ÇAĞIMIZIN YOĞUN STRES KAYNAKLARI
Stres bir gerginlik hali ya da tehdit oluşturan ve değişme ya da uyum gerektiren herhangi bir çevresel istek ya da beklentidir. Stresin işsizlikten boşanmaya, doğal afetlerden tecavüze kadar uzanan değişik kaynakları vardır. Bu kaynakları kısaca tanımlamasını yapıp sağlıkla ya da hastalıklarla ne gibi ilişkisinin olduğundan bahsetmek istiyorum.
1.İşsizlik: Önemli ve yaygın bir stres kaynağıdır. Araştırmacılar işsizlik oranı arttıkça psikiyatri kliniklerine başvuruların, bebek ölümlerinin, kalp hastalıklarının ve bununla ilişkili ölümlerin, alkol ve madde kullanımıyla ilişkili hastalıkların ve intiharların arttığını ortaya koymaktadır. İşten çıkarılan işçilerle yapılan bir araştırma işçilerin büyük çoğunluğunun işten çıkarıldıktan sonra yüksek tansiyon, alkol bağımlılığı ve aşırı sigara içme ve yoğun kaygı gibi sorunlar yaşamaya başladıklarını ortaya koymuştur.
İnsanlar işsiz kaldıklarında birkaç evreden geçerler. İlk olarak gevşeme ve rahatlama dönemi yaşanır, insanlar bu dönemi bir tür tatil gibi düşünürler, başka bir iş bulacaklarından emindirler, devam eden iyimserlikle birlikte ikinci dönem yoğun olarak iş aramayla geçer. Bocalamaların ve kuşkunun yaşandığı üçüncü dönemde işsiz insanlar duygusal açıdan istikrarsız hale gelirler, aile ve arkadaş ilişkileri bozulur ve nadiren iş arama teşebbüsünde bulunurlar. Keyifsizliğin, kötümserliğin ve alaycılığın ön plana çıktığı son dönemde ise insanlar iş aramaktan artık tamamen vazgeçerler.
Son olarak yapılan iki çalışma sadece işsizlik dönemlerinde değil aynı zamanda ekonomide kısa ve hızlı çalkantıların yaşandığı sıralarda da ölüm oranlarında artış ve psikolojik problemlerde kötüye gidiş olduğunu göstermiştir.
2. Ayrılma ve Boşanma: “Duygusal bir ilişkinin bozulması yada sona ermesi stres yaratıcı etkenler içinde daha güçlü olanı ve insanların psikoterapiye gitmesine yol açan nedenler arasında en sık rastlananıdır.” ( Coleman ve arkadaşları-1988) Bir ilişki bittikten sonra insanlar yaşamın en önemli uğraşlarından birinde başarısız oldukları hissine kapılırlar. Güçlü duygusal bağlar çoğu kez çifti bir arada tutmaya devam eder. Evliliğin bitmesini eğer eşlerden sadece biri istiyorsa, boşanmayı başlatan taraf çoğu zaman bir zamanlar aşık olduğu eşini incittiği, ona acı verdiği için üzüntü ve suçluluk duyar, diğer yandan reddedilen eş, öfke, aşağılanma duyguları ile kendi rolünün yarattığı pişmanlık duyguları arasında gidip gelir. Eşler ayrılma kararını birlikte verse bile aynı anda yaşanan sevgi ve nefret gibi karşıt duygular yaşamlarını alt üst eder. Bu nedenle insanlar boşanma ya da ayrılığın şiddetli etkisine katlanabilmek için özellikle inkar ve yansıtma gibi savunma mekanizmalarını başa çıkma yöntemi olarak sıklıkla kullanırlar. İnkar en yaygın kullanılan savunma mekanizmasıdır. Acı verici veya tehdit edici bir gerçeğin kabullenilmemesi, reddedilmesi anlamına gelmektedir. Yansıtma ise problem inkar edilemiyor yada tamamen bastırılamadığında sorunu daha kolay kabul etmek için doğasını bozma olarak tanımlanabilir. Kişi bastırılmış güdü, düşünce ve duygularını başkasına, boşanma sürecinde diğer eşe yüklemesidir. Kabullenilemeyen duygu karşı tarafa yüklenmiştir, böylece çatışmanın kaynağı kişinin kendi dışına yerleştirilmiş olur.
3. Yas Tutma: İnsanlar genellikle sevilen kişinin ölümünden sonra yoğun keder ve kayıp duyguları yaşarlar. Çoğu insan, Freud’un “yasla yoğrulma” olarak tanımladığı bu uzun süreci geçerek, ancak kalıcı bir psikolojik zarara uğramadan atlatırlar. Janis ve arkadaşları(1969) normal kederi hiçbir şey hissetmeme ile başlayan ve öfke, umutsuzluk, yoğun keder ve özlem ile depresyon ve kayıtsızlığın ön plana çıktığı aylarca süren bir sıkıntı dönemi olarak betimlemişlerdir. Yasta olan insanlar bu evrede, kaçınılmaz ve aşırı derecede acı veren gerçek ile savunucu bir şekilde başa çıkmaya çalışırlar. Çoğunlukla kullanılan savunma mekanizması inkardır.
