Ayol ben Banker Kastelli miyim?
Tarih yapraklarının dili olsaydı, herhâlde ağzından çıkan ilk söz ‘Kimler geldi; kimler geçti’ olurdu. Bir zamanlar Banker Kastelli vardı. Onun ismi ise ‘çoook para’ ile özdeşleşmişti milyonların gözünde…
Bazı insanlar vardır ki başkalarının hayatlarına derinlemesine nüfuz ederler. Onların yaşantıları ile ilgili anekdotlar zihinlere öylesine güçlü kazınmıştır ki günlük hayatın olağan akışındaki olağandışı durumlarda onlara dair tabirler kullanır halk kendi arasında. Darda kalındığında, duygu ve düşünceleri ifade etmekte zorlanıldığında hafızalardaki o klişe isimler anımsanır ilkyardım simidi gibi ve hemen dile gelir o şahsiyetler birer benzetme aracı olarak…
Ama bir alanda isim olmak sanıldığı kadar kolay değildir! O seviyeye ulaşmak için önemli bir kulvarda hatrı sayılır bir şöhrete sahip olmak gerekir. Çoğu zaman da güçtür bir kulvarı değerli yapan. Büyük imkânlara sahip insanların mevkileri, paraları; ötekilerin egolarını okşar ister istemez ve onları dillerine destan yaparlar…
Çok fazla kafa kurcalamaya gerek yok; size vereceğim birkaç örnekle anlayacaksınız ne demek istediğimi…
İnsan bir kere düşmeye görsün… Hani düşenin dostu olmaz derler ya; düşen bir bakar ki etrafındaki insanlar teker teker kendisini sırtından bıçaklamaya başlamış. En acı veren yara ise en yakındaki dostun açtığıdır. Küçük bir sıyrık bile olsa gönülde derin izler bırakır ve tarihe geçen en büyük ihanetlerden birine imzasını atan Brütüs anımsanır. ‘Sen de mi Brütüs!’ diye iç geçirilerek.
‘Çirkin kadın yoktur; bakımsız kadın vardır!’ sözü neredeyse tüm güzellik merkezlerinin ortak sloganıdır günümüzde. Bakımlı olmanın cinsiyeti olmasa da bu feminen yaklaşım biz bayanların da işine gelir çoğu zaman. Çünkü güzel olmak uğruna harcanan zaman ve para için uygun bir gerekçedir bu anlayış zorda kaldığımızda! Ama bu durumu abartmamak gerekir; aksi takdirde güzel olmak için israfa varan sıra dışı yöntemlere başvuran Cleopatra benzetmesi yapılır güzelliğine aşırı düşkün insanlar için. Eee ne yapsın süt banyosu yapan Cleopatra Hanım; adı çıkmış bir kere sekize, inmez yediye!
Sahtekârlık deyince namı hatırlanır İstanbul Manzarası’nın vazgeçilmez figürlerini satmaya çalışan Sülün Osman’ın! Kendini akıllı zannederek çok para kazanma derdine düşüp yoldan sapanların miridir o. Her şeyi kâğıt bloknotlardan ibaret zannedenlerin…
‘Para, para, para!’ dememiş mi Napolyon yıllar önce. Sanki günümüz insanının düştüğü tuzağı görmüş çok uzaklardan ve tekrarlayan altı heceyle özetlemiş birçok fitnenin alt metnini oluşturan temel öğeyi. Şimdi tarih yapraklarının dili olsaydı da konuşsaydı acaba neler söylerdi bize. Ama adım gibi eminim şayet böyle bir şey mümkün olsaydı ağzından çıkan ilk söz ‘Kimler geldi; kimler geçti…’ olurdu.
Evet kimler geldi, kimler geçti değil mi? Bir zamanlar Banker Kastelli vardı. Onun ismi ise ‘çoook para’ ile özdeşleşmişti milyonların gözünde. Devlet bile zorda kaldığında ondan borç para alırdı hani! Yüksek miktarda ödeme yapmak durumuyla karşı karşıya kalanların ilk tepkisi ‘Ayol ben Banker Kastelli miyim?’ olurdu. Daha bugün bir yakınımın ağzından döküldü bu kelimeler bir çırpıda. Sonra duraksayarak ‘İnşallah sonum onun gibi olmaz’ diye düzeltti kendi söylediklerini…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.