Toplumun meydana getirdiği benlikler, gerçek olanları ham hum yer!
Bu sorunla ilk defa yıllar öncesinde karşılaştım! Koyu bir sohbet esnasında arkadaşım ‘Melda, biliyor musun benden iki tane var!’ diye başladı dert yanmaya. ‘Biri toplumun yarattığı ben, diğeri de asıl olan! İşin kötüsü ne biliyor musun? İkisinin arasında çok büyük fark var!’
Sonrasında etrafındaki insanların kendisini yanlış tanıdığından, sahip olmadığı alışkanlıkları üzerine yapıştırdığından bahsetti uzun uzun.
Çaresizdi! Çalıştığı ortamda, gerçekte olduğundan bambaşka bir kişilik olarak kabul görmeyi kabullenmişti. Topluma karşı verdiği savaşta tekme tokat dayak yedikten sonra yenilmiş, kenara çekilmiş, yaralarını sarıp tekrar aynı ortamın içine girmiş, bir daha mücadele etmeye gücü yetmemişti!
Ne yalan söyleyeyim; hem üzüldüm hem de şaşırdım! Karşımdaki insanın yerinde olmak isteyecek binlerce insanın bulunduğunu düşündüm o an, zira hiç de hafife alınacak biri değildi, Türkiye’nin sayılı tıp fakültelerinden mezun olmayı başarabilmişti.
Hâlâ unutamam… Dışarıdan bakan göz tarafından kendisiyle son derece barışık hatta ‘havalı’ olarak nitelendirilebilecek bir doktorun, bu cümleleri sarf ederken gözlerinden süzülen hüznü, insanın ölene değin hafızasından silemeyeceği türdendi.
Donuktu… Kelimeler, ağzından kesik kesik dökülüyor, içindeki acıyı paylaşırken sık sık çocukluk yıllarından bahsediyor, o günkü görünümüyle tezat oluşturan bilgiler veriyordu.
Kafası karmakarışık, düşünceleri darmadağınık, hikâyesi trajikti!
Çocukluğu ve gençlik yılları yokluk içinde geçmiş, o dönemlerde ailesi ile birlikte ezilmişti. Gün gelmiş, devran dönmüş, sınıf değiştirmişti. Artık bulunduğu konumun gereklerini yerine getirmek mecburiyetindeydi ama kabuklarının altında kimseye belli etmediği, bir çocuk bağırıyordu, yana yakıla.
Garip! İlerleyen zamanlarda defalarca üstelesem de bir daha bu konudan hiç bahsetmedi. Toplumun meydana getirdiği ikincil karakteri oynamaya devam etti.
Sonra ne mi oldu?
İki karakter arasında eriyip gitti. Ne kadar çabalasam da kendisi razı olmadığı sürece ona yardım edemeyeceğimi fark ettim ve onun durumunda bulunan onlarca insanın varlığını…
Evet, etrafımızda birçok kişi var, toplum içinde farklı kişiliğe bürünürken gerçekte bambaşka olan.
Efendim? ‘Ne olmuş yani! Zaten hepimiz evimizin dışında farklı bir kişiliğe bürünüyoruz!’ mu dediniz?
Kabul! İçine girdiğimiz ortama göre değişim gösterebilir, gerektiği gibi kamufle olabilir hatta bu durumu iş hayatında ‘profesyonellik’ olarak adlandırabiliriz.
Fakat insanın ev hâli ile toplum içindeki davranışları arasında kilometrelerce mesafe olması patoloji değil mi? Kişi, kariyer ve sosyal ortamda söz sahibi olabilmek uğruna olduğundan bambaşka bir kimliğe bürünebilir mi?
Farkında olmasak da toplumdaki binlerce sorunun, bu ikilemden kaynaklandığını düşünüyorum. Evliliklerin çoğu çift kişilikli insanlar yüzünden sona eriyor. Etrafımdaki birçok insan, eşinin evlendikten sonra değiştiğinden yakınıyor.
Kurgu hep aynı…
Birini tanıyorsunuz, onunla uyum sağladığınızı düşünüyor, evlenmeye karar veriyorsunuz ve nihayet muradınıza erip aynı evde yaşamaya başladığınızda bir bakıyorsunuz ki karşınızda bambaşka bir insan var!
Sonra gelsin dilekçeler, boşanma davaları…
Ne diyeyim; çift karakterli kişilerin nesli tükenmediği sürece, bu kurguda daha çok kişiye rol düşer.
Vee toplumun meydana getirdiği benlikler, gerçek olanları ham hum yer!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.