EVLİLİK VE ÇİFT TERAPİSİ
Birey olmaktan, kendi istediği doğrultuda yaşamına yön vermekten çift olmaya geçişte, evlilikte ya da uzun süreli birlikteliklerde çatışmanın kaçınılmaz olduğu konusunda çiftler, araştırmacılar ve terapistler arasında neredeyse evrensel bir fikir birliği vardır. Başlangıçta çiftin birbirini ne kadar önemsediği, sevdiği, değer verdiği gibi daha romantik konular konuşulurken, evlilik planıyla birlikte çiftin nerede yaşayacağı, bütçeleri, çocuk isteyip istemedikleri, ailelerle iletişimi olumlu sürdürme beklentisi, hangi koşullarda çalışacakları, evdeki iş paylaşımı gibi bir çok romantik olmayan konuda karar verme zorunluluğu içine girdikçe cicim ayları bitip yerini çatışmaya bırakmaktadır. Evli olsun ya da olmasın bir arada yaşayan çiftler bu çatışmayı çözmek durumunda kalacaklardır. Eşler arasındaki ilişkinin kalitesini ve süresini bu tür çatışmalardaki tavırları belirlemektedir.
Bunun yanı sıra bazı çiftlerde bilerek ya da bilinçdışı, ilişkilerinde hiç sorun yokmuş gibi davranmayı seçmektedirler. Bu çiftler sonsuza dek mutlu yaşama ütopyasına inandıklarından ilişkilerinin iyiye gitmediği yönündeki en ufak bir işarete bile tahammül edemezler, bu durumu ciddi bir tehdit olarak algılarlar ve sorunları görmemezlikten gelirler. Bu tavır belki kısa süreli için bir huzur ve barış ortamı yaratabilir ancak uzun vadede ciddi bozukluklara yol açar. (Gottman & Krokoff, 1989 ) Giderek tatminsizlik ve öfke ortaya çıkar ve gün geçtikçe bunlar daha da artar. Bu tür çiftler tartışmadıkları için dışarıdan mükemmel gibi görünseler de aralarında iletişim olmadığı için duygusal olarak birbirlerinden uzaklaşırlar. Bunun aksine öfkenin ifade edilmesi kısa vadede çiftin mutsuzluğuna yol açsa da uzun vadede daha tatminkar bir ilişki yaşanır. (Gottman & Krokoff, 1989) Çatışmanın bu noktada kaçınılmaz olduğu ve normal olduğu gerçeğini göz ardı etmemek gerekir.
Çift ve aile terapisinde bireysel terapilerde kullanılan bazı kuramsal çerçevelerden yararlanılır. Örneğin psikanalitik yönelimli evlilik terapisinde, kişinin bilinçaltında karşı cinsten olan ebeveyni temsil eden bir eşi nasıl bulduğu yada böyle bir eşten nasıl kaçındığı üzerinde odaklanılır. Çocukluğundaki sevgi arayışlarında tatmin olmayan ve hayal kırıklığı yaşayan bir erkek, bilinçsiz olarak eşinde anne şefkati arayabilir ve aşırı çocukça taleplerde bulunabilir. Böyle bir çiftin terapisinde erkeğin eşiyle olan çatışmaları üzerinde yoğunlaşılır ve büyük bir olasılıkla bu kişinin eşiyle olan çocuksu ilişkisinin temelinde anne sevgisine olan bastırılmış ihtiyacı yatmaktadır. Bu bilinçaltı güçlerin birden bire ortaya çıkmasında kadının babasına karşı çözümlenmemiş özlemi de rol oynamaktadır. Aktarım bu noktada çok önemlidir. Eşler arasındaki aktarım üzerinde çalışılır. Ellis’in Akılcı Duygusal Davranış Terapisi de aile terapilerinde kullanılan bir başka yaklaşımdır. Bu yaklaşımda terapist çiftlerden birinde veya her ikisinde var olan bir durumun ilişkideki strese yol açtığını var sayar. Örneğin kadın kocasının her zaman kendisine hayran olması ve bu bağlılığını her zaman göstermesi gerektiği şeklinde akılcı olmayan bir inanca sahip olabilir. Dolayısıyla sosyal bir ortamda kocasının yanından uzaklaşarak başka kadınlar ya da erkeklerle konuşmaya başladığında aşırı tepki gösterebilir.
Çift ve aile terapisinde yoğunlaşılması gereken bir diğer konuda cinsel sorunlardır. İlişkide zamanla ortaya çıkan öfke, kırgınlık gibi duygular cinsel sorunların da ortaya çıkmasını tetikleyebilir.
Çift ve aile terapisinde ortaya çıkan en önemli sorun, çifterin her ikisinin de sorunun karşı tarafta olduğunu düşünmesi, ve diğer partner değişirse evliliklerinin yada ilişkilerinin mükemmel olacağı yönündeki gerçekdışı inançtır. Suçluyu belirleme, sorumluyu tespit etme çabası, evlilik terapisine direnci arttırır. Terapiden sonuç alınması ve direncin kırılması için çiftin ya da diğer aile üyelerinin problemin ne olduğu konusunda fikir birliği içinde olması gerekmektedir. Suçlu ve sorumlu aramak yerine sorunu paylaşmak gerekir. Terapiye diğer partnerin ihtiyacının olduğunu düşünmek, sorunu çözmekten çok pekiştirmek anlamına gelir ki buda ilişkinin kötüye gitmesi ve sorunların büyümesi sonucunu doğurur. Evlilik terapisi süreci bir yargı süreci değil, çözüme odaklı bir süreçtir. Kaçınmamak, terapiye istekli olmak ve işbirliği sağlamaya motive olmak ilişkideki sorunların çözümünü kolaylaştırır. Boşanma oranlarının her geçen gün katlanarak artması bu kaçınma davranışının sonucudur. Mutlu ve uzun ömürlü ilişkiler için öncelikle bu direncin kırılması gerekmektedir.
Kaynak: Abnormal Psychology
Psk.Nur GEZEK
Randevu No: (0224) 2245110 (Bursa)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.