Siyaset ve Anlam Münasebeti
Asri tarz-ı siyaset sadece ahlaki değerlerden değil ‘anlam’ dan da büyük bir kopuşla feragat etti. Asri siyasetin anlamı, muhkem ve tasvib edilebilir kıstaslar çerçevesinde işlemiyor. Şüphesiz onun belirli bir tabiatı olmazsa; varlığını idame ettiremeyeceği dolayısıyla herhangi bir Türde ve Tarzda ‘anlamı’da ‘değeri’de taşıyamayacağı bedihidir.
Siyasetin anlamla olan münasebetinin nasıl bir anlamla teşekkül olduğu-bulunduğu-, bizim onu hangi semantik kriterler tatbik ederek tesbit ve tahlil edebileceğimiz sorunu, mühim bir problematiktir.
Siyaset bütün ve parça olarak anlamalanını ve anlamı bünyesinde öğütebilecek mekanizmaları taşıyan bir çark gibidir. Anlamı olmayan şeyin siyaseti de olmayacağını savunan nazariyelerin aksine asri siyaset; anlamı mecrasından saptıran, silikleştiren ‘felsefi’görüşlerin* tesiriyle nüfuzunu daha bir sabitlemiş vaziyette. Anlam ne kadar yoksa ya da her anlam herşeye ne kadar fazla geliyorsa o kadar Güç-merkezli siyasi icraatler ve onların meşruiyet zemininin yaygınlığını, kuvvet ve kudretini artırıyor. Katılaşan şeyler buharlaşmaya başlayınca, buharlaşan şeyler katılaşmaya başlıyor. Ne ‘Hükümdar’ın pragmatizmi ne de ‘Leviathan’ın canavarlığının vahşiliği böylesine tassavvura sahip.
Tarihsel bir analiz bize siyasetin her daim kuvvet-kudret merkezli bir zeminde işlediğini bedihi bir serahatte gösterir fakat bu gösterim siyasetin anlamla, anlamın siyasetle olan münasebetini yaterince vuzuha kavuşturur bir gösterim midir?
Anlamı ilmi bir disiplin dahilinde analiz eden Semantik, siyasetin kuvvet-kudret merkezli bir zeminde işlediği ile ilgilenmez. Onu siyasetle alakalı kılan şey, siyasetin nasıl olur da kuvvet-kudret merkezli bir zeminde kendini kavramsal olarak idame ettirebildiği, sürekliliğini sağlayabildiğidir. Olgulara eşlik eden kavramların siyaset alanında uğramış oldukları halleri araştırmak, siyasetle olan münasebetini açık ve kolay bir duruma getirir. Öte yandan dilbilimde vaziyet çok farklı görünmemektedir. N.A.Chomsky’i siyasetbilmine (bu alanda oldukça sert muhalif eleştirilere) yönelten şey; anlamın manipülasyon-entegrasyon araç ve gereci suretine dönüştürülüşünün resmini, siyasetten başka herhangibi bir zeminde böylesine net müşade edilemediği olgusuydu. Aslında bu durum, dilbilimle meşgul olanların karşılaştığı ve ondan kaçamadığı siyasetle alakalı bir fenomendi.** Chomsky, dilbilim nazariyesinin şematik parçalarını (derin yapı-yüzey yapı –dönüşümler...) sanki gizli bir anoloji kurmuş gibi siyaset alanına tatbik ediyordu. Böylelikle onun dilin asli yasaları ve işleyiş modelinin niteliği ile alakalı olan ‘Bir çoçuk dili nasıl öğrenir ve bunu tatbik eder?’ sorusu, insanlar siyasetin dilini nasıl kesb-tatbik eder? Ve en mühimi onu nasıl meşrulaştırır? Sorununa çevrilerek farklı bir tür dönüşümle formüle edilmiş gibi okunulabilir, anlaşılabilir.
Art-Eş Süremli tarihsel semantik analizlerinin siyasete müsbet katkılarda bulunacağı aşikadır. Hatta bu tür analizler, siyasetin işleyişinin kavramsal iskeletini çıkarabilecek bir ‘Fizika’olacaktır. Dolayısıyla semantiğin siyasete en fazla katkısı, Art-Eş Süremli ya da Tarihsel semantik analizler çerçevesinde kendisini gösterir. Siyasi kavramların nevzuhurunu-değişimini-dönüşümünü yansıtan bir resim, büyük felsefi fikirlerinde siyasi arka planını gösterebilmesi bakımından ayrıca analiz edilmeğe değer bir mevzudur. Tarih havzası dahilinde bütünlüklerini muhafaza ederek kaynaşan Felsefe ve Siyaset, semantik analizlerin ışığı vasıtasıyla maddi bir veriye (parlak bir resme) kavuşur fakat bununla meselenin halli kast edilmez bilakis başlama noktasına işaret edilebilir ancak. Bilhassa siyasi kavramları inceleyen açısından ortaya çıkacak resim; belirli bir ilkeye, belirli bir anlam sabitesine ulaşılmak isteniliyorsa-yani ontolojik bir duruş muhavecesinde kalınmak isteniliyorsa- felaket olabilir.
