Cüneyt Kayhan

Cüneyt Kayhan

STRAUSS'UN LABİRENTLERİNDE GEZİNTİ

STRAUSS'UN LABİRENTLERİNDE GEZİNTİ

 ''Bazen yazdıklarımdan çok şey öğreniyorum.''  Claude Levi Strauss

 

İki – üç yüzyıldan bu yana, Batı uygarlığı insan kullanımına gittikçe daha güçlü mekanik olanaklar sunmaya yönelmiştir. Eğer bu ölçüt benimsenirse toplumların gelişme dereceleri kişi başına düşen enerji miktarıyla ölçülecektir. Bu durumda da Kuzey Amerika' da ki biçimiyle Batı Uygarlığı baş sırayı alacak, bunu Avrupalı, Sovyet ve Japon toplumları izlerken, en geride hemen belirsizleşiveren birçok Asya ve Afrikalı toplum kalacaktır. Oysa '' azgelişmiş veya ''ilkel'' diye adlandırdığımız bu yüzlerce toplum belirsiz bir bütünün içinde eriyip gitmelerine karşın, gerçekte birbirlerinin aynısı değillerdir, hatta birbirlerinin karşıt uçlarında bile yer alırlar.

Eğer ölçüt, en zorlu coğrafi bölgelerin insan egemenliği altına alınması olsaydı, hiç şüphe yok ki, bir taraftan Eskimolar, diğer taraftan da Bedeviler baş sırayı kaparlardı. Hindistan hiçbir kültürün erişemediği felsefi, dinsel bir sistem, Çin ise özgün bir yaşam biçimi geliştirmiş sonuçta her ikisi de nüfussal dengesizliğin psikolojik sonuçlarını en aza indirgemeyi başarmışlardır. Bundan 13 yüzyıl önce İslam, Batı dünyasının ancak çok kısa bir süre önce Marksist düşüncenin bazı yanlarıyla ve çağdaş etnolojinin doğmasıyla bulduğu, insan yaşamının tüm yapılarının ( teknik, ekonomik, toplumsal, ruhsal)  dayanışmasını içeren bir kuram oluşturdu. Bu kusursuz  anlayışın  Arap toplumlarına Ortaçağ düşünce yaşamında ne denli üstün bir yer sağladığı bilinmektedir. Makinelerin efendisi Batı en yetkin makinenin - ki bu da insan vücududur- kaynakları ve kullanımı üstüne ancak çok basit bilgilere sahiptir. Buna karşın doğu ve uzak doğu, doğasalla ruhsal arasındaki bağlantı konusunda olduğu gibi bu alanda da batıdan binlerce yıl öndedir; Hindistan' ın yogası, Çinlilerin soluk alma teknikleri veya eski Maorilerin iç cimnastiği gibi çok büyük kuramsal ve uygulamalı bütünlükler meydana getirmişlerdir.

Ekonomik düzeyde geri kalmış Avustralyalılar aile ve toplum gruplarının arasındaki ilişkilerin uyumuna ve ailenin örgütlenmesine ilişkin konularda insanlığın geri kalan kısmına oranla o kadar ileridirler ki onların bilinçli ve düşünülmüş bir şekilde özümsedikleri kurallar sistemini anlamak için matematiğin en ince biçimlerine başvurmak gerekecektir. Ailelerin iç evlilikler yoluyla birbirine eklemlenmesi toplumsal yapıyı ayakta tutan ve onun esnekliğini sağlayan birer menteşe gibi geniş birleşme noktaları oluşturur. İşte bu nedenle Avustralyalıların sosyal bilimlere ölçüyü gerçek anlamda ilk sokanlar olarak görmek abartı olmayacaktır.

Evet, asıl dikkatimizi yoğunlaştırmamız gereken şey dünya uygarlığına bu parçalar halindeki kültürel katkılar değildir. Çünkü bu tek tek parçalar bizi yamalardan oluşmuş bir dünya uygarlığı düşüncesine götürebilir.  Tüm kâşiflerden söz edildi; yazı için Fenikeliler, kâğıt, barut, pusula için Çin, cam ve çelik için Hintliler. Bu öğeler her kültürün onları bir araya getirme, içinde barındırma veya dışlama yönteminden daha önemsizdir. Her kültürün özgünlüğü, yaklaşık tüm insanlar için aynı olan sorunları kendine özgü yöntemlerle çözmesinden, değerlerine kendine özgü görünümler kazandırmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü istisnasız tüm insanlar bir dile, teknik becerilere, sanata, bilimsel türden bilgilere, dinsel inançlara, toplumsal, siyasal ve ekonomik örgütlenmeye sahiptirler. Ancak bu değişik öğelerin ölçüsü her kültürde asla aynı değildir ve çağdaş bilimler birbirinden farklı özelliklerin bir dökümünü yapmak yerine bu farklı seçimlerin gizli kökenlerini ortaya çıkarmaya çalışmaktadır.

Aslında bu yazıya özet olabilecek şeyi 18.yüzyılın en önemli düşünürlerinden Hume ortaya koymaktadır. Hume, bir gün birçok kimsenin kafasından geçirdiği bir soruyu, neden tüm kadınların değilde sadece bir bölümünün güzel olduğu sorusunu çözmeye girişti. Sorunun tutarlı bir tarafının olmadığını göstermek içinde aslında hiç zorlanmadı. Eğer tüm kadınlar en azından en güzelleri kadar güzel olsalardı, onları sıradan bulur, niteleyici yargımızı ortak modellerin dışında kalan azınlığa saklardık. Aynı şekilde sadece bir tip kültür veya ilerlemeyle ilgilendiğimizde bu tip ilerlemeyi en yüksek noktasına kadar geliştiren kültüre değer verip diğerlerine kayıtsız kalırız. O halde görmeliyiz artık Strauss'un yaşamı boyunca haykırarak söylediği bu yaban düşünce!gerçeğini ve zihinlerimizde yerleştirmeliyiz artık yabanlarla da yaşayabileceğimiz olgusunu..

Son olarak bir kaç cümleyi bu sitede neden yazmaya başladığımla ilgili söylemek istiyorum. Bilginin artık bu kadar kolay ulaşabilen bir meta olduğu bu enformasyon çağında internet teknolojileri bunu, tasarlanan sitelerle kolaylaştırma yarışına girmişlerdir. İşte bu yarışta bu siteyi öne çıkaran en önemli etken sitenin editörlüğünü değerli dostum Maruf BEÇENE' nin yapıyor olmasıdır. Yazılarında riske giren, şaşırtıcı ve radikal yaklaşımları seven, haber yazarken adeta kendini haberin içine katan, doymak bilmeyen enformasyon toplama gücü olan ve tüm dünyayı bir haber laboratuvarı gibi kullanan değerli dostumun editörlüğündeki bu sayfaları paylaşmak bana ve yazılarıma her zaman bir güven duygusu verecektir.

Bu yazı toplam 9254 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
19 Yorum
Cüneyt Kayhan Arşivi