Patlıcan, Pilav ve Mesnevi
-Bizim medeniyetimiz pilav ve Mesnevi medeniyetidir!'
Böyle demiş Yahya Kemal. Öğrencisi Ahmet Hamdi Tanpınar'a söylemiş bu sözü. Hilmi Yavuz'dan öğrendim.
***
Türk mutfağının zenginliği dillere destandır. Kendimizle övünmeyi pek severiz. Mamafih bu övünmeler 'Türk'ün Türk'e Türk propagandası' olmaktan öteye gitmez. Halbuki mutfağımızla ne kadar övünsek yeridir.
Dünyanın en zengin üç yemek kültüründen birine sahibiz. Rakiplerimiz Fransız ve Çinli.
***
Üstat Murat Belge Tarih Boyunca Yemek Kültürü adlı bir kitap yazdı. Şahanedir, mutlaka okunmalı.
Zengin bir mutfağın teşekkülü için üç şart olduğunu söyler:
Bir: Türlü türlü bitkinin neşvünema bulmasına imkan veren zengin bir coğrafya.
İki: Zengin bir kültür.
Üç: Zürefayı bünyesinde toplayan bir başkent. (Murat Belge galiba 'aristokrat' veya 'asil' diyor, ama ben 'zürefa' dedim. 'İnce zevk sahibi zarifler' olarak okuyun.)
İngiltere'nin zarifleri ve başkenti vardır, ama coğrafyası fakirdir. Rusya hakeza. 'Öğrendikleri yemeği berbat etmekte İngilizlerin üstüne yoktur' derler.
İtalya'nın coğrafyası mümbit, zarifleri mebzuldür, ama siyasi birliğini ancak 150 sene önce sağlayabilmiştir. Bu yüzden o zariflerin toplanacakları bir başkent vücut bulmamış, gayet lezzetli olan İtalyan mutfağı akim kalmış, pizza-makarna fasit dairesini aşamamıştır.
Halbuki Kuzey sularından Pireneler'e, Atlas okyanusundan Akdeniz'e uzanan topraklarında yetişen türlü bitki ve türlü düşünce Fransa'nın Paris'inde buluşmuş, salyangozla kurbağa bacağını bile yenebilir hale getirmiştir.
***
Yahya Kemal, müziğimizin büyük üstadı 'Tekbir' bestekarı Itri'yi anlattığı şiirinde der ki:
'Tâ Budin'den Irak'a, Mısr'a kadar,
'Fethedilmiş uzak diyarlardan,
'Vatan üstünde hürr esen rüzgâr,
'Ses götürmüş bütün baharlardan.
'O deha öyle toplamış ki bizi,
'Yedi yüz yıl süren hikâyemizi
'Dinlemiş ihtiyar çınarlardan
'Mûsikîsinde bir taraftan din,
'Bir taraftan bütün hayât akmış;
'Her taraftan, Boğaz o şehrâyîn,
'Mavi Tunca'yla gür Fırat akmış.'
Budin, Irak, Mısır, Tunca, Fırat… Bütün bitkileriyle ve bütün fikirleriyle Boğaz'da toplanmış…
Tanpınar da demiş ki: 'Orta Asya'dan Boğaz'da lüfer yiyip rakı içmiş bir milletin ahfadıyız.'
Mesnevi ve pilav: Din ve hayat. Hem mutfağımızda akar, hem Boğaziçi'nde, hem müziğimizde…
***
Adam lokantaya girmiş, garsona sormuş: 'Ne yemek var?' Garson başlamış döktürmeye:
'-Patlıcan kebabı, patlıcan beğendi, karnıyarık, patlıcan musakka, imambayıldı, patlıcan ezme, patlıcan bahçe salatası, patlıcan kızartması, yoğurtlu patlıcan, patlıcan közde, şakşuka, soslu patlıcan…'
Adam garsonun lafını zorla ağzından almış:
'-Tamam! Sen bana bir bardak su getir yeter!'
***
Beş yüz elli çeşit pilav olduğunu söylerler Türk mutfağında.
Patlıcan yemekleri hala bütün ihtişamıyla aramızdadır.
Bir doktor arkadaşım, 'En büyük Türk mucizesi kadayıftır' derdi. Tahıl öğütülüyor, su katılıp hamur yapılıyor , hamur iplik iplik oluyor, şerbetlenip tatlı halinde sofraya getiriliyor.
Bu doktor arkadaş Erzurumluydu. Bizlere 'kadayıf dolması' yapardı. Kadayıf dolmasında, kadayıfın içine bir de ceviz doldurulur.
***
Fransa Amerika, İngiltere, Almanya'nın orta yerindeydi. Bilim devrimini yaratan ülkelerden biri oldu. Soğan çorbasının, mayonezli levreğin, kaz ciğerinin, krembrülenin yanı sıra Renault'yu, Citroen'i de de ürettiler.
Biz bilim devrimini ıskaladık, Devrim ve Anadol dışında otomobil üretemedik, güzel patlıcan ve pilav yapmaya devam ediyoruz, ama Mesnevi okumayı bıraktık. Neden?
Cevabını Ekmelettin İhsanoğlu Hoca'nın değerli kitabında:
Büyük Cihattan Frenk Fodulluğuna!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.