Hayalet mi, hayalt mı?
"Bir zamanlar insanlar güzellik denen bir şeye ya da onları güzel kılan bazı özelliklerin varlığına inanıyorlardı. Bu insanlar "günbatımı güzeldir" derken bir şeye gönderme yapmaya çalışmaktaydılar. Ancak duygularını dile getirmekten başka bir şey ellerinden gelmiyordu. Bir kez hata yapıldığında artık bunu sürdürmek pek akıllıca bir davranış gibi görünmüyor.
Eskiden insanlar hayaletlere inanır, bunlara gönderme yaparlardı. Ama hayalet diye bir şey yok ve bu insanlar da aslında bazı durumlar karşısında korkularını dışavuruyorlardu. Hayalet inancı ortadan kalkınca, inanır göründüğümüz kurmacalar dışında artık onlardan söz etmeyiz."
Daha ilk adımında güzellik kavramının içiboşluğunu güya hayalet sözcüğünün içiboşluğuyla karşılaştıran "Estetiğe Giriş" başlıklı bir kitapta yer alan bu talihsiz yargıların neresini düzeltmek gerekir, doğrusu bilemiyorum.
Hayalet denen varlığa bile yazık edilmiş sanki. Hayaletin bir gerçekliği yok mu? Hayaletin varlığının? Zihnimizde, hayalimizde, muhayyilemizde hayalet adı taşıyan bir varlığın?
Sathîliğin değişmez yasasına göre, sadece zihinde olan, kurmaca olandır. Yoktur yani. Öcü gibi. Hayalet gibi.
Peki Şeytan?
Şeytan da kimi duyguların/duygulanımların adından mı ibaret?
Ya Tanrı?
Tanrı da sadece zihinde mi var? Bir kurmaca mı? Büyüyünce, ilerleyince başka adlarla değiştirebileceğimiz türden bir gerçekliğin adı mı?
Sathilîk böyle buyuruyor. En ve boy. Genişlik yani. Genişlik derinliği tanımıyor, tanımak istemiyor. Ona yok muamelesi yapıyor.
Hayaletin bile, Hakkın insana verdiği en muhteşem yeteneğin, hayalin bir eseri olduğunu bilmiyor.
Öcü üzerine, hayalet üzerine dilediğiniz gibi konuşabilirsiniz; öcülerin, hayaletlerin var olup olmadıklarını istediğiniz düzeyde tartışabilirsiniz. Yoktur dersiniz, onlar da yok olurlar.
Siz büyümüşsünüz ya, herkes de sizinle büyümüş olmalıdır. Muhakkak büyümelidir.
— "Hayalet inancı ortadan kalkınca inanır göründüğümüz kurmacalar dışında artık onlardan söz etmeyiz."
İşte size sağduyu!
Ah sağduyu!
Nihayet o da bir duyu. Estetiğin konusu yani.
Hayalin.
Güzellik de böyleymiş. Bir zamanlar bir şeyi 'güzel' olmakla niteleyenlerin ellerinden duygularını dile getirmekten başka bir şey gelmiyormuş.
Hayalet bir ad, bir kavrammış ve dış-dünyada bir gerçekliği, bir karşılığı (karşılık geldiği bir nesne) yokmuş. En nihayet bir korkunun adıymış. Tam da bu yüzden içi boşmuş. Anka Kuşu gibi. Adı varmış, kendisi yokmuş.
Teşbihte hata olmaz. Olmamalı. Hata yapılmamalı.
Yazar, güzellik ile hayaleti aynı kefeye koyuyor. Güzelliği bir güzel benzetiyor. Hayalete dönüştürüyor.
Bilimin ve tekniğin elinde muhayyilesi, mütehayyilesi küçülmüş, büzüşmüş insan ne yazık ki artık güzelliği takdir edemez bir hâlde. Güzelliği aramaktan vazgeçtiği için güzeli de, güzelleri de göremez hâlde. Sadece hayalette değil, hayalâttaki hayali de göremez hâlde.
Hukuk ve Ahlâk alanında artık 'İyi'ye yer yok. 'İyi' boş bir ad hâlini aldı. Sadece 'İyi' mi, 'İyilik' de üzerine konuşulamaz bir boşluğun imgesi artık.
"Tanrı yoksa her şey mübahtır!" der Dostoyevski. Tanrı yoksa, yani İyilik yoksa.
İyilik yoksa, iyi de yok demektir. Güzellik yoksa, hiçbir akıl güzel'in varlığından söz edemez. Çünkü güzel'in teminatı güzellik'tir. Güzellik olduğu için güzel üzerine konuşabiliyoruz. Güzellik olmasaydı, güzeli görürdük sadece, üzerine konuşamazdık. Aslâ.
Güzellik güzelde, tek tek bütün güzellerde tecelli edenin adı. Bu yüzden şey değil. Bu sebeple ele geçirilemez, kuşatılamaz. Güzellik güzel'in özü. Güzelin güzelliğinden sözedebilmemizi mümkün kılan.
İnsanoğlu çokluk yabancısı olduğu ve/veya kendilerine yabancılaştığı şeylerin kusurunu görür. Bir bakışta hem de. İlk bakışta.
Peki sevdiği ve arzuladığı varlıkların?
Aslâ!
Muhabbet kusuru örter. Merhametse muhabbetin mahsulüdür. Sevmeyen acıyamaz. Muhabbet duymayan merhamet edemez. Lâkin güzellik olmasaydı, muhabbet de olmazdı. Olmayacaktı. Meyl edemeyecektik, temayül gösteremeyecek, arzu dahi duyamayacaktık.
Mirasçısı olduğumuz irfan geleneğinin ustaları, güzelliğin olmadığı yerde aşk'tan söz etmeyi yasaklarlar. Aşk güzelliğin peşinden koşar çünkü.
Kusurları görmek ise acımasızlıktır. Uyumsuzluğu. Merhamet ve mehabbet yoksunluğudur.
Dış duyular mehabbeti de, merhameti de tanımaz, tanımlayamaz. Pek tabii ki güzelliği de.
Güzelliği gönülde ara ey talib, ette değil. Maddede değil, surette. Dışarıda değil, içeride. Gözde değil, gözün içinde. Yani kendinde.
Bak daire nasıl da tamamlandı?!
Demek ki güzelliği özünde arayacaksın ey tâlib! Güzelliği bulursan aşkı da bulacaksın! Muhabbet nedir, merhamet nedir, işte o zaman bileceksin!
Ararsan, bulursan, bilirsen, artık hakkın demektir, hayalât içinde yaşayacaksın!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.