Engellenemeyen zihinler!
Son zamanlarda dünyayı etkisi altına alan ekonomik krizden nemalanmak isteyenlerin gösterdiği performans üzerine, ‘engeller üreterek zihinlerin nasıl bloke edilebileceğine’ bir kez daha ikna oldum. Öyle ki kriz Türkiye’ye gelmeden sinir sistemimiz kriz geçirdi.
Engel-, engel-li, engel-siz… Kök olarak ‘engel’ kelimesini o kadar çok kullanıyoruz ki gündelik yaşantımızda, şu an hepsi aklıma gelmese de ardına eklenen takı ile türetilebilecek daha birçok sözcük var Türkçemizde. Bunların içinde en sevdiğim ise engel-le-ne-me-yen sözcüğü.
Evet, engelleri fazla sevmiyorum ve yaşamanın gerçek anlamının, tüm engellere rağmen ‘engellenememek’ olduğu kanısındayım. Bu durum ‘Hadi, engelleri yok sayarak yaşayalım!’ anlamına gelmiyor. Tabii ki yeryüzünde insanın hayatını kısıtlayan birçok unsur var. Örneğin insan, kuş gibi havada uçamaz çünkü yerçekimine karşı koyacak kanatları yoktur ama göğe yükselmek için kanatsızlığın bir engel olmadığını idrak eden ‘zihinlerin’ gösterdiği çaba ile bugün insanoğlu yerçekiminin olmadığı uzay boşluğuna kadar gidebiliyor! Benim de bahsetmek istediğim engeller bedensel ya da maddesel değil, zihnimizde yarattıklarımız…
Özellikle son zamanlarda dünyayı etkisi altına alan ekonomik krizden nemalanmak isteyenlerin gösterdiği performans üzerine, ‘engeller üreterek zihinlerin nasıl bloke edilebileceğine’ bir kez daha ikna oldum. Öyle yoğun bir gündem oluşturularak kriz tellallığı yapıldı ki kriz henüz Türkiye’ye gelmeden sinir sistemimiz kriz geçirdi. ‘Aman haa! Sakın bir şey yapmayın, tüketmeyin, üretmeyin, durun hiçbir yere hareket etmeyin…’ düşünceleri empoze edildi bilinçli olarak. Geçen gün haber bültenlerini izlerken içine girdiğim karamsar ruh hâliyle, bir an için geride ‘Lütfen küresel krizin etkileri geçtikten sonra beni oda sıcaklığında eritiniz.’ diye not bırakarak kendimi dondurup buzdolabında saklamayı bile düşündüm!
İşin şakası bir yana, içinde bulunduğumuz durumun hiç de iç açıcı olmadığını düşünüyorum. Hayır, zannettiğiniz gibi değil! Ben, malum faili meçhul Mortgage kredilerinden ya da neredeyse magma tabakasına kadar düşüş göstermeye yüz tutmuş borsa indekslerinden değil, ‘bozulan psikolojimizden’ bahsediyorum. Şu an genel olarak hayat akışını durdurma eğilimi hâkim kriz nedeniyle. Oysa insan, zorluklarla mücadele ederek ‘var olabilen’ bir varlık. Bu konu ile ilgili olarak hafızama kazınan bir örneği sizlerle paylaşmak istiyorum.
Yeni Zelanda denince, sizlerinki gibi benim de aklıma ilk olarak yeşillikler içinde, hâlâ yerlilerin ve vahşi hayvanların yaşadığı, Türkiye’ye binlerce kilometre mesafedeki bir ülke geliyor. Ama bu sevimli ülkede yıllar önce yaşanan durum, en az barındırdığı özellikler kadar ilginç. Bir dönem Yeni Zelanda’da intihar oranının her zamankinden fazla artış gösterdiği, istatistiklerle tespit ediliyor. Ekonominin son derece iyi olduğu, dolayısıyla halkın gayet müspet koşullarda yaşadığı bir ortamda artan intihar olaylarının sebebini araştıran yetkililer, bu eğilimin ‘mücadele edecek bir sorunun olmadığında baş gösterdiğini’ öğrendiklerinde çok şaşırıyorlar. Yani anlayacağınız insanoğluna fazla rahatlık da yaramıyor…
3 Aralık 2008 tarihinde, bir ‘Dünya Engelliler Günü’ daha geldi ve geçti. Her sene olduğu gibi bu yıl da çeşitli yayın organlarında, onlara ve başarılarına geniş yer verildi. Yazının başında, en sevdiğim kelimenin ‘engellenemeyen’ olduğunu belirtmiştim. Anlatmak istediğimin en somut örneği oldu, bu yıl Çin’de düzenlenen Paralimpik Olimpiyatlarda, Türkiye’den katılan fiziksel engellilerin kazandığı madalyalar. Onlar, karşılaştıkları tüm engellere rağmen asıl engellerin zihinlerde aşılması gerektiğini sportif bir biçimde vurguladılar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.