Servet Kızılay

Servet Kızılay

Dil ve Mimari: Mimarinin Politiği ve Politik Bir Dil Olarak Mimari

Dil ve Mimari: Mimarinin Politiği ve Politik Bir Dil Olarak Mimari

Mimari kendi politiğini formel bir dil üzerinden üretir ve dayatır. Bu dil, birçok gösterge alanlarının içiçe geçtiği fakat tek bir önerme olarak ortaya çıkan bir söz-konuşma gibidir. ‘Dil’in bir Töz değil, bir form olduğunu’ söyleyen F. de Saussure, Dili nasıl ki ses yığınlarından ayırıp tekrar tekrar kurulan bir şey olarak tanımlamış ise; biz de mimariyi herhangi bir yığından kurtulmuş bu anlamda Sentaksa ulaşmış, biteviye kurulan bir dile benzetebiliriz. Öteyandan Dil hakkındaki bu görüş; dilin olmuş-bitmiş bir şey olmadığını, bilâkis olan-oluş halindeki bir şey olduğunu söylemek ister. Mimari ise olanı-biteni göstermek ister. Bu sebeble Dil; kubbeden, Mimari temelden başlar. Mimari temel cümle kurar ya da temel cümle kurmaya matuftur. Dilde temel cümle yoktur fakat dil sayesinde kurulmuş bir temel vardır. O halde Dil, Mimariyi de kapsayan yorumlama dizgesi sunar. Dilde herşey içiçedir ve içerdedir, Mimaride ise dışbükeydir ve dışardadır. Bundan dolayı Dil içerden dışarıya, Mimari dışarıdan içeriye hareket eder. Şayet bir yapının (evin) formu mimarın zihninde ise; Dilin formu ile Mimarinin formu bir anlamda aynı olacaktır fakat başka bir anlamda farklı olacaktır. Zirâ bazen biri madde diğeri form, bazen biri kuvve diğeri fiil olacaktır ve bu ikisi arasında kurulan teşbihler ve metaforlar bir o tarafa bir bu tarafa gidip gelecektir. Gerçekten de Dil ve Mimari gibi iki küllî şeyden bahsedenler, benzeri teşbihler ve metaforlar üzerinden ilerler.  Peki burada yaptığımız benzetme ve benzetme yönü Mimariyi serahate kavuşturur mu? Zirâ Dile yüklenilebilen şeyler, Mimariye mukayyed olarak yüklenebilir: Dilde kimse konuşmazken, Mimarinin her zaman bir konuşanı –faili- vardır; Dilin bir maksadı yoktur, onun maksadı ele aldığı konuda ortaya çıkar. Yani hakkında konuştuğu şeyde ortaya çıkar. Oysa Mimarinin her zaman bir maksadı vardır ya da o maksada ulaşmaya çalışır. Nasıl ki; fiziğin maksadı metafizik, metafiziğin bütün maksadı teoloji ise İslâm Mimarisinin de bütün maksadı teolojiktir. Yani Kelâmdır. Bu anlamda Kelâm, İslâm Mimarisinin formudur. Dilin değişimi ve yasaları, Mimarinin değişimi ve yasalarından farklıdır fakat ikisi de bazen zorunlu bazen de zorlama birşeyden dolayı değişime uğrar. Dilbilimin asli mevzusu olan Dilin değişimini ve yasalarını dışarda bırakarak Mimarideki değişimi ele alırsak; buradan Mimarinin politiğine ait şeyleri, daha özelde İslâm Mimarisinin değişimine ait şeyleri ele alırsak bu kez  Politik bir dil olarak Mimariyi konuşmamız açık olur. Böylelikle değişimin Mimarideki izdüşümlerini takib ederek, politik bir dilgöstergesi olarak Mimariyi nasıl şekillendirdiği gösterilebilir.

