Psk. Özlem KANDEMİR

Psk. Özlem KANDEMİR

Evliliğe Dair Anatomi Dersleri

Evliliğe Dair Anatomi Dersleri

Evlilik, günümüz gençliğinin en çok kafa yorduğu ve bir o kadar da ürktüğü konuların başını çekiyor. İnsanların, hayatta mutlu ya da mutsuz olduklarına dair algılarını büyük ölçüde ilişkileri belirler. Haliyle de evliliğe dair beklentiler ve bu beklentilerin gerçekte ne kadarının ne şekilde karşılık bulduğu da, kişinin hayata dair algısını, psikolojik tatminini ve yaşam kalitesini belirleyen faktörlerin en başında geliyor. Bu yüzden de evliler nasıl daha sağlıklı ve mutlu bir evlilik hayatı sürdürebileceklerini düşünürlerken, bekarlar da eş seçimi, evlilik kararı gibi konularda yürütülen zihin jimnastiği etkinliklerine bir hayli vakit ve enerji harcıyorlar.

Evliliği, yaşama dair bir ortaklık sözleşmesi olarak tanımlarsak, evliliğin hayatımızın en büyük projesi olduğunu söylememiz yanlış bir ifade olmaz sanırım. Nikah masasında atılan imza, yaşamın geri kalanını kiminle ve nasıl yaşayacağımızı kayıtlara geçirme işlemidir bir bakıma. Romantik ve iyimser bir pencereden bakacak olursak evlilik, karşılıklı içilen bir sabah kahvesinden, birlikte çıkılan bir seyahatte elele günbatımını izlemeye, akşam birlikte aynı yatağı ve aynı hazları paylaşmaya kadar yaşamın bir çok armağanının ve mutluluk kaynağının kapılarını ardına kadar açar. Bence evlilik tutarlı ve sağlıklı ilişkilerin yaşandığı bir toplumun yapı taşını oluşturur ve bireylere çok önemli ayrıcalıklar ve avantajlar sağlar.

Ancak!...

Evlilik yaşamlarındaki mutsuzluklar nedeniyle evlilik danışmanlarının kapısını aşındıran veya soluğu aile mahkemesinde alan çiftlerin sayısı, hızlı bir ivmeyle günbegün yükseliyor. Buna mukabil; evlilik kararını vermekte zorlanan, mutsuzluk kaygılarıyla nikahlanıp evlenmekten mümkün olduğunca kaçınan, ideal evlilik formunu yakalayabilmek adına evlilik yaşını ve hatta ilişki sayısını 30’lu rakamlara kadar yükselten gençlerin sayısı da hiç de azımsanmayacak boyutlara ulaşmış vaziyette.

Mesleğim gereği, “mutlu ve uyumlu bir evlilik hayatı nasıl yaşanır” “evlilik aşkı öldürüyor mu” “ideal eşimi nasıl seçeceğim” tarzında sorulara sıkça muhatap oluyorum. Kişisel ve mesleki gözlemlerimi harmanlayarak bu sorulara cevaplar üretmeye çalışırken, kafamızda bir takım önyargılarla ve yüksek beklentilerle evliliğe fazlaca anlam yüklediğimiz gerçeğine ulaşmam da hiç zor olmadı doğrusu.

Evliliğin İnşası Zihinde Başlıyor

Bilincinde olduğumuz veya olmadığımız bir çok kalıplaşmış düşünce, geçmişimizden/alışkanlıklarımızdan/mizacımızdan/ideallerimizden/hayallerimizden transfer olan birtakım öngörüler, bazen direkt bazen dolaylı olarak evlilik ve ilişkiler konusuna olan bakış açımızı belirliyor. 

Evliliğin eşiğine gelinceye dek -öncelikle anne-babamızın evlilik ilişkisi başta olmak üzere- yıllar içerisinde zihnimizde biriktirdiğimiz gözlemlerin izdüşümü ve kurulan hayallerin idealize ettirdiği beklentiler sonucu kafamızda bir evlilik modeli oluşur. Aslında bizler zihinde inşa edilmiş olan bu modele uygun eşler ararız. Filmin koptuğu yer ise, bu modelin iskeletini oluşturan geçmiş deneyimler ve taleplerin, eş adayımız/eşimiz üzerinde aşırı şarj edici bir baskıya dönüşmesidir. Kadir-i mutlak mükemmeliyetçi bir anlayışla, zihnimizde hayalini kurduğumuz ideal eş/ideal evlilik beklentisi içinde, “doğru insan”ı arzuluyor olmak bir hak gibi görünse de büyük bir yanılgıya da beraberinde taşımıyor değil.

Doğru İnsanı Bulmak mı Doğru İnsan Olmak mı?

Evlenmek için doğru insanı arıyorum lafzını, bir çok gencin ağzından çok sık duyar olduk son zamanlarda.