4.Doğal afetler ve insanların yol açtığı felaketler: Doğal afetler ve insanların yol açtığı felaketler depremleri, selleri, çok şiddetli fırtınaları, yangınları ve uçak kazalarını içerir. Bu şiddetli stres olaylarına insanların gösterebilecekleri tepkilerin bir çok ortak noktası vardır. İlk etapta şok evresi yaşanır. Bu evrede kurban donup kalmış, şaşkın ve duygularını yitirmiş haldedir. Hatta bazen uyuşuk, yön duygusunu yitirmiş ve travmatik olayı hatırlamıyor olabilir. Daha sonraki evrede kişi telkine açıktır, edilgendir, kendilerine söylenen her şeyi yapma yerine getirme eğilimindedirler. İyileşme dönemi olan üçüncü evrede ise denge yeniden kurulur, ancak kaygı çoğu kez devam ediyordur ve kurbanlar yaşadıklarını tekrar tekrar anlatmak isterler. Bazı araştırmacılar sağ kalan kişinin diğerleri öldüğü ve kendisi yaşadığı için daha sonraki dönemde suçluluk duyduklarını belirtmişlerdir. Uçak kazasından kurtulan bir uçuş görevlisi “bu adil değil, neden herkes yaralandı da ben değil?” demiştir.
5. Kişiye yönelik tehdit edici olaylar: Savaş yaşantıları, çoğu kez askerlerde yoğun ve engelleyici savaş stresine yol açarken, incitici olmayan sözlere bile öfke patlamaları gösterme, uyku bozukluğu çekme, ani, şiddetli görüntülerde korkma büzülme, kontrol edilemeyen ağlama ve uzun süreler boyunca sessiz bir şekilde boşluğu seyretme gibi tepkilere yol açabilir. Bunlara benzer tepkiler, ciddi kazalar ve tecavüz, saldırıya uğrama, soyulma gibi şiddet içeren olayları geçirenlerde de çok sık gözlenir. Aşırı vakalarda, şiddetli stres yaratan olaylar travma sonrası stres bozukluğu olarak bilinen psikolojik bozukluğa yol açabilir. Yaşanan travmatik olay sık sık rüyalarda görülür. Kurbanın dehşet verici olayı aynı şekilde yeniden yaşadığı kabuslar görmesi oldukça yaygındır. Bu tür sarsıcı olaylara maruz kalan kişi, gündüzleri de geriye dönüşlerle travmayı yeniden yaşar. Çoğu kez, travma sonrası stres bozukluğu yaşayanlar günlük yaşamlarında da işlevselliklerini iyi bir şekilde sürdüremeyebilirler ve böylece sosyal yaşamda işlerinden ve aile sorumluluklarından kendilerini çekebilirler. Bazı vakalarda travma sonrası stres bozukluğu, sarsıcı olaydan hemen sonra yada kısa bir süre sonra ortaya çıkar. Ancak diğer vakalarda ise aylar yada yıllar geçebilir, kurban yaşadığı olayın etkisinden kurtulmuş ve iyileşmiş gibi görünür ve sonra hiçbir uyarı vermeksizin, psikolojik belirtiler ortaya çıkabilir. Bazı durumlarda belirtiler tekrarlayarak ortaya çıkmakla birlikte çabucak kaybolur, diğer durumlarda da belirtiler hiç azalmadan haftalar ya da aylar hatta yıllarca sürebilir.
Travma sonrası stres bozukluğunun iyileşmesi, büyük ölçüde hastaların ailelerinden, arkadaşlarından ve toplumdan gördükleri duygusal destek miktarına bağlıdır. Bu bozukluğun tedavisi şiddetli travma geçirmiş olan bu kişilere, dehşete düşürücü anılarını kabullenmelerine yardımcı olmaktan oluşur. Psikoterapi süreci bu noktada önemlidir. Hem kurbanın hemde yakınlarının sürece dahil olması gerekmektedir. Bireye yeniden günlük yaşama döneceği beklentisinin verilmesi ile birlikte travmanın gerçekleştiği yerin yakınında ve anında uygulanan tedavi çoğunlukla etkili sonuç verir. Travma yaratan olayı güvenli bir ortamda yeniden yaşamak da başarılı bir tedavi açısından büyük önem taşır. Bu yeniden yaşama süreci insanların yakalarını bırakmayan ve sarsıntı yaşamalarına yol açan bu anılara karşı duyarsızlaşmalarını sağlar.
Kaynak: Understanding Psychology
Hazırlayan:Psk.Nur GEZEK
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.