Mekanik bir döngüde duygularımızı keçeleştiriyoruz
Her zamankinden farkı olmayan, sıradan bir alışverişti, benimkisi…
Markete gittim, reyonları sırayla dolaştım, indirimdeki ürünlere özel ilgi göstererek bütçeme göre hesabımı kitabımı yaptım, ihtiyacım olan gıdaları alışveriş sepetine yerleştirdim ve son olarak da kasanın önündeki sıranın en arkasına geçip beklemeye koyuldum.
Fakat her zamankinden farklı olarak beklenmedik bir olay meydana geldi!
Kasada görevli olan diğer elemanlarla ortak giyimi nedeniyle, markette çalıştığı anlaşılan bayan eleman, usulca yanıma yaklaşarak ‘Hızlı kasadan geçmek isteyip istemediğimi’ sordu.
Sanki günün piyango sorusuydu!
Tam da önümdeki sırada bekleyen müşterilerin alışveriş sepetlerindeki ürünlerin barkodlarının hesaplanmasından, poşetlere yerleştirilmesine kadar geçecek olan süreyi hesap ediyordum. Teklifi, soluk soluğa kabul ettim ve önüne atılan yeme doğru koşuşturan güvercinler misali takip etmeye başladım, market çalışanını!
Kısa sürede, kasaların önünde özel olarak hazırlanmış etrafı çevrili bir alana geldik, sandalye büyüklüğündeki makinanın önünde durduk. Market görevlisi, alışveriş sepetindeki ürünlerden bir tanesini alıp makinenin üstündeki ekranın önünden geçirdi ve benden de diğer ürünler için aynı şeyi yapmamı istedi. Okula yeni başlayan ilköğretim öğrencisinin, verilen direktifleri dikkatle takip ederek taklit etmesi gibi onun söylediklerini yaptım.
Ürünlerin hepsinin ekrandan geçirilmesinin ardından ekranda yapılan alışverişin tutarı belirdi. Görevli, ‘toplam meblağı, nakit mi ya da kredi kartıyla mı ödeyeceğimi’ sordu!
Zaten üç beş kuruşluk bir alışverişti! Hiç tereddüt etmeden ‘Evet’ cevabını vererek kendisine para uzattım. O da hiç tereddüt etmeden ‘Bana vermeyeceksiniz, makinaya yerleştireceksiniz’ diyerek ilgili bölmeyi gösterdi.
Parayı sokete yerleştirmemle birlikte para avuçlarımdan kayarak içeri çekildi. Daha ne olup bittiğini anlamadan, soketin alt tarafından ışıl ışıl parlayan bozuk paralar geldi.
Bayan eleman, görevini başarıyla yerine getirmenin vermiş olduğu mağruriyetle yüzüne hafif tebessüm kondurarak ‘İyi günler’ dedi!
Bense öylece bakakaldım, yaşadıklarım, o kadar ağrıma gitmişti ki! Tam arkasını dönüp gidecekken kendimi toplayıp ‘Biliyor musunuz; yakında bu makinalar, sizin yerinizi alacaklar, insanlar yerine kasada onlar çalışacaklar!’ dedim.
Fazla belli etmese de görevlinin bir hayli bozulduğu, çizgi haline gelip kenarlardan büzülen dudaklarından belliydi! Yine de istifini bozmadı ve metalik bir tonlamayla ‘Hiç sanmıyorum!’ diyerek hızlı adımlarla ilerledi.
Neyse! O, mesajımı almıştı. Üstelik kendisine teşekkür etmemi beklerken ‘Pat!’ diye zihninin ön duvarına çarpmıştı mesajım!
Fakat yalnız değildi, ben de bir hayli sarsılmıştım! Karşımda duygusuz, ruhsuz bir makinayla kalakalmıştım, kabaran huysuzluk damarımla, söylenmeye başladım…
Ne yani, artık kasa başında bekleyen tezgahtara ‘ Kolay gelsin!’ diyemeyecek miyim? Satın aldığım ürünler hakkında soru soramayacak mıyım? Poşet isteyemeyecek miyim? Çok alışveriş yaptığım zamanlarda, kasadaki görevlinin, poşetin ağzını açmasını rica edemeyecek miyim? Makine benden ne anlar, ben onun dilinden ne anlarım yahu? Zaten onlarla, yeteri kadar yüz göz değil miyim?
Sevgili okur, düşüncemi açık açık ifade ediyorum; ‘Gündelik yaşantımızda, mükemmel olma fikrinden pek hoşlanmıyorum.’ Nedense fazla rasyonelleşmeye başladı rutin hayatımız.
ATM’ye git, kartını makinenin içine sok ve paran gelsin… Telefonu eline al, tuşları çevir ve otomatik ödeme yapılsın… Bilgisayar başına geç, dudaklarını kımıldatma ve saatlerce sohbet et! Bari market alışverişi yaparken insan içine karışalım.
Bilmem farkında mısınız? Mekanik, elektronik bir döngünün içinde duygularımızı her geçen gün keçeleştiriyoruz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.