Siyaset ve Stratejik Yorumlamanın Düzeni Üzerine
Siyaset, pratik bilimin içinde ele alınan ve tanımlanan vasfıyla insanlara fayda veyahut zarar verebilecek bir şey olmaktan ziyade icraatleriyle-tesirleriyle insanların hayatında karşılık bulan birşeydir. Bir anlam genişlemesiyle 'hayatın da bir siyaset olduğu' söylenir, temel nitelik olarak doğrudur* fakat bu, siyasetin alanını yaygın hâle getirmekle birlikte, onun disiplin olarak ilkelerinin analizini kapsamayan bir anlam genişlemesidir. Siyasetin hep değişen vechelerinin gösterilmesi ve siyasal erk lehine yorumlamaya açık bırakılması, sanki her şart altında ve onun altında ne yapılırsa yapılsın "tabiî bir seyir","meşrû bir hareket" duygusu insanda uyandırır. Böyle bir durum, siyaseti öncelikle tefekkür sahiblerinin elinden alan, onu gazetecilerin ve Stratejistlerin kaderine terk eden bir görüntü sunar; iyi olandan hareket etmeyi ve mutlak anlamda iyi olanın herkes için iyi olmasını sağlamayı engelleyip anlamsızlaştırır. Siyasetin ahlâktan yoksun olduğunu ( iyiliğin maksadsal nedenin dışında bırakılması gerektiğini) söylemek, siyasal söylemin hangi yönde değişime uğramış olduğunun bir işaretini sunar ve oldukça yanlıştır. Çünkü ahlâk, nasıl tanımlanırsa tanımlansın insanın yapıp etmelerinden ve toplumsal bir varlık olmasından ayrılamaz. Kimse tek başına yalan söyleyemez. Eğer ahlâk siyasetin içinde de yer alması gereken bir şeyse, 'köylülere insan dışkısı yedirmenin' kendiliğinden yanlış olduğu sonucu ortaya (hiçbir stratejik yorumun örtemediği açıklıkta) çıkar.
Stratejik yorumlamanın düzeni: Günümüzde giderek artan oranda stratejik kurumların ve kuruluşların -bir dükkan açılışı gibi- her tarafta türemiş olduğuna şahid olmaktayız. Artık sıradan vatandaşlar bile ( Türkiye'de ) her ortaya çıkan şeyin arkasında o şeyi ortaya çıkaran bir neden olarak "işin gerisindeki stratejik derinliği ve hikmeti"arıyor ve bu yönde sözümona açıklamalarda bulunmaya çalışıyor. Stratejik yorumların geniş kitlelere yayılımı, siyaseti ciddi ölçüde tehdit etmekle birlikte siyaset tarafından ortaya koyulan tüm akılalmaz uygulamaların "meşrû hatta elzem" olduğu vehmini de aşılamaktadır (Mesela; devlet tarafından köylerin yakılmasının ve halkın oralardan sürülmesinin bir "taktik" olması gibi ). Şüphesiz her yapılan stratejik yorum, stratejist olmayı ve stratejik yorumlamaya ait olmayı gerektirmez fakat her stratejik yorumlamadan çıkan yorum; zorunlu olarak stratejik yorum olmalıdır, bu açıktır. Bundan dolayı 'Fransızlar Ermeni tasarısını onaylamakla; birinci derecede Türklere karşı değil, "yeryüzünde tek katliama uğramış" millet olan Yahudilere karşı siyasi bir harekette bulunmuştur' şeklinde yaptığımız bir yorum, doğru ya da yanlış olacak fakat bu bizi stratejist yapmaya yetmeyecektir. O hâlde; stratejik yorumlamaya yeterli olan koşullara daha derinlemesine bakmamız gerek. Stratejik yorumlama tarzı;
a) fail neden üzerinde oldukça ısrarlı bir hâlde durmakta fail nedeni ya dairevi bitimsiz ya da düz bitimsiz (devr û teselsül ) bir yere bağlamaktadır ve bu da açıktır ki yanlıştır. Yani falanca siyasi olayın arkasında falanca, onunda arkasında falanca onunda arkasında falanca....vb (mesela; İran'da mollaların getirilmesi, Avrupa kanalıyla ABD'nin onunda arkasında Lobilerin, Lobilerinde arkasında başkalarının...) ayrıca bu, iyi olanı ortadan kaldırmaya çalışır. Zirâ insana sonuca varacağı bir maksad sunmaz,
b) herşey bir başka siyasal hareket ettiren tarafından meydana gelir fakat bu hareket ettiren siyasal kudret de (= buna hayalet desek daha doğru olur) hareketsiz değildir, o da hareket eder. Bu ise yine çok açık olarak yanlıştır, kabul edilemezdir,
c) merkezde daima siyasi erk ideali durur. Diğer unsurlar sadece onların senaryolarındaki küçük ve önemsiz parçalardır. Siyaseti mümkün kılan asli unsur, fertlerin meydana getirdiği toplumsal varlıklar olduğuna göre buna da itibar etmememiz gerekir,
d) bütün ortaya atılan yorumlar -aynı şeyler hakkında zıt olsa da- aynı derecede 'doğruluk' taşır. Bunun da elle tutulur bir yanı yoktur,
e) herkes ve her siyasi görüş zorunlu olarak "bir yerlere bağlı olan biryerlerin hesabına çalışan" şeylerdir. Tam da bu taraf stratejik yorumlamanın en hastalıklı buna mukabil en tehlikeli tarafıdır. Tehlikelidir çünkü bu yolla siyasi erke direnen bütün muhalif siyasal talepler, hareketler, kritikler vb...hesabına çalışıldığı iddia edilen siyasal merkezlerin dolaylı talepleri, hareketleri, kritikleri vb...olur (Mesela; Türk siyasal söyleminde bütün muhalifler** zaten "yabancılara işbirliği yapan onlara yardım ve yataklık eden (=kökü dışarda), maksadları dış güçlerle bir olup içeriyi yıkmak olan" olarak nitelenir). Siyasal kavramların nitelikleri, işlevleri ve maksadları*** stratejik yorumlamaya bu tür iddialarda bulunmasına yardımcı malzemeler sunar,
