Prof. Dr. Yankı YAZGAN

Prof. Dr. Yankı YAZGAN

İNSAN NE İÇİN TEDAVİ OLUR?

İNSAN NE İÇİN TEDAVİ OLUR?

İnsan niçin tedavi olur? Daha doğrusu, ne için tedavi olur? İlk akla gelen cevap “hasta olduğu için”... Hastalık olmayan durumlarda tedavi olur mu? Hastalığı nasıl tanımladığınıza bağlı. Hastalık, öldürme olasılığı durumlardan ibaret sayıldığında tedavi uygulanan durumların çoğu hastalık değil. Örneğin, bırakalım bir ilaç tedavisini, ‘liposuction’ olunan durumları hastalık saymalı mıyız? ‘Liposuction’ olan kişinin biz keyif için ameliyat olduğunu düşünsek bile, o, kendi hayatını daha iyi kılmak için tedavi olmaktadır kendince. Plastik cerrahinin estetik amaçlı uygulamalarına sıcak bakmayanlardansanız, yerine sivilce tedavisi veya saç dökülmesine karşı “önlem alma” (saç ektirme de bir ameliyat en nihayetinde) gibi ölüm kalım meselesi olmayan, durumları düşünün.

Şu ‘anti-aging’ amaçlı vitamin, mineral ve her türlü madde kullanımını bir düşünelim. Adı ilaç olmayan maddeler kullanarak olabildiğince geç ölmeye (mümkünse hiç ölmemeye) ve “iyi” yaşamaya çabalayan milyonlarca insan, tedavi mi oluyorlar, yoksa “hayat kalitelerini mi yükseltiyorlar”? Tedavi, hayat kalitesini yükseltmeyi hedeflediğinde, tedavi olmaktan ya da sayılmaktan çıkar mı?
Bireylerin hayatlarında yapmak istedikleri değişiklikleri (diğer yolların yanısıra) tıbbi yollardan yapmanın etikliği ya da mesleğin özüne uygunluğu tartışıldıkça, bir yandan bu sorunun cevabını tartıştığımızı düşünüyorum.

Geçenlerde gazetenin birinde çıkan “utangaçlığın tedavisi bulundu” başlığını gören, “yok artık” diyebilir, “bu doktorlar, bu farmasötik dünyası işi çığrından çıkarttı, her şeyi ticarileştirdi ya da medikalize etti”.
Benim merak ettiğim ise, utangaçlar ne diyor bu işe? Utangaçlık, yalnızca mahcup, yanakları pembeleşmiş, ellerini önünde kavuşturmuş, aşkını itiraf edemeyen bir delikanlı ya da genç kız imgesinden ibaret değil.

Toplumsal etkileşim gerektiren durumlardan kaçınmak uğruna okuluna gitmeyen, sınavına girmeyen, fırsatları kaçıran insanlara sorarsanız, dertlerine bir çare önerilmesine itiraz duymazsınız. Sıkıntıyı çeken, bilir. Tanık olan da... Doktorlar bu tanıkların arasında, neredeyse 2000 yıl önceki meslektaşlarımız da işin içinde olmak üzere. Hipokrat yazmalarında tarif ediyor: “İnsanların arasına katılmaktan korkar, konuşması ya da hareketleri ile aptal durumuna düşerse diye. Herkes ona bakıyor diye kaygılanır, içine kapanır...”

“Tedavi ne için?” sorusuna, “daha fazla kaybetmemek için” cevabını  utangaçlar veriyor. Gazete başlığında utangaçlık olarak tanımlanan durumun sosyal fobi ya da sosyal anksiyete adıyla bir etiket haline gelmesi, sıkıntıyı çekenleri ama ilaçla, ama başka bir yöntemle tedavi olma, değişme fırsatından yoksun bırakabilir miyiz?.

Hastalık sayılmayan (bir anlamda ölüm kalım meselesi olmayan) durumlar için standart tedavi biçimleri gelişmeden önce, kişilerin sıkıntıyı ortadan kaldırmak için kendine özgü yöntemleri vardı. Utangaçlık, çekingenlik diye de adlandırılan yüksek anksiyeteli durumlardaki çözümlerin başında, rahatlamayı sağlayan her şey gelir: Alkol, yatıştırıcı maddeler... İlaç olmayan ilaçlar ve ilaç niyetine içilen her şey.
Tedavi bir ihtiyacı karşılar. Aynı ihtiyacı karşılayan birçok başka yöntem bulunabilir. Bilimsel bakış, tedavinin riskleri ve getireceği yararlar ile ölçülüp standartlaşmasını sağlar. Tedavi ile herhangi bir yardım arasındaki belki başlıca farklılık doğacak sonuçların kestirilebilir kılınmasında ve doğacak sonuçlardan doktorun sorumluluk almasında.

Sıradan sayılan insanlık hallerinin bireyin gelişiminin önüne geçmesini önlemek ile ölümü geciktirmeye çalışmak arasındaki farkı  netleştirmek mümkün mü? Utangaçlık ya da şişmanlık gibi insanlık hallerinin aşırılık kazanması (ve sağlık için de bir risk taşıyor olmaları) o durumları bir doktor için de hedef niteliği kazandıran bir “tanı” statüsüne dönüştürebilir mi? Belki hekim açısından hayat tarzının iyileştirilmesi yeterince tıbbi bir hedef sayılmayabilir. Ancak, hayat kalitesinin düzeltilmesi yanısıra gelecekteki bazı sağlık risklerinin azaltılabilmesi meseleye doktorun katılımını makbul kılabilir.

Tanı, tedavi edilebilirlik olasılığı anlamına da gelir. Bu ise, o derdi çekenler için çok iyi haber sayılır. Zira, dermansız dert, düşmana bile dilemediğimiz derttir.

Bu yazı toplam 6759 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Yankı YAZGAN Arşivi