Psk. Dan. Mustafa Çelik

Psk. Dan. Mustafa Çelik

BAŞARIYA YENİ BİR ANAHTAR “Eğitim süreci ve Çoklu zekâ”

BAŞARIYA YENİ BİR ANAHTAR “Eğitim süreci ve Çoklu zekâ”

“Herkesin damarlarında aynı kan akar ama hepsinin becerileri farklıdır.”

                                                                                                      Alman atasözü

Aslında o kadar açık bir gerçek var ki; kimimiz bunun farkında kimimiz ise maalesef bunun farkında değiliz. Ne mi bu gerçek?

Dünyada, kıskanmadan, insanın kendisinden daha iyi olmasını istediği tek varlık çocuğudur. Her anne baba çocuklarının çok iyi eğitim alması ve başarılı olması için ellerinden gelen her türlü gayreti göstermek isterler. (Kalkınç, 2002: 19) İşte bu eğitim sürecinde başarıya ulaşmanın önemli bir anahtarını Prof. Dr. Howard GARDNER çalışmalarıyla bizlere sunmuştur. Bu anahtarda eğitim sürecinde çoklu zekâ teorisinin kıstas alınmasıdır.

Çoklu zekâ teorisine geçmeden önce zekanın tanımının yapılması gerekir. Zekanın günümüze kadar farklı tanımları yapıla gelmiştir. Genel anlamıyla zeka; plan yapma, akıl yürütme, çabuk ve deneyimlerinden yararlanarak öğrenme kapasitelerini içeren zihinsel bir kapasitedir. Zeka %35 anne ve babadan kalıtım yoluyla geçtiği görülse de %45’lik gibi büyük bir oranla çocukların yetiştirilme tarzı ve yetiştikleri çevreye göre şekil almaktadır. Geriye kalan %20’lik bölümde ise etkileyici faktör olarak annenin hamilelik dönemindeki yaşantıları olarak göze çarpmaktadır.

Eskiden zeka tek tip olarak görülürken, çoklu zeka teorisine göre insan 8 farklı tip de zekaya sahiptir ve insan bu zekalardan bir tanesi baskın olmak üzere bütün zeka türlerini kullanmaktadır. Ve bu teoriye göre her insan kendi zekasını geliştirme ve tanıma fırsatına sahiptir.

Peki çoklu zeka teorisinin eğitim için önemi ne?

Süregelen eğitim yapısında eğitimciler yıllarca öğrenciyi kalıplaşmış yani tek tip olarak kabul ettiler. Daha açık olmak gerekirse; matematik, fen bilimleri gibi dersler ve alanlarda bşarılı olan öğrenciler zeki olarak nitelendirilirken, tam tersi durumdaki öğrenciler “öğrenme özürlü” olarak görüldü. Farklı alalardaki yetenekler yok sayıldı.

Çoklu zeka teorisinin bu devri kapatan yönü işte burada öne çıkıyor. Bu teori bütün çocukların sahip oldukları doğal ve gizil güçleri, potansiyelleri ve yetenekleri bulmayı ve onları geliştirmeyi vurgulayan bir eğitim süreci ortaya koymaktadır. Zaten, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda ; “Bireyler ilgi, istidat ve kabiliyetleri doğrultusunda eğitilmelidir” görüşü vurgulanmaktadır.

İdeal ğitim olarak hedef; öğrencinin potansiyelini ortaya çıkarıp geliştirmek olmalıdır. Çoklu zeka da bunu sağlamaya çalışarak eğitim ve öğretim sürecine yeni bir bakış açısı sağlamaktadır.

Sonuç olarak da; Çoklu zeka teorisinin sınıflarda ve öğrenme ortamlarında kulanılması beynin hem sağ hem de sol lobunun çalışmasını sağlar. Bunun paralelinde de beyinin aktif olarak kullanıldığı ortamlarda öğrencilerin hayal güçleri zenginleşir ve öğrenme etkinliği artar.

Kaynaklar:

Howard ve Boston Üniversiteleri, Psikoloji araştırmaları arşivi

Gardner, H. Çoklu Zeka Teorisi

Öztürk, H. Öğrenmenin Büyüsü

Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi

Bu yazı toplam 5258 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Psk. Dan. Mustafa Çelik Arşivi