f) kendisini açık bir şekilde doğrulamaya götürecek hiçbir ilkeye ve yönteme sahip değildir. Siyasal olarak ortaya çıkmış olan sonuçlardan hareket etmesi, sadece ortaya koyduğu senaryoların (fikirlerin değil) ikna ediciliği çabasından kaynaklanır,
g) Ortaya koyulan senaryolar "doğru" bile olsa doğruluklarını gösterecek kıstasların çoğu zaman ortaya koyulmasında zorlanılır. Açıklama olarak ortaya çıkan şeyler, senaryoların o ya da bu şekilde birbirine eklenmiş parçalarıdır,
h) Ahlâk olarak sadece siyasal hareket ettiricinin (siyasal merkez failin) fiilleri örtük biçimde-dolaylı tasvib edilir. Çünkü O, zaten iyi veyahut kötü o şekilde hareket edendir. Onların hareketlerini de sınırlayan şey, iktisadi ve siyasi menfaatlerdir. Burada felakete yol açan bir tahribat, kitlelerin de meseleyi bu şekilde görmesi gerektiğinin ve bunu bu şekliyle normalleştirmesi gerektiğinin vaaz edilmesiyle başlar,
i) sadece 'Çatışma alanları'ndan hareket edip senaryolar kurmaz, bilakis bu 'Çatışma alanları'ndan beslenir. Bu alan, yorumlamanın meşrûiyetini temin eden 'temel taş/kaide' görevini oynar ; Türkiye'deki etnik unsurlar, bölgeler hatta şehirler stratejik yorumlamanın ve stratejistlerin sadece atıf yapmakla yetinmediği, ayrıca bu alanları olabildiğince marjinal noktalarda sivriltikleri unsurlardır. Noktalar bu şekliyle kaldığı ölçüde çıkar elde edilmeye en uygun araçlar olur,
j) maksadı açısından analiz edildiğinde üretilen bütün şeyler, siyasal iktidara hizmet eder. Bu, ya açık (dolaysız yani; resmi stratejik kurum kuruluşların faaliyetleri gibi) ya da kapalı (dolaylı yani; dışardan bu sürece katılan faaliyetler gibi) olarak vuku bulur,
k) son olarak siyaseti sadece değişen şeyler üzerine inşaa eden, senaryoları da bundan hareketle yorumlama kalkışan bir şeydir (değişmezlere işaret edililse de bunlar fazla bir yekün tutmaz). Burada maksad, değişenlerin gösterilmesi değil, başka şeylerin bundan hareketle kabul edilmesidir. Santranç tahtası metaforu, stratejistlerin en fazla kullandığı sevdiği bir metafordur fakat oynadıkları bu oyundaki taşların büyük bölümü hemen hemen kuralsız etmekte, bir kısmı da kendi kuralının dışında başka taşlarların kuralı içinde hareket etmektedir (yani kalenin at gibi gitmesi-oynaması durumu). Demek ki; burada taşların bir kısmının kurallı, bir kısmının kural değişimli, kalan büyük kısmının da kuralsızlığı mevzû bahis. O hâlde; böyle bir oyunda herşey olabilir(!)
Bütün olarak bunlardan çıkardığımız sonuç; stratejik yorumlamanın düzeninin, siyasetin stratejik düzeninden farklı olduğudur. Siyasete değişebilen şeyler yüklenilebilindiğinden dolayı O, pratik bilimin içinde ele alınmış ve öylece sınıflanmıştır. Aksi hâlde onun teorik bilimlerin içinde yer alması gerekirdi fakat başka anlamda onu analiz etmeyi mümkün kılan ve kendisinden ayrılamayan değişmezler taşır. Siyaset mühim bir şey olmasını ortaya çıkarmış olduğu etkilerinden dolayı alır. Çünkü her birimiz onun ortaya çıkarmış olduğu şeylerden bir şekilde etkileniriz (ya yöneten ya da yönetilen olarak). Asri şartlar dahilinde hayatımız üzerinde büyük tassarruf hakkına kavuşmuş olan siyesetin bu sebebler dolayısıyla gazetecilerin, stratejik kurum ve kuruluşların (hangi devlete bağlı olursa olsun) kaderine terk edilmemesi gerekir. Buna ek olarak devlet lehine çalışmayı bir erdem- fazilet telakki eden (bu yönüyle para karşılığında ilim satan Sofistlere benzeyen) sözde ilim adamlarını da saymalıyız. Şüphesiz söylediklerimizden; bunların dışında kalan gerçek ilim sahiplerinin, her zaman ve her (siyasi) durumda doğrulara mükemmele ulaşabileceği anlamı çıkmayacak fakat siyasetin İyiyi maksad edinmesinin, erdem ve fazilet çerçevesine taşınmasının imkânları bu sûretle ortaya koyulabilinecektir. Aksi takdirde siyasetle meşgul olan bütün filozofların, tefekkür sahiblerinin "boşa uğraşmış, boş yerine uğraşmış" olduğu sonucu ortaya çıkar ki, bu da kabul edilemez bir şeydir.
* Siyaset, zaten bu temelden yükselen ve bu temele dayandıkça ivme kazanan birşeydir.
** Tarihsel muhalifler de bundan yeterince payını alır.
*** Daha önceki yazılarımızda Siyasal kavramlar hakkında düşüncelerimizi beyan etmiştik.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.