Melda BEKCAN

Melda BEKCAN

Nişantaşı'nda alışverişe çıkan Sibirya kurdu

Nişantaşı'nda alışverişe çıkan Sibirya kurdu

İnsanlarla sevgisini paylaşmayı beceremeyenlerin, parasını ödeyerek satın aldıkları hayvanlara insani duygular yüklemesi büyük bir yanılgı.

Eskiden, gazetelerde çıkan haberleri okuduğumda insanların yaşadıkları mağduriyet için çok üzülürdüm. Son dönemlerdeyse eskisi kadar üzülmemeye başladım çünkü hayvanlara yapılan kötü muamele öyle korkunç boyutlara ulaştı ki ben de hâliyle potansiyel kaygımın büyük bölümünü hayvanlara kanalize etmeye başladım!

Hayır, zannettiğiniz gibi değil. Kendimi hayvanlara adamadım. Evimde hayvan da beslemiyorum. Çünkü ekolojik dengenin korunması için her canlının kendi doğal ortamında yaşaması gerektiğini savunuyorum hatta millî maskotumuz hâline gelen Akdeniz foku Badem’in bile! Tabii ki bunu sağlayabilmek için öncelikle hayvanların barındıkları doğal şartları korumamız gerekiyor. Şimdi haklı olarak diyeceksiniz ki “Biz insanlar bile artık yaşayacak yer bulamazken, hayvanları nasıl düşünelim?” Haklı olabilirsiniz; enerji kaynakları azalırken, küresel ısınma sebebiyle buzullar eriyip kıyılarda su seviyesi yükselirken, önümüzdeki yıllarda bize ne olacağı belli değil ama gün olur da yeryüzünde barınacak yer bulamasak bile kalbimizdeki ‘hayvan sevgisini’ daima barındırmalıyız…

Burada özellikle altını çizmek istediğim nokta ‘hayvan sevgisini’ çok iyi tanımlamamız gerektiği. Lütfen samimi olalım ve elimizi vicdanımıza koyalım. Söyler misiniz normal koşullarda patilerinin yere basarak özgürce dolaşması gereken bir hayvanı, koluna taktığı çantanın içine koyup kapı kapı eğlence merkezlerini dolaştırarak yüksek volümlü müziğe maruz bırakan bir insanın, ‘sahibi’ olduğu köpeğe olan hisleri sevgiyle bağdaşabilir mi? Kim ne derse desin, bence bu durum zavallı hayvan için olsa olsa zulümdür! Peki ya soğuk iklim şartlarına uygun kılları ve derisi olan Sibirya kurtlarını, yazın sıcağında tasmasıyla dolaştırarak Nişantaşı’nda gardırop alışverişine çıkanlara ne demeli?

Sorunun algılama bozukluğundan kaynaklandığını düşünüyorum. Varoluş nedenini henüz algılayamamış olmanın getirdiği çözümsüzlük sebebiyle, içine düştüğü çok bilinmeyenli denkleme başka canlıları da beraberinde sürükleyenlerin kapıldıkları duygu türbülansı bu durum. Ama onlara sorsanız ‘Ben, onu arkadaşım gibi seviyorum’ derler. Oysa insanlarla sevgisini paylaşmayı beceremeyenlerin, parasını ödeyerek satın aldıkları hayvanlara insani duygular yüklemesi büyük bir yanılgı. Manikür pedikür yapılması, tüylerin tıraş edilmesi, hayvanları insanların gözünde daha sevimli hâle getirse de farkında olmadan onların doğal ortamlarında ayakta kalabilmek için kullandıkları içgüdüsel silahlar ellerinden alınıyor. Ben, özellikle sahibi olduğu hayvana kaotik açıklamalar yapıp komutlar veren, ardından da kendisine itaat etmediği gerekçesiyle bağırıp çağırarak zavallı hayvana vuranların durumunun çok vahim olduğunu düşünüyorum.

Haa! Bir de hayvanların birbirleriyle dövüşmesinden zevk alanlar var ki onları tarif edecek bir kelime bulamıyorum. Evet, ne demek istediğimi anladınız değil mi? Şu horozları dövüştürenlerden bahsediyorum. Hani “Bu bir hobidir. Yüz yıl geçse gene horozları dövüştürmeye devam edeceğiz.” diyen pişkinlerden. Geçmişte, horoz dövüştürürken suçüstü yakalandığı için 125 YTL ödeyerek serbest kaldıktan 7 ay sonra yine aynı suçtan gözaltına alınan kişi yapmış bu açıklamayı. Öğrendiğim kadarıyla dövüş esnasında polislerin yaptığı baskında kurtarılan yaralı horozlar koruma altındaymış. Bence asıl onları o hâle getirenleri korumaya almak gerek!

Bu yazı toplam 4035 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Melda BEKCAN Arşivi