Mimarinin Politiği: Umumi olarak bakıldığında Mimarinin değişimi, hakkında oldukça tafsilatlı analizlerin yapılmasını gerektirir. Mimarideki değişimin Zat’a mı Araz’a mı ait olduğu, kendinden dolayı mı yoksa başka birşeyden dolayı mı, zorunlu mu yoksa zorlama birşeyden dolayı mı olduğu söylenmesi gerek. Evvel emirde mimari ve değişim mevzu bahis olduğunda ilk tesbit edeceğimiz husus; kendisine modernleşme denilen şeyle birlikte İslâm mimarisinin ontolojik bir düzeyden değil, siyasal bir düzeyden kaynaklanan değişime uğramasıdır. Hâl böyle olunca; modernleşmeyle birlikte gelişen bir vetirede en büyük bunalım alanlarından biri mimaride cereyan etti fakat bu vetirenin siyasal düzeyden hareket etmesine rağmen siyasal alanda kalmayıp diğer alanları da ontolojiye taşıdığı ilave edilmelidir. Madem Mimarinin değişiminde siyasal alanın etkin olduğunun söylenmesi doğrudur o halde Mimaride bugün içine düşülen çözümsüzlüğün, yeterince siyasallaşmamaktan kaynaklandığı da doğru olacaktır. Sonra şu var; siyasallaşmanın nihai maksadının yoksunluğu –bir anlamda Kelâmın susması – çözümsüzlüğün nedeni hakkında daha da doğru olacaktır.

Mimarinin politiği ya kendisini dayattığı bir dil üzerinden ya da kendisi aracılığıyla dayatılan bir dil üzerinden ifadesini bulur. Bundan dolayı  bu politiğin inşasının ve konuşmasının bazı koşulları vardır. Zirâ bu politik edilgen olan şeyi değil aynı zamanda etken olarak insanı şekillendiren bir vaziyete tekabül eder. Biz mimarinin politiğini, varlığın maksadı sayılan ‘İyi olan’dan ayrılmaz olduğunu düşünmekteyiz. Zirâ yapıp edilen herşey, İyi olana ulaşmayı arzular. Ayrıca onun temin ve tesisi için ameli ve nazari olarak bir gayretin sürdürülmesinin doğru olduğu kanaatindeyiz. Bu sebeble umumi olmasa da hususta belirteceğimiz şey şudur: İslâm mimarisinin kendi politiğini, oluş ve imkânlarını sürdürebilmesi, onunla girilen bir Diyalog vetiresiyle (hemhal olmayla) alakalıdır. Bu, tıpkı metinlerarası bir konuşma gibi İslam coğrafyası dahilinde hem kendi içindeki küçük bölgelerin mimari gelişim imkanlarını zorlayan hem de daha büyük bölgelerin- devletlerin- bu politiği üretmesini ve onun konuşmasını dinlemeyi sağlayan bir durumla mümkündür. Bu durumu gerçekleştirmek üzere öne sürebileceğimiz şey ise;  Karşılaşmalı ve Tecrübi Mimari* dediğimiz bir Öner(me)i -kaziyye-dir. Moderneşmeden bu tarafa mimaride yapılanlar, tabir caizse sadece bir Monologdur. Farklı şekilde denirse; bu monolog, belirli bir maddenin belirli bir aritmetik-geometrik açıyla, belirli bir formun vasıtasıyla üretilmiş politik bir dildir. Yaşanılan bütün şeylere rağmen denebilir ki; herşeyi kendine benzeten modern mimariyle gerçek anlamda bir karşılaşma ya da tecrübe vuku bulmamıştır. Oysa bizim karşılaşma ve tecrübi mimari dediğimiz şey, fiziksel olanı aşarak değişmez bir şeyi yakalamak ve yakalatmak ister. Bölgeler arasında sadece mimari bir  imkanı sunmaz, mimarinin diğer bütün alanlarla olan göstergesel imkanlarını da sunar. Her projede olduğu gibi bu projenin de türlü zorlukları vardır. Bu zorluklar tümüyle teknik bir sorundan çıkmaz fakat oldukça çetin teknik sorunları da kapsar. Mesela; yapıların Rekonstrüksiyonu-yeniden inşa- hakkında yapılacak tenkidler, Mimariye hakim olan “yeni ve farklı” algısının oluşturabileceği sorunlar bunlardandır. Uzun bir geçmişe sahip olan Mimarideki bunalımlar ve sorunlar, onlarla ancak karşılaşmakla ve onları ancak tecrübe etmekle aşılabilir. Zirâ umumda fiil, kuvveye mukaddemdir. 