Hepimize evlilik “bir adam ya da kadın gelsin beni mutlu etsin” beklentisi olarak öğretildi. Dolayısıyla, evliler ya da evlenecekler öncelikle ve sadece mutlu edilmeyi bekliyorlar. Çok az kişi evliliğinde eşini mutlu etme görevini önceleyerek hareket ediyor. Oysa, evlilik “ben bir adamı/kadını mutlu edebilirim” olgunluğuna eriştikten sonraki iştir. Yani mutlu evlilik, mutlu etmeyi üzerimize aldığımız evliliktir.  

Doğru insanı bulabilmek için, öncelikle doğru insan olmaya çalışmak gerektiğini farketmeden sorumluluğu karşı tarafa yüklemenin konforuna teslim oluyor çoğu kişi. Herkes birbirini “doğrultmaya” çalışmak yerine, kendisi “doğru” olmaya çabalasa, ilişkiler de doğrulacaktır zannımca.

Doğru eş seçebilmek için önce doğru eş olmayı seçmek gerekiyor. Doğru eşler birbirlerini inşa eden eşlerdir. Birbirlerine emek veren eşler birbirlerini birbirleri için “doğru” kılarlar. Kimse hazır doğru beklemesin, ummasın. Doğru eşi hazır bulsak bile, yeterince emek vermediğimizde, mirasyediler gibi hoyratlığımızla onu “eğri”ltebilir, biz de ona “eğri” olabiliriz.

Sevgi de ilişkiler de emek ister, karpuz değil ki tarlada tek başına büyüsün. Eşim aşkım olsun diyenler “bakarsan bağ olur bakmazsan dağ olur” atasözünü iyi akılda tutmalılar.

İyi İnsanlar İyi İlişkiler Yaşar Yanılgısı

İyi bir ilişki yaşayabilmek için iki “iyi” insanın bir arada olması da yeterli değildir çoğu kez. Boşanan bir çok çift, ayrıldığı eşini “iyi bir insan” olarak tanımlarken “ama” kelimesinin keskinliğiyle cümlelerine devam ederler. İki iyi insan bir araya geldiklerinde, iyi bir ilişki yaşanacak diye bir ön koşul yok. Birey olarak iyi olan bir çok kişi, çift olarak berbat bir birliktelik de yaşayabilirler pekala. Öyleyse iyi insan olmak yeterli değil, iyi bir ilişki için de çabalamak gerekli.

Evliliği Pekmez Sandım Yerim Yerim Bitmez Sandım

Evliliği hayatın yegane mutluluk kaynağı olarak algılamak ve boyundan büyük vazifeler yüklemek belki de yanılgılarımızın en büyüğü olsa gerek. Evliliğin de hayat içindeki diğer süreçler gibi inişli çıkışlı bir serüven olduğu, mutlu ve mutsuz zamanların olabileceği ve karşınızdaki kişinin kusursuz bir mutluluk kaynağı olmadığı/olamayacağı ön kabulu ile evlilik müessesine yaklaşmak hem daha gerçekçi hem de daha insani bir bakış açısı gibi geliyor bana. Karşımızdakinin de bizim gibi bir insan olduğunu, duygulardan, yanılgılardan, arayışlardan, açmazlardan, çıkmazlardan oluşan bir fani olduğu gerçeğini yadsıyıp, kendimize de ona da hayatı dar etmektense; iki farklı kişinin birlikteliğinden ortaya çıkan enerjinin pozitif yönlerine odaklanmaya çalışmak daha makul bir yaklaşım olacaktır.

Evlilikte en önde giden temel gereksinimin birbirini olduğu gibi kabullenme olduğunu, bu durumu baştan kabul edenlerin daha huzurlu bir ilişki sürdürdüklerini belirtmek çok şaşırtıcı olmasa gerek. Unutmayın, evlenmek kendinden boşanmak değildir. “Biz” adı verilen birlikteliğin sağlıklı keşiflere açık olabilmesi için “ben”lerin de yaşam alanı bulup nefes alabilmesi gereklidir.

Hayalini kurduğumuz ya da idealize ettiğimiz yaşantıların değil, “şimdi”nin ve “sahip olduklarımızın” gerçekliğine uygun olarak hayatı anlamlandırmak zorundayız. Aslına bakarsanız evlilik hayatının saltanata ya da cehenneme dönüşmesi de işte tamamen bizim yüklediğimiz bu anlamların elindedir.

Doğrusunu söylemek gerekirse grip tedavisi için yazılacak bir reçete ya da havuçlu kek tarifi vermek kadar kolay olmayan bir mevzu, evlilik hakkında hükümler vermek… 40 fırın ekmeğin üzerine 40 kitap hatmetsek de, öğrenecek çok şeyimiz, yürünecek çok yolumuz olduğu aşikar. En büyük sürprizleri iyisiyle-kötüsüyle acı-tatlı yaşadığımız bir yolculuktur evlilik dediğimiz. Acizane kanaatimce, insanın kendine dair farkındalığının artmasıyla ve emek vermekten gocunmaması sayesinde, ilişkilerimiz patinaj yapmaktan kurtulup yol alabileceklerdir.

Bu yazı toplam 6889 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Psk. Özlem KANDEMİR Arşivi