Narsisizmi Olmayan Var Mı?
“Narkisos, kusursuz bir güzelliğe sahip bir genç. Bu nedenle su perileri ona büyük ilgi duyar, ama hiçbiri karşılık alamaz. Narlisos’ a tutkun olan Eko adlı bir su perisi bir gün ona yaklaşmayı dener ve sert biçimde reddedilir. Eko, kederinden ve utancından eriyip yok olur, ama giderken geride Narkisos’ un sözlerini yankılayan kendi sesini bırakır. Bunun üzerine intikam alınmasını isteyen su perilerinin bu talebine uyan tanrılar, Narkisos’ un da karşılıksız bir aşk yaşayarak cezalandırılmasına karar verirler.
Bir gün dağdaki berrak bir su birikintisine bakan Narkisos, kendisinin sudaki yansımasını görür ve suda yaşayan çok güzel bir varlıkla karşı karşıya olduğu sanısıyla anında aşık olur. Ama ne bu görüntüden ayrılabilir, ne de sarılmak istediğinde kaybolan bu yansımadan bir karşılık alabilir. Sonunda suya düşüp ölür. Su perileri Narkisos’ u gömmek için geldiklerinde, onun da yok olup gittiğini ve yerine bir çiçek bırakmış olduğunu görürler. Sonradan nergis diye anılacak bir çiçek.”
Pek çoğunuz bu öyküyü duymuşsunuzdur. Bu öyküden yola çıkarak etrafımızda görüp de anlamlandıramadığımız ya da kendimizde fark ettiğimiz ya da fark edemediğimiz bazı davranışlarımızın narsisizm olup olmadığına bir bakalım!
Narsisizim gerçekten de bu öykü ile ilişkilendirilebilir. Özellikleri: kendini beğenmişlik, ben-merkezcilik, başkalarının duygularına kayıtsızlık, kendi bedenini algılamada belirsizlik, kendinin ve diğer varlıkların sınırlarını belirleme güçlüğü, diğerleri ile sürekli bir bağ yaşayamama, bağlanamama ve psikolojik dokunun olmayışı…
Narsisizmin anavatanı bebeklik, çocukluk yılları. Freud’un bu konudaki yorumlarına girmeyeceğim, ama diğer kuramlarda zaten onun üstüne yorumlardan ibaret, kaynak Freud olsa da diğer kuramcıların daha geliştirilmiş görüşlerine bakalım.
Normal şartlar altında bebek doğduktan bir süre sonra anneden ya da bakıcısından kendisinin ayrı bir varlık olduğunu giderek ayırt etmeye başlar. Bu sağlıklı sürecin gelişebilmesi annenin bebeğine yeterli sevgi ve güveni verebilmesi ile oluşur. Çocuğun duygusal ve fiziksel ihtiyaçları yerinde ve zamanında karşılandığında bu süreç gelişir. Bu ihtiyaçlar sağlanamadığında gelişim ilkel düzeyde takılarak(benlik sınırlarını ayrıştıramadan), kendini savunma amaçlı öfke yaşanmasına neden olur.
Narsisizmin oluşma nedenleri çeşitli şekillerde açıklanmakla birlikte genellikle çocukluk döneminde yaşanan korku ve kızgınlıklar asıl kaynaktır. Sevmeyi başaramamanın acısıyla önce kendine sonra da başkalarına yabancılaşan, kendisine saygısı azalan ben, kendine sahte bir ben yaratarak yaşamaya başlar.
Narsisizm konusuna eğilmiş bir bilim adamı da narsistik kişilik kendini şöyle dile getirir diye savunmaktadır: ‘ beni sevmediğini düşlediğim ideal kişi tarafından sevilebilecek biri olmamaktan ötürü reddedilmemekten korkmamam gerek. Bu ideal kişi ve bu kişiye ilişkin ideal imajım ve ben, hep birlikte tek bir varlığız ve beni sevmesini istediğim ideal kişiden daha üstünüz. Dolayısıyla başka kişiye artık ihtiyacım olamaz.’
Narsistik kişinin kendine saygı duyması tamamen başkalarına bağlıdır. Kendine hayran bir kişi yada grup olmadan yaşayamaz, dünya onlar için bir aynadır.
