Cinselliğin Teolojisi: Deccal
— "Sanatın nihaî amacı hazdır!" (La fin de l'art est la délectation.)
17. yüzyılda sanatın işleviyle ilgili teorik tartışmalara yönelik itirazını işte böyle dile getirir bir Fransız ressam. Nicolas Poussin (öl. 1665).
Nihaî amacı, yani maksûd-ı aslîsi veya gaye-i kusvâsı.
Öyle ya, hazla neticelenmiyorsa neylesin insan temâşayı!
Her kavrayış düzeyine özgü bir lütuftur haz. Hissî veya aklî, her idrak biçimine...
Haz, gerçekte, kavrayışın kendi kemâline ulaştığını gösterir. İdrak hangi mertebedeyse, haz da o mertebededir. Elem de öyle.
Her insanın acısı, kemâlden yoksunluğunun derecesiyle mütenasibdir. Kemâle ne kadar uzaksak, hasretimiz de, o hasretten mütevellid acımız da o denli güçlü olacaktır.
Estetik tecrübenin konusu olarak sanat, belki bazılarına garip gelecek ama, muhatablarına acı ve elemin idraki aracılığıyla da haz verir. Diğer bir deyişle, sanat sırf haz vermek için acı çektirir.
İdrak azalınca, haz da azalır mecburen. Nitekim Lars von Trier'in bu hafta vizyona giren filmini yorumlayan sinema eleştirmenlerinin başına da aynı şey gelmişe benziyor.
Ne diyor bu adam diye acı acı çığlık atıyorlar. Anlamadıkları için korkuyorlar. korktukları ölçüde de korkutuyorlar.
Yorumun beşiğini sallıyorlar. Bir o yana, bir bu yana.
Antichrist (Deccal) hakkında on ay önce iki yazı kaleme almış ve şöyle demiştim:
— "Skandala hazır olun diyemiyorum, zira Türk intelijansiyası, her zaman olduğu gibi bu sorunu da görmezlikten gelecektir; ama utancından ve korktuğundan değil, yetersizliği yüzünden." (26-27 Eylül 2009)
Aylar önce işaret ettiğim işbu yetersizliğin bugün cıvık cıvık üzerimize akıtıldığını görmekten, eğer açıkça söylemem gerekirse, hiç de hoşnut değilim.
Bu kadar ucuz, bu kadar sığ sulara çekileceğine, keşke bu film hiç vizyona girmeseydi diye düşünüyor insan. Neredeyse.
Deccal'i önüne gelen mıncıklıyor.
İlk mıncıklayan ne yazık ki yaratıcısı. Lars'ın kendisi. Makas kullanmaktan kaçınmamış, eserini ister istemez kamunun nazarına (insafına) terketmiş. Avamın.
Diğerleri kimler?
Elbette öncelikle kültür-sanat endüstrisinin "table d'hote" kalemleri. Sözümona ekmek parası için önlerine gelen her şeyi mıncıklıyorlar. Mıncıklamak zorundalar.
Yapacak bir şey yok. Hepsi de mağara gevezelikleri.
Malumatfuruşluğa izin vermeyen bir eser karşısındalar. Ne yapacaklarını bilmiyorlar.
"Anlamadık!" demek yerine yalan söylemeyi tercih ediyorlar.
İmdi, küçük bir parantez açıp, demeye çalıştığım şeyi açıklığın ortasına doğru itelemek istiyorum.
Lütfen biraz sabır.
Bir sanat eserinin üç düzeyde ele alınacağını söyler Erwin Panofsky.
Tanımlama, Çözümleme, Yorumlama.
Bu üç düzeyden ilk ikisi, sanat eserinin konusunu (biçimini), üçüncüsü ise içeriğini (özünü) ortaya çıkarmaya matuftur.
1) Tanımlama düzeyinde, konu, olguya (tatsachenhaft/factual) ve ifadeye (ausdruckshaft/expressional) ilişkin olmak üzere ikiye ayrılır.
