ÇALIŞAN KADININ ANNELİKLE İMTİHANI!
Kadının çalışma hakkını elde edişi, tarihin en önemli özgürlük mücadelelerinden birisidir. Sanayi toplumunun ucuz emek ihtiyacı ve kadının çalışma isteği kesiştiğinde, kadınlar iş hayatının önemli bir parçası oldu. Buna mukabil, kadın emeğinin adil ücretlendirilmemesi süreklilik arz etmektedir.
Kadının çalışma hayatına katılımı önemli bir kazanım olsa da aslında mevcut ‘yükümlülükleri’nin yanında yeni bir yükümlülük kazanması olarak da görülmelidir. Çocuk bakımı, ev işleri gibi sorumluluklar kadının üzerinde kalmaya devam ederken, kadın bir de çalışan olma kimliği edinmiştir. Geliri yüksek kadınlar için çocuk bakan ya da temizliğe gelen kadınlar bu ‘yükümlülüklerin’ bir kısmını hafifletiyor gibi görünse de bu da bu tür işlerin kadına özgü tutulduğunun bir göstergesi olarak görüle bilir. İronik bir şekilde, başkalarının çocuklarına bakan kadınlar, kendi çocuklarını ya evde yanlız bırakmakta ya da bir başka kişinin bakımına emanet etmektedir.
Günümüzde çalışan kadın ve anne olmak arasındaki çelişki artış göstermektedir. Vahşi küreselleşme ile emek ucuzlamakta ve çalışanlar daha da yoksullaşmaktadır. Bu nedenle birçok kadın, aslında açlık sınırının altına düşmemek için çalışmak ve kadınlara yüklenen tüm sorumlulukları yerine getirmek zorunda kalmaktadır. Türkiye’de yapılan bir araştırmada eğitimli ve yüksek ücret ile çalışan kadınların dahi geleneksel anlamda kadına özgü görülen işleri yerine getirdiğinde, kendini daha mutlu hissettiğini göstermiştir. Ekonomik gelişmeler ve hızlı küreselleşme, kadın ve erkeklerin geleneksel rollerini değişime uğratıyor olsa da bilinçaltındaki kadın erkek imgesi bu hızla değişememektedir.
Yoğun mesai ve düşük ücret ile çalışan anneler, çocukarının maddi manevi ihtiyaçlarını karşılayamamaktan ızdırap duymakta ve bu iyi bir dinleyici olduğunuz da üstü kapalı bir biçimde de olsa ifade edilmektedir. Çocuğunu kreşe verecek kadar geliri olmayan bir anne, kayınvalidesinin çocuğuna bakması nedeniyle, oğlunu haftada bir gün görebilmekteydi. Bu durumda olan bir annenin çocuğunun sesini duyduğunda yüzüne yansıyan duygulara tanıklık etmek vicdanen kolay değildi. Süt izni biten ve ekonomik koşulları ücretsiz izin alamayı imkânsız kılan başka bir annenin, çocuğunu emzirme keyfinden mahrum olmanın onun üzerinde yarattığı etki de görmezden gelinemeyecek kadar açıktı.
Vahşi küreselleşme, IMF’in hızlı serbestleşme dayatması, birçok ülke de yatırımları yok ederek, hane halkı gelirini düşürmüş, işsizlik artmış, bu da çalışan annelerin durumlarını daha da kötüye götürmüştür. Küreselleşen ekonomi sosyal devleti aşındırıldıkça, çalışan kadının annelikle imtihanı daha da zorlaşmıştır. Durum o kadar vahim hale gelmiştir ki; şirketler, işe alımda kadınlara belli bir süre çocuk sahibi olmama şartı koymakta, daha fazla kar uğruna aile hayatlarına müdahale etmektedir.
Sorun karşısında bireysel psikoterapi ancak geçici çözümler sağlayabilir. Sorun daha yapısaldır ve siyasal değişim ve yapısal dönüşüm gerektirmektedir. Daha adil ve yaşanılabilir bir dünyayı inşa etmek, insan duygularını dikkate alan bir yaşam kurmak için ne yapıla bileceğinin birlikte düşünmek, hareket edebilmek dilegiyle,
Sevgiyle kalın,
Psikolog Mustafa ÇETİNKAYA
Gaziantep, Zirve Üniversitesi Öğretim Görevlisi
Not: Sorularınız ve randevu talepleriniz için email atabilirsiniz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.