1. YAZARLAR

  2. Dr. Oğuz TAN Psikiyatri Uzmanı

  3. Alaturka hediyeleşme, Alafranga hediyeleşme
Dr. Oğuz TAN  Psikiyatri Uzmanı

Dr. Oğuz TAN Psikiyatri Uzmanı

mcaturk.com
Yazarın Tüm Yazıları >

Alaturka hediyeleşme, Alafranga hediyeleşme

A+A-

Gülhane Parkı, Arkeoloji Müzesi ve Topkapı Sarayı arasında ‘Darphane-i Amire’ vardır. Adından da anlaşılacağı gibi Osmanlı’nın para basılan yeridir burası. 1729’da kurulmuş. Günümüzde çeşitli kültür ve sanat faaliyetlerine sahne oluyor.

Geçen sene 19 Mayıs’ta Demokrasi Sınıfı ders yaptı Darphane-i Amire’de. Bu, 27 Nisan Muhtırası’na karşı bir protesto hareketiydi.

Demokrasi Sınıfı’nı düzenleyen Genç Siviller’di. ‘Demokrasi Sınıfı’na, 27 Nisan Muhtırası’na karşı açıkça karşı çıkmamış hiç kimse davetli değildir’ diyorlardı.

Genç Siviller’i, belki cumhurbaşkanı adaylarından hatırlarsınız: Aliye Öztürk. Hani posteri bir ara şehrin duvarlarını süslemişti. ‘Hatırlamadım’ diyorsanız, buyurun sitelerine girin: www.gencsiviller.net

***

Geçen sene 19 Mayıs günü Darphane-i Amire’de sabahtan akşama kadar ders yapmıştı Demokrasi Sınıfı. Etyen Mahçupyan, Ali Bayramoğlu, Ömer Laçiner,  Kürşat Bumin, Fatmagül Berktay ve daha çeşitli ‘hocalar’ 15’er dakika demokrasi dersleri vermişlerdi. Emre Aköz, Nihal Bengisu Karaca, Roni Margulies gibi çeşitli isimler bir panel yaptılar. Sonra fasıl programı: Bir gece ansızın gelebilirim. ‘Beynelmilel’ filmi gösterimiyle de sona ermişti gün.

İlk dersi Mete Tunçay Hoca vermişti: Resmi İdeolojiye Giriş

Dersin sonunda Genç Siviller, Hoca’ya postal hediye etmişlerdi. Resimde görülen Converse postalı. Ama minyatürünü…

***

Mete Tunçay paketi açmadan, henüz içinde ne olduğunu bilmezken, dedi ki:

‘-Alafranga hediye alma usulüyle alaturka hediye alma usulü birbirinden farklıdır. Alaturka usulde alan da veren de hediyeyi görmezden gelir, paket bir kenara atılıp orada unutuluverir. Yalnız kalınca, gözlerden ırak bir yerde paketi açarsınız. Alafranga usulde ise nümayiş yapılır. Hediyeyi alan hemen paketi parçalar, sevinç çığlıkları atar, dostuyla kucaklaşır.’

 ***

Fatih-Harbiye dramının yeni ve etkileyici bir ifadesiydi bu.

39 yaşındayım, bana bir hediye verildiğinde ne yapacağımı hala bilemem.

Çocukluğumda, elbette alaturka usul öğretildi.

Hediyeyi, tehlikeli bir şeymişçesine derhal elinden çıkaracaksın. İçinde ne olduğunu anlamak için, ortalıktan el ayak çekilmesini bekleyeceksin.

Birkaç sene öncesine kadar böyle davranırdım. ‘Yolun yarısı’na kadar, yani saçlarımın yarısını kaybettiğim yaşta bile, ‘Paketi açmayacak mısın?’ tarzında kınayıcı, ayıplayıcı ve biraz ‘Ne kaba adam!’ iması taşıyan bakışlara maruz kaldım.

Artık ben de aldığım hediyeleri nümayişle ve sevinç çığlıklarıyla oracıkta açıyorum.

***

Çocukluğumda seyrettiğim, adını, başrol oyuncularını, hatta konusunu unuttuğum bir Türk filminin bir sahnesi hala aklımdadır:

Meşhur jönlerimizden biri fakirdir. Meşhur esas kızımız da zengindir. Yeni tanıştığı yakışıklı jönü, köşklerindeki doğum günü partisine çağırır. Oğlan, kıza bir plak takdim eder. Kızın ‘zengin ve şımarık’ çevresi ise birbirinden kıymetli hediyelere boğarlar haspayı. Hatta kalantor baba, ‘son model bir otomobil’ ile günü anlamlandırır.

Gürültülü patırtılı eğlencelerle geçen partinin sonlarına doğru, fakir gencimiz, ucuz plağının, kırılmış halde köşede durduğunu görür.

Siyah beyaz yerli filmlerimizin siyah beyaz anlatımlarından biriydi bu sahne. Yüreğimi parçalamıştır…

 ***

Alaturka hediyeleşmenin ‘sınıf farkı’nın surata tokat gibi inmesini, fakirliğin gurur kırmasını önleyici tarafları vardı elbette.

Eski köye yeni adet geldi.

Kendi memleketimizde yabancılık çeker olduk.

Başkaları mı Müslüman mahallesinde salyangoz satıyordu, yoksa salyangoz bizim kaybolmuş da yeniden ortaya çıkmış değerlerimizden biri miydi?

***

Yenilikleri kabul etmek gerek.

Nostalji mazoşist bir duygudur. Acı biber gibi can yakan bir lezzet verir. Her yeni şeye direnmeye kadar götürebilir bizi.

Hayat değişiyor. Gümrükten mallar gibi adetler de giriyor.

Hayat dün de değişiyordu. Ama daha yavaş değiştiği için, kendi şehrimize yabancılaşmıyorduk.

‘Eski köye yeni adet’ geliyordu, ama aheste geliyordu, kafalarımızda çatışma yaratmıyordu.

Gel de filozof şairimizi anma:

‘Ne harabi ne harabatiyim,

‘Kökü mazide olan atiyim.’

[email protected]

Bu yazı toplam 5633 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.