Yapısal semantik kendi sorularını ve sorunlarını çözerken vaaz ettiği ‘anlamın bir bütünün dahilinde algılanabildiğini ve bir anlam teşşekkülünün sadece o bütünün dahilinde cereyan ettiği’ nazariyesi, ilmi olarak boş ve haksız mesnedler sunmuyordu. Anlamı muhkem kılmak için öne sürülmüş bu nazariye, siyasi zeminde anlamı iktidar sahiblerinin bütünlüğüne terk eden ve dolayısıyla onların kuvvet ve kudret merkezlerini meşrulaştırıp bunun dışındakileri cezalandıran bir Sistem resmi sunmuştur [Silah tüccarı ülkelerin diğer ‘üçünçü dünya’ ülkelerinde silah aradıkları bir dünyada yaşamayı normal bir şeymiş gibi dayatan bir sistem ve onun bütünlüğünden çıkan bir anlamı kastediyoruz]. Haklı olmayla Güçlü olma arasındaki ontolojik ve anlamsal farklılık, bütünün gölgesinde kaybolmaktadır. Aslında bu semantik tepki hayatımızın her alanına sirayet eden şifa bulmaz bir hastalıktan ötürü -yani ontolojik bir pozisyondan ötürü- siyaset alanına böylesine hızlı yayılabilmekte. Gündelik hayatta bir hareket ya da halin doğruluğundan tasvib kriterlerinden değil o hareket ya da halin hangi mevki yahut mercii tarafından tatbik edildiğinden anlamın çıkarılması sözkonusu. Vaziyet böyle olunca aynı hareket ;aynı mevzuda, aynı maksadda, aynı zamanda ve aynı zeminde zayıflara (yani belli bir konumda olmayan, ‘kuvvet ve kudret sahibi olmayan’) göre ‘adilik’ ‘bayağılık’ olarak semantik değeri haiz iken karşısındakiler ise ‘kahraman’ ‘yüce’ ilan ediliyor. Eğer bu kavram karşıtlığını siyasi kavramlar düzeyine taşırsak ‘Terörist’ – ‘Özgürlük savuncusu’ kavramlarını elde ederiz.
Son yüzyıllarda anlamın -kavramların siyasetle olan münasebetini başlı başına mevzu edinen Semantiğin bir şubesi haline gelen ‘Politik Semantik’ ortaya çıkmıştır. Bu semantik şube; Sözcük, Cümle, Metin ,Bilişsel ve Mantıksal düzeyde çalışma yapan semantiğin kollarından sadece mevzuda ayrılır fakat sınırlarının diğer semantik düzeylerden nerelerde ayrıldığı çok belirğin olarak söylenemez. Anlamın birçok beşeri ilimlerle münasebetinin bulunması, siyasetle olan münasebetini de doğal hale getirir.
Siyaset ve Anlam münasebetini sağlıklı bir yapıya oturtmak için gerekli olan malzemeleri en mükemmel bir şekilde siyasi kavramların varlığında bulabiliriz. Bu malzemelerden ortaya çıkaçak bir resim, aynı zamanda siyaset ve anlam münasebetinin karşılıklı olarak birbirlerine bağlı, oldukça iletken geçişler taşıyan bir münasebet olduğunu da gösterecektir. Öteyandan bu münasebette işaret edilmesi gereken şey; siyasetin anlamla olan münasebetinin, anlamın siyasetle olan münasebetinden çok farklı resimler gösterebildiğidir.
* Buna iyi bir misal olarak J. Derrida’nın görüşlerini verebiliriz. Onun bilhassa kavramların totaliterliğinden bahsettiği ‘Logo-zentrismus’ görüşününün altında yatan saikleri göstermek ilginç olacaktır fakat bu başka bir yazının mevzusudur.
** ‘Siyasal kavramların analizi’ başlığı altında başka bir yazımızda bu konuya değinmiş, orada bu kavramların –umumi hatlar dahilinde- Yapısal ve İşlevsel niteliği hakkında görüşler serd etmiştik.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.