Narsistik kişinin en önemli özelliği görünürde yoğun bir ilişkiler ağı içinde olsa bile, kendisiyle başlayan ve biten bir dünyada yalnız yaşıyor olmasıdır. Ben ve sen ilişkisi yerine, “ben ve ben” veya “ben ve benim şeyim” ilişkisi içinde ilişkilerini düzenler. Kendi dışındaki dünyayı algılamasındaki güçlükten dolayı dış dünya ile ilişkisinin olduğu inancındadır. Başka insanların kendilerine göre gerçekleri olabileceğini göremez.
Diğer insanlarla kuramadığı sevgi bağını, hayranlık kazanma çabaları ile ödünlemeye çalışır. Sağlıklı bir hayranlık duygusu beklentisi ile narsistik hayranlık beklentisini ayıran hayranlık yaratan durumun gerçekçi olup olmadığıdır.
Horney, narsistik kişiliğin üç sonucundan söz eder: 1)üretkenliğin giderek azalması, 2)çaba göstermediği halde dünyadan çok şey bekleme 3)sürekli yaşanan öfke ve düşmanlık sonucu insan ilişkilerinin giderek bozulması.
Narsisitik kişinin kendini fark etmesini çocuklar noktasında önemli buluyorum. Çünkü narsisistik kişi çocuklarını da kendi yansıması gibi görebilir. Sahte benin kusursuzluk beklentisi çocukta anlam bularak kendi yapmak isteyip de yapamadıklarını çocuğunda gerçekleştirmek isteyebilir. Bu şekilde kendi narsisistik kişilik özelliklerini de bulaştırır.
Bu konuda Engin Geçtan hocamızın Varoluş ve Psikiyatri kitabındaki bir yorumunu da paylaşmak istiyorum. Bazı ana-babaların kendi ana babalarına yönelik beklentilerini çocuklarına da yansıttıklarını yani üçüncü kuşağa aktardığına ilişkin bir gözlemini anlatmış kitabında. Bunu kişiler kendi anne babasının adını çocuğuna vererek somutlaştırıyor. Bu tür durumlar bilinçdışı gerçekleştiği için ne anne baba ne de çocuk böyle bir durumu fark etmiyor. Çevremizdeki kişilerde göbek adı olgusunun yoğunluğuna bakarak narsisistik beklenti olarak yorumlanan bu durumun hiçte azımsanmayacak kadar çok olduğunu görebiliriz.
Anne babaların kendi çevreleri ile iletişimlerinde yoğun olarak çocukları ile ilgili paylaşım yaptıklarına tanık oluruz. Bu durum doğal olmakla birlikte misafirlerin isteği dışında da bu tür tablolara şahit olmuşuzdur. Ben ve benim şeyim ilişkisinin sürdüğü durumlara iyi bir örnektir aşırı çocuk merkezli paylaşımlar.
Ben-ben ve ben ve benim şeyim ilişkisini sürdüren kişiler kendi içlerine kilitlenmiş gibi yaşarlar. Bu nedenle konuştukları da kendilerine dönük monolog niteliğindedir. Bir başka deyişle kendileri ile konuşurlar. Bazı konferans ya da panellerde görmüşsünüzdür soru sorulduğunda bazıları sonu gelmeyen bir tirad söylemeye başlarlar. Genellikle monolog şeklinde ve kendisine hayran olurcasına.
Bazen bu kişilere kendinizle ilgili bir şeyler anlatmak istersiniz ama anlatılanlardan hemen kendisi ile ilgili bir yansıma kapan bu kişiler hemen kendi hayatlarına dönerler. Dinlemek yerine “canını sıkma, geçer” gibi sözlerle geçiştirmeye çalışırlar. Bu sus seni dinleyemem mesajıdır çoğu zaman… Stresli olunan anlarda bu tepkiyi hepimiz verebiliriz, ancak narsisistik kişide bu tür davranışlar süreklidir. Size ilişkin bir sorunu stresli olduğu zaman dışında da dinleyemez.
İnsanlar, narsisistik olanlar ve olmayanlar diye ikiye ayrılamaz. Narsisistik eğilimler hepimizde bulunur. Önemli olan bunun ne oranda ve nasıl yaşandığıdır. (Geçtan. E 1996)
Ve son olarak ‘bu dünyaya verilen zararların yarısı, kendini önemli hissetmek isteyen insanlar tarafından verilir.’ T.S.Eliot
Peki fark ettik narsisizm yaşıyoruz. Ne yapacağız? Değiştirmek istediğimiz her duygu durumu gibi öncelikle sorumluluğu üstlenmeliyiz…
Psk. Danışman Perihan Demirbaş
Algı Psikodrama&Psikolojik Danışma Merkezi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.