Politik Bir Dil Olarak Mimari: Oryantalist ressamların ürettiği, kahir ekseri 19.yüzyılın ikinci yarısına ait mebzul miktarda eserleri incelediğimizde ‘Şark’ın gerek kamu gerekse sosyal yapılarının (Pazarlarının, sokaklarının, caddelerinin, bedestenlerinin, hanları-hamamlarının…vb) kısacası bütün şehirlerinin mimarisiyle ihtişamla ayakta olduğu görülür. Oysa bu yüzyıl İslâm coğrafyasının her alanda çöküşü  yaşadığı bir dönemdir. Hakikatten de İslâm mimarisi diğer alanlara göre çöküşe daha fazla direnmiş fakat tahriplerin  ve tahriflerin dolaysız artması nedeniyle çok hızlı bir şekilde ve kısa sayılacak zaman içinde enkaza dönüşmüştür. O resimlerde betimlenen şehirlerden nerdeyse (birkaç büyük camii vb hariç) eser kalmamıştır. Tarih boyunca savaş ve mimari münasebetinde benzer sonuçlar ortaya çıkmıştır fakat günümüzde bunun anlamı çok daha yıkıcıdır. O halde buna göre diyebiliriz ki; Batı, İslâm coğrafyasına Demokrasiyi nasıl savaş yoluyla ihraç edip benimsetiyor ise, İslâm Mimarisini de savaş yoluyla değiştiriyor. Politik bir dil olarak Mimariyi daha açık görünür ve okunur kılmak için öne başka bir Öner(me)i –kaziyye- sunmamız gerek. Buna göre; İslâm coğrafyasında fiili olarak operasyonlara uğrayan yerlerde, en küçük köylerden en büyük şehirlere kadar İslâm Mimarisine ait eserlerin detaylı bir dökümünün-envarterlerinin yapılması, çıkarılması, belgelenmesi sonra buna bağlı olarak her türlü Hasar Envanterleri hazırlamak, hazırlanan Hasar Raporlarını hasarı meydana getiren ilgili ülkelerden maddi tanzim yoluyla direkt olarak talep etmek şeklinde hülâsa edilebilir. Böylece Irak’ta dünyanın en büyük Arkeolojik müzesinin talan edilmesi, baştan aşağıya şehirlerin hepsinin yok edilmesi, aynı durumun Libya’da, Afganistan’da, Yemen’de, Pakistan’da şimdilerde Suriye’de vb…yapılmasının belki hesabı sorulabilir. Biz bu dökümlere sahip olmadığımızdan dolayı müdahalelerden operasyonlardan saldırılardan sonra İslâm Mimarisi ve eserlerinden geriye elde avuçta ne kaldığını yeterince bilmemekteyiz. Bu Öner(me)i şayet bir proje kapsamında ele alınırsa, doğası gereği çok geniş katılım işbirliği ve uzun soluklu teknik çalışma gerektirir. Mesela; bir yapının hasar öncesi bilgisi, hasarın tam ve eksiksiz tanımlanması, maliyet hesaplarının çıkarılması ve buna bağlı binlerce bilimsel ayrıntı…dolayısıyla sorunu böyle tanımladığımız ölçüde Mimari bir anlamda politik bir dil olarak kendini öne sürmüş olur ve politik bir dili kurmuş olur. O halde Mimarinin siyasetle ve siyasetin de maksadı olan  varlığın maksadıyla koparılamaz bir formda inşa edildiği ya da inşa edilebildiği söylenir.


NOT: “Politik Bir Dil Olarak Mimari” başlığı altında, İslâm Coğrafyasında Hasar Envanter Dökümlerinin çıkarılması konusunda teklif ettiğimiz bu çalışma; UNESCO’nun “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunması”na yönelik sözleşme ile Uluslar arası Savaş Hukukundan doğan LAHEY protokolünden Konusu ve Maksadı itibariyle farklıdır.

*Karşılaşmalı ve Tecrübi Mimari hakkında burada değindiğimiz şey, sadece bir başlık olarak anlaşılmalıdır. Zirâ bu konu, mahiyeti bakımından bir solukla tüketilemeyecek, çok detaylı bilimsel argümanların gösterileceği, bir o kadar uzun ele alınmayı gerektiren bir konudur. Kimse kısa sayılmayacak bir geçmişe sahip olan, çetin sorunlarla oluşmuş Mimari gibi bir meseleyi hemen halledileceğini sanmamalı. Mühim olan şey, bu sorunlara dikkatleri celb etmek, bir çıkış yolu aramaktır. Zira birşeyin zor olmasıyla çözümsüz olması farklı şeylerdir ve yazımız bu farklılığı göstermeyi maksad eder.

Bu yazı toplam 15268 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Servet Kızılay Arşivi