Tanımlama'nın üst başlığı ön-ikonografik açıklama'dır. (Vor-ikonographische Beschreibung)
Burada Panofsky şapka çıkarma örneğini verir. Bir adamın şapkasını çıkardığını tesbit etmek, öncelikle eylemi/olguyu tanımlamaktır. Eylemin (hissî) anlamını belirlemekse, ifadeyi tanımlamaktır.
2) Şapka çıkarmak, aslında, şövalyelere özgü bir Ortaçağ âdetinin uzantısıdır. Başından zırhını çıkaran bir şövalye, böyle yapmakla, muhatabına, "Sana güveniyorum, sen de bana güvenebilirsin!" demiş olurdu.
İşbu anlam da sanat eserinin uzlaşımsal belirlenimidir (konventionales Sujet) ve bu işlev doğrudan Çözümleme düzeyine aittir. (Yani: Otur biraz dersini çalış!)
Ön-ikonografik açıklamadan ibaret olan Tanımlama'dan ayrı olarak Çözümleme'nin üst başlığı da İkonografik'tir. (Ikonographische Analyse)
Bir sanat eserinin natürel (hakikî) ve kültürel (mecazî) anlamlarının tesbitiyle meşgul olanların yaptığı, bu durumda, Tanımlama'nın ve Çözümleme'nin ötesine geçmemektedir.
Panofsky'nin şemasının en önemli tarafı da burasıdır. Bu sanat felsefecisi, Ön-ikonografik veya İkonografik olsun, bir sanat eserine ilk iki düzeydeki yaklaşımların tamamını fenomenal olmakla niteler. Yani çabaların tümü de eserin dış şartlarıyla ilgilidir.
Özsel olan, ancak üçüncü düzeyde, Yorumlama düzeyinde, kendini ifşa edecektir.
3) Bu düzey artık yorumcunun çapıyla alâkalıdır. Bilhassa dünyagörüşüyle. Yorumun derinliğini, sanat eserinin içinden elde edilen malzeme değil, bilâkis yorumcunun kendi bilgi ve kanaatleri (Weltanschauung) belirler.
Graphy'den Logy'ye geçilmiştir artık.
Panofsky, Yorumlama'yı —ilk ikisinin aksine— İkonoloji başlığı altında ele alır.
Esere yaklaşım bu düzeyden sonra fenomenal değil, bizâtihi essential'tir. Eski tabirle, arazî değil, zatîdir. Çünkü bu düzeyde önemli olan biçim (mevzû) değil, içeriktir (muhteva).
Peki içerik nedir?
Peirce'e göre, içerik,
— "Sanat eserinin ifşa ettiği ve fakat afişe etmediği şey" olarak tanımlanabilir. (... as that which a work betrays but does not parade.)
Sanat eseri, kendisini, muhatabına, muhatabının insanı ve doğayı bildiği ölçüde ifşa eder.
Biçimin bilgisine ulaşmak için afişe edilenden hareket etme zorunluluğu vardır. Oysa içeriğin bilgisine ulaşmak için, arkada kalanı görmek gerekir. Çokluk sanatçının bile farkında olmadığı alanı.
Bu aşamada gereken, bir sanat tarihçisinin kaslı ayakları değil, bir felsefecinin güçlü kanatlarıdır.
Ön-ikonografik, ikonografik ve ikonolojik olmak üzere üç başlık altında sınıflandırılan açıklama düzeylerinden Tanımlama kısmını yürümek, Çözümleme kısmını koşmak'la nitelersek, Yorumlama kısmını —hem de hiç tereddüt etmeden— uçmak'la nitelendirebiliriz.
BİR UYARI
Yürümeyi ve koşmayı beceremeyenler, uçmayı da beceremezler. Bizleri uçabileceklerine iknâ etmeye çalışanlar, öncelikle bize koşabildiklerini de göstermeliler. Sanat eserinin yorumu sözkonusu olduğundaysa, yorumcunun ayak kasları kadar kanatlarına da bakmak mecburiyeti vardır.
İyi kötü kasları görüyoruz da, hani kanatlar nerede?
Ne demek istediğini öğrenmek için müracaat edilecek son kişinin sanatçının kendisi olması ne garip değil mi?
Zavallı Lars.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.