Melda BEKCAN

Melda BEKCAN

Angelina Jolie'nin bebeği kutuya konur muydu?

Angelina Jolie'nin bebeği kutuya konur muydu?

Yardımlaşmanın yerini gösterişin aldığı, gerçeğin yerine sahtenin konduğu, ‘hak edene’ hakkının verilmediği ortamdaki ‘haksız’ hak dağılımında, bir kenara sinmiş insanın altında ezildiği yükün ağırlığı, bir kamyonunkine eş değer!

Sanki üzerimden bir kamyon geçmiş gibi hissediyorum! Bedenim, her zamankinden daha yorgun ve yılgın. Düşüncelerimse zikzaklı bir seyirde ilerliyor. Takdir edersiniz ki gündemi takip edebilmek, günışığına çıkan olayları anlamlandırabilmek pek kolay değil bugünlerde. Gün olmuyor ki yeni bir artçı deprem yaşayıp, sarsılmayalım ve yere toslamayalım. Sonra tam belimizi doğrultup düzlüğe çıktığımızı zannederken, başka bir sarsıntının etkisiyle tekrar yere çakılmayalım… Tüm olan bitene rağmen hüznü dibine kadar yaşayamamak, her şeye rağmen ayakta kalmak zorunda olmak, insanı daha da yoruyor inanın. İçimden bir ses ‘Yeter artık bırak her şeyi bir kenara, çekil köşene!’ derken, ona muhalif başka bir düşünce beliriyor ansızın ve şiddetle ‘Hayır!’ diyor, ‘Bırakamazsın, mücadele etmeye devam etmelisin…’ İşte böyle; iki arada -gıpgri- bir derede, enkaz hâlindeyim…Ama sadece kendimde değil birçok insanda gözlemleyebiliyorum muzdarip olduğum ve adını bizzat koyduğum ‘kamyon sendromunun’ semptomlarını! Yaşanan olayları saçını başını yolarcasına takip etmek ve maruz kalınan yoğun üzüntünün verdiği ivmeyle koşup yardım etmek isterken ‘elinden bir şey gelmeyeceği’ gerçeğiyle yüzleşerek olduğun yere yığılıp kalmak… Bir kere yaydan çıkmış ok hızında ve kor sıcaklığında olan enerjinin, çaresizlik içinde vücut tarafından buz gibi geri emiliminin ardından, üzerinize bir kamyon çökmüş gibi oluyor değil mi? Evet, ben de en son Antalya’daki orman yangını esnasında yaşadım buna benzer bir durumu. Poyraz nedeniyle bir türlü kontrol altına alınamayan yangının ardından kül olan alanlardan, evlerden, patlamaması için tüplerini toprağa gömen insanların çaresizliklerinden haberdar olup da bir şey yapamadığım için…

Prematüre bebeklerin ölümleri de en az yangın haberi kadar kötüydü. Ailelerin dört gözle iyileşmesini bekledikleri bebeklerin ölü bedenlerinin, kendilerine karton kutuda verilmesi tabii ki toplumun tüm kesimi tarafından eleştirildi. Özellikle de bu sürecin Angelina Jolie ve Brad Pitt çiftinin yeni dünyaya gelen ikizlerinin fotoğraf haklarına milyon dolarların ödendiği bir döneme denk gelmesi bence rastlantı değildi. Birbirine paralel süreçlerde gelişen bu çarpıcı örnekleri doğru değerlendirip elde ettiğimiz sonuçtan ders çıkartmamız gerektiğini düşünüyorum.

Bugün global bir kutuplaşmanın varlığı herkesin kabul ettiği bir gerçek ve bunu yaratan da varlıklara rastgele biçtiğimiz değerlerin orantısızlığı. Yardımlaşmanın yerini gösterişin aldığı, gerçeğin yerine sahtenin konduğu, ‘hak edene’ hakkının verilmediği ortamdaki ‘haksız’ hak dağılımında, bir kenara sinmiş insanın altında ezildiği yükün ağırlığı bir kamyonunkine eş değer! Sadece annesinin ve babasının ünlü olması sebebiyle iki bebeğin cansız silueti milyon dolarlık talep görürse, diğer masum bebekler hak ettikleri değerden mahzun kalmazlar mı? Bebek de olsa, yaşlı da olsa; ünlü de olsa, ünsüz de olsa tüm insanlar eşittir ve herkesin aynı muameleyi görmesi gerekir.

Antalya’da yanan ağaçlarımız ve içinde yaşayan canlılar tabiatın bir parçası olarak milyonlarca fotoğraftan daha önemliydiler ama maalesef hak ettikleri ilgiyi göremediler. Onlar da aldılar bu ‘haksız’ hak ortamından nasiplerini. Şimdi yoklar. Artık karanlıklar hükmediyor bir zamanlar ağaçların efendisi olduğu kilometrelere. Son manzarayı görenler, kamyon altında kalmış gibi hissedecekler mi kendilerini?

Bu yazı toplam 4142 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Melda BEKCAN Arşivi