Olmak ya da olmamak; işte bütün mesele bu!
Adım gibi eminim ki gerçekten istersek, tüm dünyada ‘Türk gibi sigara bırakan’ bir millet olarak lanse edilmeyi de başarabiliriz. Kitaplara bile konu oldu. Biz, millet olarak biraz çılgın değil miyiz?
Hani tarihte, önemli olayların cereyan ettiği günler, aylar vardır ya hiç çıkmamak üzere kazınan hafızalara. Bundan böyle 19 Temmuz 2009 tarihinin de sigara ve dumanıyla hatırlanacağını tahmin ediyorum. Eee! Nasıl unutulsun ki? Günlerdir, haftalardır neredeyse içimiz dışımız sigara oldu. İçmesek de, içimize çekmesek de bunca sigara muhabbetinin ardından beynimiz dumanla kavruldu!
Sizi bilmiyorum ama şayet ben sigara içiyor olsaydım, sadece mevcut sigara polemikleri dahi yeterli gerekçeyi oluştururdu, ondan uzaklaşmam için. Zaten yıllar öncesinde diş hekimliği fakültesinde öğrenciyken, mesafe koymuştum sigara ile arama, bir de son günlerde, sigara tiryakilerinin direngenliğini gördükten sonra paketini bile görmeye tahammülüm kalmadı artık.
Hoş! Söz konusu kanun gündeme gelmeden önce de alışveriş reyonlarında, sıra sıra dizili sigara paketlerinin üzerinde kocaman harflerle yazılı ‘SİGARA İÇMEK ÖLDÜRÜR’ ya da ‘HAMİLE İKEN SİGARA İÇMEK BEBEĞE ZARAR VERİR’ gibi gözüme çarpan ibareler, ruhumu karartıyordu ya anlayacağınız şimdilerde iyice bunalmaya başladım…
Merak ediyorum! Belli bir süreden beri sigara paketlerinin üzerine basılması zorunlu olan bu yazılar, gün içerisinde defalarca o paketleri ellerine alan kullanıcılar açısından herhangi bir şey ifade ediyor mu?
Oldukça üzücü olmakla birlikte, hamile olup da doktorların tüm uyarılarına kulaklarını tıkayarak fosur fosur sigara içen anne adayları tanıyorum. Ya da sigara yüzünden ölümcül bir hastalığın pençesine düşmelerine rağmen ‘Yine de onsuz yapamam!’ diyerek ciğerlerine dumanını çekmeye devam edenleri…
Hakikaten merak ediyorum; insan, göz göre göre kendisini ölümün kucağına teslim etmekten nasıl zevk alabilir ya da bebeğinin, hayata 1-0 yenik başlamasına nasıl kayıtsız kalabilir? Herhalde tiryakilik dedikleri böyle bir şey olsa, vücut nikotin istediğinde, içici gözünü karartıp hiçbir şey görmese gerek. Ve de tiryakilik kavramı, öylesine derin basiret bağlılığını da barındırıyor ki, çevredekilerin dolaylı yoldan zehirlenmelerine, kullanıcılar aldırış dahi etmiyor. Üstüne üstlük bu gidişata ‘Dur!’ diyen kişilere, ‘ölümüne’ muhalefet ediliyor…
Aslına bakarsanız buraya kadar belirtmiş olduğum özellikler, en belirgin bağımlılık belirtilerinden sadece birkaçı. Sigara bağımlıları için belli aşamadan sonra hayat, (sigara ile) ‘Olmak ya da olmamak; işte bütün mesele bu!’ repliğini çağrıştırıyor adeta. Ve bu ünlü tiyatro oyunu sahnesinin, zaman içinde gerçek hayata evrilmesi neticesinde, yine o sahnedeki ölümü anımsatan ‘kuru kafa’ sembolü, içilip kül olan sigara adetlerini çağrıştırıyor, tüketicilerin zaviyesinden…
Çok şükür! Yazının başında değinmiş olduğum gibi, ben bu meseleyi, yıllar öncesinde diş hekimliği fakültesinde öğrenci iken çözdüm zihnimde. Benim dönemimde, halk dilinde ‘dişeti uzmanlığı’ olarak bilinen periodontoloji dersinden geçebilmemiz için klinikte belli sayıda hasta bakıp puan toplamamız gerekiyordu. Ve periodontoloji stajım boyunca, sigara kullanan hastaların ağız hijyenini, sigaranın dişlere ve dokulara verdiği zararı, gözlerimle gördükten sonra o sayfa bir daha hiç açılmamak üzere kapandı benim için.
Elbette bunu yapabilmek için ille de özel olarak diş hekimliği eğitimi almaya gerek yok. Hepimizin sahip olduğu ortalama seviyede akıl ve irade yeterli, birçok sorun gibi sigara tiryakiliğinin de üstesinden gelebilmek için. İşte bu sebeple, ‘Türk gibi sigara içen’ bir millet olarak örnek gösterilmemiz, biraz ağrıma gidiyor. Bu tabir, düpedüz ‘acizlik’ göstergesi!
Üstelik adım gibi eminim ki gerçekten istersek, tüm dünyada ‘Türk gibi sigara bırakan’ bir millet olarak lanse edilmeyi de başarabiliriz. Kitaplara bile konu oldu. Biz, millet olarak biraz çılgın değil miyiz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.