Kind'den Freud'a hüzne dair notlar
BİR
— "Hüzün, sevilen nesneleri kaybetmekten ve elde edilmesi taleb olunan nesnelere ise ulaşamamaktan kaynaklanan nefsanî acıdır." (İnne'l-hüzne elemun nefsanîyyun ya'ruzu li-fıqd'il-mahbubât ve fevt'il-matlubât.)
Asırlar önce hüznü böyle tanımlamış büyük filozof Kindî (öl. 866).
Ona göre, hüznün iki sebebi var: a) mahbubâtı kaybetmek, b) matlubâtı elde edememek.
Yani insanoğlu, sahip olduğu değerli şeylerin kaybına da, sahip olmayı arzuladığı şeylerden vazgeçmeye de kolay kolay tahammül edemez.
İki hâlde de ızdırabın kaynağı mülkiyete düşkünlük! Mülkiyete, yani sahip olmaya ve sahip olduklarını sürekli ve kalıcı kılmaya...
Ne büyük bir yanılgı!
Çok yazık, mülkiyetin hakikatinin idraki, ancak ölümün idraki kadar uzak insana!
Mülkiyetten özgür kalmak isteyenlere filozofumuzun kısaca tavsiyesi şu:
— "Şayet sevdiklerimizi kaybetmemek ve taleb ettiklerimizden mahrum kalmamak istiyorsak, akıl âlemine bakmalı, seveceğimiz, elde edeceğimiz, isteyeceğimiz şeyleri o âlemden seçmeliyiz."
Akıl alemine, yani ölümün aslâ ulaşamayacağı âleme...
İKİ
Freud'un hüzün tanımı ise şöyle:
— Hüzün, daima, sevilen bir kişinin veya onun yerine geçmiş olan vatan, hürriyet, bir ideal gibi bir soyutlamanın kaybına gösterilen tepkidir. (Trauer ist regelmäsig die Reaktion auf den Verlust einer geliebten Person oder einer an ihre Stelle gerückten Abstraktion wie Vaterland, Freiheit, ein İdeal usw.)
Freud'un "Trauer ve Melancholie" adlı eserinde "sevilen bir kişinin kaybı" (Verlust einer geliebten Person) yerine, başka bir tabir daha kullandığını hemen belirtmeliyim:
— "Sevilen bir nesnenin kaybı" (Verlust eines geliebten Objekts)
Bu, hatırlanacağı üzere, Kindi'nin kullandığı Arapça terimin tam karşılığıdır:
— "Sevilen nesnelerin kaybı (fıqd'ul-mahbubât)
ÜÇ
Sevilen kişi veya nesnenin kaybından kaynaklanan duygusal durumu tanımlamak amacıyla, Freud 'Trauer' sözcüğünü kullanıyor ve bu süreç ile 'melankoli' arasındaki farkları inceliyor.
Dikkat çekici olan şu ki 'Trauer', diğer Batı dillerinde olduğu gibi Türkçe'ye de 'yas' olarak çevriliyor. Oysa yas, Türkçe'de matem'in karşılığı.
Peki yas ve matem'in anlamı ne?
En kaba biçimiyle şu:
— "Sevilen bir kimsenin ölümünden duyulan büyük acı."
Bu durumda yas kelimesinin kullanımı iki soruna yol açıyor:
1. Sevilen nesne kaybı Türkçe'de 'yas'a yol açmaz; yani Türkçe'de, sevdiği bir şeyini kaybeden kişi yasa girmez, matem tutmaz. Başka bir deyişle nesne kaybında 'yas' kelimesi hakikî anlamıyla kullanılmaz.
2. Sevilen kişinin kaybı, sadece ölümle gerçekleşmez; insan sevdiği kişiyi başka şekillerde de kaybedebilir. Nitekim Freud'un dediği gibi, meselâ kişi nişanlısı tarafından terkedilebilir. (z.B. der Fall einer verlassenen Braut)
Özetle, yas ve matem kelimelerinin kullanılması için kaybedilenin 'nesne' (Objekt) değil, 'kişi' (Person); kaybın da alelâde yitim değil, bilâkis ölüm suretinde (geri dönüşsüz) olması gerekir.
DÖRT
Bilirim terimlerde münakaşa olmaz, yani taraflar tanımlamaları koşuluyla bir terimi istedikleri anlamda kullanabilirler.
Söylediğim şu: Trauer kelimesinin yas olarak Türkçeleştirilmesi sorunludur.
Trauer kelimesi de, melankoli kelimesi de gerçekte hüznün iki hâlidir ve aralarında önemli farklar vardır.
Soru: Melankoli'yi Türkçe'ye hangi sözcükle çevireceğiz?
Melankoli, "kara sevda" olarak Türkçeleştirilebilirse de bu durumda kelimenin lugavî karşılığı verilmiş olur, anlamı değil. Kelimenin "mâl-î hûlya" (hayal kurmaya eğilimli) şeklinde bir karşılığı olduğunu sanmak, "İstanbul-İslâmbol" arasında hakikî bir etimolojik irtibat olduğunu sanmak kadar aldatıcıdır. (Mezkur tabir Yunanca bir sözcüğün Arapça telâffuzundan ibarettir.)
Elimizde sadece hüzün mü var, bilâkis daha elem var, gam var, keder var, kasavet var...
Yeter ki arayın! Yeter ki irfan köklerinize hürmet edin!
BEŞ
İngilizce'de hüzün karşılığında kullanılan kelimelerden biri de Blue.
Blue'nun anlam dizgesinde bilhassa şu üçünü ayırdedelim: hüzün, gök ve mâvi. (Blues niçin blues, nedeni işbu bağlantıda.)
İşin garip tarafı, Türkçe'de gök kelimesinin anlam dizgesinde de aynı karşılıklar var: hüzün, semâ ve mâvi.
Türkçede "âsuman göğe boyanır"; yani gökyüzü üzüntüsünden mavilere bürünür. Çünkü mavi yas rengidir Türkçe'de.
Türabî bir mısraında "Gökler boyandı göklere anun azâsıçün" der ve göklerin mavilere büründüğüne işaret eder.
Şu beyit de Rahmî Çelebi'den:
— "Olmasa şâdlık n'ola ger gam zamanıdur / Gök geyse âsuman n'ola matem zamanudır."
Yas zamanı gök maviler giyinir; zira yas zamanı hüzün zamanıdır.
Ey talib, bil ki ârifler için, her zaman, hüzün zamanıdır. Lâkin onlar aslâ yas tutmazlar.
Not: "Veda" filmini Beyoğlu'nda iki kişi izledik. Makinist yarıda ışıkları yakıp "Ara vereyim mi?" diye sordu, "Gerek yok, aynen devam!" diye işaret ettik oturduğumuz yerden. Vazife duygusuyla sonuna kadar izledim. Değerlendirme için bir tek dipnot yeterli: Duygusuz, ruhsuz, sanatsız, kuru, kupkuru bir film. Kunt. Öyle ki müzikleri bile İngiliz-Kelt havasında. Loreena McKennitt havasında.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.