam dışı bırakılıyor.
Sağlık Bakanlığı’nın konuyla ilgili gayriresmî yorumlarına göre, psikologlar sadece sağlık hizmeti sunan kurumlarda değil; Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Göç İdaresi, Emniyet, Jandarma, Genelkurmay ve daha birçok kamu kurumunda farklı pozisyonlarda görev alabiliyor. Dolayısıyla Bakanlık, her psikoloğun kendisini “sağlık mensubu” olarak görmesini doğru bulmuyor.
Ancak bu yaklaşım, sahada bireysel terapi, test uygulamaları, danışmanlık hizmetleri veren yüzlerce psikoloğun mesleki konumunu belirsizleştiriyor. Bugün Türkiye’de bir psikolog, hem ruh sağlığı alanında hizmet veriyor, hem etik yükümlülük taşıyor, hem de eğitimini klinik temellerle alıyor; ama mevzuatta “yok” sayılıyor.
Moral Bozmaya Gerek Yok
Mevzuatta yer almamak can sıkıcı olabilir; ancak bu durum psikologların mesleki alanlarda tamamen dışlandığı anlamına gelmiyor. Aksine, psikoloji mezunlarının istihdam edildiği alanlar oldukça geniş bir yelpazeye yayılmış durumda.
Öncelikle psikologlar, Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) aracılığıyla birçok bakanlığa kadrolu memur olarak atanabiliyor. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Göç İdaresi, Sağlık Bakanlığı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, hatta Milli Savunma Bakanlığı gibi farklı kurumlarda danışman, uzman ya da memur kadrolarında görev alabiliyorlar.
Bunun yanı sıra, rehabilitasyon merkezleri, özel eğitim kurumları, psikoteknik değerlendirme merkezleri, örgün eğitim veren devlet ve özel okullar, üniversitelerin psikolojik danışmanlık ve rehberlik merkezleri, belediyelere bağlı psikolojik destek birimleri gibi sahada birebir danışmanlık yapılan çok sayıda kurum psikolog istihdam ediyor. Aynı şekilde, özel sektördeki insan kaynakları birimleri, psikometrik test uygulamaları yapan şirketler, kurumsal danışmanlık merkezleri, organizasyon ve endüstri psikolojisi alanlarında da psikologlara olan ihtiyaç gün geçtikçe artıyor.
Öte yandan, malum olduğu üzere son yıllarda özellikle vakıf üniversitelerinin sayısında ciddi artış yaşandı ve bu artış psikoloji bölümlerine de yansıdı. Bu durum, psikoloji alanında mezun sayısını önemli ölçüde artırdı. Deyim yerindeyse bir “diploma enflasyonu” ile karşı karşıyayız.
Mezun sayısındaki bu artışa bağlı olarak, kendi ofisinde bireysel seans takibi yapan psikologların seans sayılarında ciddi düşüşler yaşanıyor. Özellikle artan ofis giderleri, danışan sayısındaki azalma ve meslektaşlar arasındaki rekabetin yoğunlaşması, serbest çalışmayı ekonomik açıdan zorlaştırıyor.
Bu tablo içinde, serbest meslek pratiği yanında ya da yerine, bir kurumda kadrolu çalışmak birçok psikolog için ciddi biçimde düşünülmesi gereken bir alternatif olarak öne çıkıyor. Hem mesleki istikrar, hem sosyal güvence, hem de düzenli gelir açısından kurumsal pozisyonlar artık sadece “geçici çözüm” değil, stratejik bir tercih hâline gelmiş durumda.
Özetle: Moral bozmaya gerek yok. Mevzuat mücadelesi sürerken, psikologların etkin olabileceği pek çok saha, pek çok fırsat var. Yeter ki meslek örgütleriyle dayanışma sürdürülsün ve sahadaki görünürlük kararlılıkla devam etsin.
Son Bir Not
Günümüzde “danışmanlık” başlığı altında hizmet sunan kişi sayısı her geçen gün artıyor. Aile danışmanlığı sertifikası olanlar, çocuk gelişimciler, sosyal hizmet uzmanları, psikolojik danışmanlar, psikologlar ve hatta yaşam koçları… Unvanlar farklı olsa da çoğu zaman benzer danışan popülasyonuna hizmet veriyorlar.
Bu alanlarda şikâyet konusu olmadıkça resen denetim yapılmıyor, dolayısıyla piyasada ruh sağlığına yönelik danışmanlık hizmeti sunan kişi sayısı yüz binlerle ifade ediliyor. Bu da, psikologlar açısından bireysel seanslarla geçimini sürdürebilecek düzeyde bir gelir elde etmeyi giderek zorlaştırıyor.
Bugün psikolojik destek hizmeti sunmak artık sadece etik bilgi ve mesleki donanım değil, aynı zamanda pazarlama, konumlanma ve sürdürülebilirlik hesapları da gerektiriyor. Bu tablo içinde psikoloji alanını meslek olarak seçerken iki hatta üç kez düşünmek gerektiği açık. Deyim yerindeyse, psikolojik destek hizmetlerinde ekmek artık aslanın midesinde.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.