Dücane CÜNDİOĞLU

Dücane CÜNDİOĞLU

Ölümün dört rengi (II)

Ölümün dört rengi (II)

Hak ehlinin mirasıdır bize, ölmeden önce ölmek. Ölebilmek. Hakikat ehlinin. Ehl-i hikmetin.

Kendi ellerimizle, kendi irade ve ihtiyarımızla ölümü seçmekle emrolunduk. Hz. İnsan hâline gelebilmek için ve dahî mânânın ışıltısıyla yanmak uğruna maddenin çamurunu gönül aynasının üzerinden silmekle görevlendirildik.

Sonra unuttuk. Unuttukça ve unuttuğumuz için unutulduk. Terkedildik.

Ölmeden önce ölmeyi bilmediğimiz için. Ölemediğimiz için. Uyanamadığımız için. Ölümün renkleriyle boyanmadığımız, ve dahî boyanmak gerektiğini bilmediğimiz için.

* * *

"Felsefe ölümü tercih etmektir" der Sokrates, tüm sükûnetiyle. Sevdiklerine yol gösterir, hakikatin yolunu: ölümün tercih edilebilirliğini.

Ölmelerini söyler talebelerine, bir an önce ölmelerini, ölmeden önce ölmelerini.

Varlık karşısındaki tevazûunu hiç terketmez. Ölür.

Adam gibi. Bir peygamber gibi.

* * *

Ölüm ikiye ayrılır: İstek dışı olanı: "mevt-i tabiî" (doğal ölüm). Bir de isteğimize, kendi tercihimize bağlı olan bir ölüm türü var: "mevt-î iradî"

"Ölmeden önce ölünüz" hadîsinin sırrından neşet eder bu mânâ!

Ölün, ama biyolojik ölümünüzden önce ve kendi iradenizle. Kendi arzu ve isteğinizle. Nitekim bu ölümün "mevt-i ihtiyarî" adını alması da bu yüzden.

Niçin ihtiyarî?

"İnsanlar uykudadırlar, öldüklerinde uyanırlar" da onun için. Bir an evvel gaflet uykusundan uyanmak için. Gaflet uykusundan, yani yaşıyormuş gibi görünmekten...

* * *

Renklerinden söz edeceğimiz ölüm türü, tercih edebileceğimiz bir ölüm.

Renkleri var. Dereceleri var çünkü.

Evvelâ "kırmızı ölüm" (mevt-i ahmer). Şehvetin ölümü. Hırs ve ihtirasların. Alışkanlıkların (muradât'ın), alışkanlıklardan dolayı oluşmuş yakınlıkların (menusât'ın)...

İkincisi "beyaz ölüm" (mevt-i ebyez). İştahın ölümü. Tokluğun, tıkınmanın.

Açlığı tatmanın, açlığın lezzetine kavuşmanın bir diğer adı da "beyaz ölüm". Yemeden içmeden bile bile kesilmenin... özgürlüğün...

Üçüncüsü "yeşil ölüm" (mevt-i ahder). Kıyafetin ölümü. Giyimden kuşamdan uzaklaşma. Libası terketme. Her türlüsünü.

Ben bir garib melâmî abdalıyım, niçin söylemeyeyim?

Sadece bedeni değil, kalbi örten giysileri de çıkarmaktır "yeşil ölüm". Makamdan, mevkiden, rütbe ve ünvanlardan soyunup Hak karşısında çıplak kalmaktır.

Cehenneme değil, cennete gireceklerin listesinde bile okunacak bir ada mâlik olmamaktır. İsimsizliktir. Şöhretsizlik.

* * *

Hristiyan keşişler de manastırlarda böyle ölmüyorlar mı? Hakikî bir budist derviş de dağ başlarında ölümün bu renklerini sürünmüyor mu?

Elbette, ölümün üç rengi bütün tarîklerde tanınır. Yaşanır. Kaderince.

Peki dördüncüsü?

İslâm irfan geleneğini diğerlerinden ayıran da ölümün bu rengidir. Nakşîliğin sırrı ölümün bu dördüncü rengindedir.

Ölümün son rengi siyah ey tâlib! Çünkü dördüncüsü "siyah ölüm" (mevt-i esved).

Artık kurtulmak, ayrılmak, kaçınmak, yapmamak sözkonusu değil. Yani "siyah ölüm", bir eylemsizlik değil, negatif bir eylem ise hiç değil. Bilâkis halkın arasına girmek, halkın içinde yaşamak, halkın ızdırabını yüklenmek demek "siyah ölüm'.

İnsanın dertleriyle hemhâl olmak da nefsi öldürmenin diğer bir adı. Kendinden, derviş kibrinden, yalnızlığının keyfinden uzak durmak. Kitlenin içinde bir karınca hâline gelmek. Ezilmek. Çiğnenmek. Gürültünün arasında. Hizmet uğruna. Nefsin rağmına.

Manastırdan çıkmak yani. Tekkeden ayrılmak. Kendi gönlünle başbaşa kalmaktan vazgeçmek.

Hira'yı terketmenin diğer adıdır "siyah ölüm". Zaten ölmüş olanın ölümüdür. Hakikate ermiş olanın. Ferdiyetin ölümü.

* * *

Ölümün bu renkleri, benim yolumun renkleri değil. Şerhi bile biraz öyle. Bil ki her rengi zahire göre şerhettim. Zahirine göre. Muhataba göre. Yani mukteza-yı hâl-i muhataba. Mukteza-yı hâlime göre şerhetmekten kaçındım. Kaçınıyorum.

Demek ki sözüm, yollardan bir yola müntesib olanlara. Benim gibi sermest ü mahmur olanlara değil.

Nesimî'yi hatırlayınız. Hallac'ın halefini. Başı kendisiyle belâda olanların sultanını!

Bezm-i ezelde içmişem vahdet meyinün cür'asın

Şol cür'a kim tâ ebed sermest ü mahmur olmuşam

Vahdet şarabını yudumladığım o ânı hatırlamıyorsan, ne diyebilirim ki sana ey talib! çeşm-i yâri hatırla bari:

Canıma bir merhaba sundu ezelden çeşm-i yâr

Öyle mest oldum ki gayrın merhabasın bilmedim

Demek ki zahirde kalacaksın. Kendi yoluna devam edeceksin. Herkesle birlikte. Herkesin içinde.

Ölümün kendi elinden olacak! Kendince. Kendi rengince.

Rengârenk öleceksin ey tâlib!

Gayrın merhabasın bilmeksizin.

Zevkle.

* * *

Vasiyetime uy, ne yapıp edip ölümün dört rengiyle de tanış ey tâlib! İktidardan uzaklaş. İktidarın nimetlerinden. Mülkiyetten.

Yaşlanmadan önce ölüme yaklaş. Sevgiliye. Özüne. Şefkatle. Ölmeden önce. Siyahlar içinde. Sevinçle.

Unutma, yaşamak için ölmelisin.

İyi yaşamalısın, iyi ölmelisin!

Bu yazı toplam 7009 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Dücane CÜNDİOĞLU Arşivi