Dr. Hüseyin ŞAHİN

Dr. Hüseyin ŞAHİN

Sosyal Medyanın Psikolojik Analizi

Sosyal Medyanın Psikolojik Analizi

Günümüz modern  dünyasında  birçok kişinin  kendini ispat ve tatmin etmek, farklı  olduğunu kanıtlamak, kendisi ve hayatın gerçekleri ile yüzleşmekten kaçınmak , tanınmak ve popüler olmak  gibi amaçlarla  sanal dünyaya  bağımlı  hale geldiğini görmekteyiz.  Oysa ki,  “bağımlılığın her türü zarar vericidir…”  

Bazı  araştırma ve gözlem sonuçlarına göre  oranları her geçen gün daha da artan sayıdaki  özellikle gençlerin önemli bir bölümünün  sosyal medya  denilen “küresel tuzaklara” karşı  zamanla “bağımlı” hale geldiklerine; okulda  geçirdikleri zamanlarından çok daha fazlasını internet, akıllı telefon ve tv başında  harcadıklarına şahit olmaktayız.  

İnsanlarda yaygın şekilde gözlenen yalnızlık duygusu, tatminsizlik, duygusal  boşluk, amaçsızlık, güven boşluğu, başarısızlık değersizlik, çaresizlik, ne yapacağını bilememe ya da  cesaretsizlik gibi gerçeklikler  ve öfke, kaygı, üzüntü  gibi duygularla yüzleşmek yerine; bazı kişiler özel  şeylerini yüz yüze iletişim halindeyken yapamayacağı şekilde  başkaları ile paylaşarak kendini; iyi, mutlu, güçlü, başarılı, saygın, dürüst, açık, samimi, içten, vs. şeklindeki olumlu özelliklere sahip birisi olarak sunabilmektedir. Böylece bu insanlar olumlu yönleri ile anılan, görülen, değerlendirilen  ve kabul görüp alkışlanan  yani, yüceltilen  birer insan olarak  sanal bir duygusal  tatmin yaşayabilmektedirler.

Oysa bu riskli bir durumdur.  Çünkü, gerçek hayatın  içinde yüz yüze geldiği ve geleceği gerçeklikler ile sanal ortam arasındaki çelişkiler, kişinin zamanla  iç dünyasında  daha derin bir tatminsizlik, değersizlik , umutsuzluk, çelişki ve çatışmalar yaşayarak mutsuz olması ile sonuçlanabilir. Ve bu durumda da insan duygusal çökkünlük  girdabına düşerek, gerçekliğin uzağında kalabilir. Unutulmamalıdır ki, zaten takılan her maske bir gün düşecektir ve  yüzleşmekten kaçınılan gerçeklikler halının altına süpürülerek yok olmayacaktır.

Ancak, sözün yanlış anlaşılmaması için şunları da eklemek isterim. Sanal  dünyanın takipçisi olmak başka, sanal ortamın bağımlısı olmak başkadır.  Çünkü, sosyal medya artık yaşamımızın  bir gerçeği  ve  kullanıcılarının sayısı da her geçen gün daha da artmaktadır. Bu gerçeği görmezden gelmek doğru olmadığı gibi, günün  uzun bir zamanını ve özellikle de en verimli saatlerini  kesintisiz bir şekilde  sosyal medyanın  aktif takipçisi, daha doğrusu “aktif bağımlısı”  olarak harcamak da o kadar yanlıştır. Elbette ki dünya da olup bitenleri  takip etmek, gelişmelerden haberdar olmak, dünyanın ve insanlığın yararına veya zararına olan olayları ve gelişmeleri anlık olarak izlemek, takipçilere evrensel ve insani doğruları ve gerçekleri duyurmak, yaşanan sorunlara dair çözüm önerilerini öğrenmek, yanlış mesajlara karşı  doğru mesajlar vermek  ve nihayette insanları kaçtıkları gerçekleri ile yüzleşmeye davet etmek  önemlidir. Bağımlı hale gelinmediği, teknolojinin kontrolünde sanal bir yaşam alışkanlığına dönüşmediği , önceliklerinizi erteletmediği  ve sizi gerçeklikten ve gerçek yaşamınızdan koparmadığı sürece  sosyal medya bilgilenme ve haber  alımı ya da iletimi için kullanılabilir. Bu ise kullanıcının bilinçli olması yani, kişinin kendi hayatının  ve zamanının kontrolünün yine kişinin kendisinde olması, demektir.

İnsanlar sanal ortamda farklı olduğunu göstermek için de gerçekte yapamadığı ya da yapamayacağı   şeyleri yapabiliyor, söyleyemeyeceği şeyleri  söyleyebiliyor ve paylaşmayacağı bazı özel eşyalarını, resimlerini ya da yaşantılarını paylaşabiliyor. Ve takipçi sayısı arttıkça paylaştığı özellerinin sayısı ve çeşitliliği de artıyor. Aldığı olumlu geribildirimler ve sanal popülerlik ile de kişi de sanal bir özgüven oluşuyor, kendisinin iyi , zeki, başarılı olduğunu düşünebiliyor. Tabi ki bir insan başka insanların hayatlarını bazı özellerini merak edebilir ve bazıları bu tür meraklarını gidermenin bir yolu olarak da kendini  tanınır kılmak, değer  ve kabul görmek ya da daha da merak edilen birisi olmak adına  bazı  özellerini başkaları ile paylaşabilir ve   mahrem olan bazı şeylerini ifşa edebilir. Bütün bunları yaparken de bazıları sanal ortamda  olduklarının farkında olarak  gerçek yaşamdakinden farklı bir kişilik sergileyebilir, yani maske kullanabilirler. İşte, tam da bu maskelerin kullanılmaya başlandığı andan itibaren, kişi sanal atmosferin kontrolüne girmiş olmaktadır ki bu başlı başına sanal dünyanın ortaya çıkardığı “gerçek bir insani sorun” alanıdır. Çünkü, eğer bir insan tamamen bir başkasının yada bir başka şeyin etkisi altına girmiş, kendisinin dışındakilerin kontrolüne ve  kararlarına bağımlı hale gelmiş ise burada bir insanda olması gereken; “özgürlük, sınırlarını ve mahremiyetlerini  koruması” gibi değer alanlarından söz edilemez. Sanal dünyanın bağımlısı haline gelmiş bir insanın ise bağımsız davranabilmesi, gerçeklikten kopmaması, hayat bağlarını güçlendirecek değerleri ilişkilerine yansıtması  ve daha da önemlisi kendini yönetmesi ve doğru kararlar alması  ne kadar mümkündür?..

Çare,  insanın  hayatına anlam katan  özel  ve anlamlı amaçlara sahip olmak; sınırlarının farkında olmak ve sınırlarını korumak, kendine ait özel ve mahrem bir alan oluşturmak ve bu alanını koruyabilmek,  genel  doğru ve değer olan bir şeyleri  paylaşabilmek,  kendisi ile yüzleşebilmek;  sağlık, gençlik , zaman gibi değerlerin farkında olmak;  çaba göstermek, yalnızlık duygusundan  da uzaklaştıracak  şekilde başkalarının hayatlarına dokunabilmek, kendini geliştirmek; büyüdüğünü , işe yarar olduğunu ve olgunlaştığını gösterebilmek; hak ederek saygı  görmek, sevilmek ve  “Yaradan’ dan ötürü yaratılanları sevebilmektir.”

Bu yazı toplam 11420 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Dr. Hüseyin ŞAHİN Arşivi