Erken Büyüyen Çocuklar: “Anne- Baba benim çocukluğum nerede?”
Benjamin Buton Filmini izledikten sonra çok etkilendim. Filmdeki fiziksel olarak yaşlı doğup çocuk olarak dünyaya gözlerini yumma metaforu beni çok etkiledi. Sizlerden bu filmi birde ruhsal yaşlanma imgesi üzerinden tekrar değerlendirmenizi öneririm.
Merhaba anne-baba, ben sorumluluk sahibi, her şeye yetişen, güçlü çocuğunuzum. Hatırlar mısınız çocukken de böyleydim. Dertlerinizi paylaşan, size destek olandım. Diğer ebeveynimin eksikliğini ben doldurmuş, bazen anne bazen baba olmuştum. Ben her evde olabilirdim, bir alkolik çocuğu olabilirim, aşırı kaygılı bir annenin çocuğu olabilirim, kronik hastalığı olan bir ebeveynim ya da kardeşim olabilir. Kısaca ben işlevsizliğin olduğu her evde karşınıza çıkabilirim. Siz neye bağımlıydınız bilemem ama ben size bağımlıydım. Bazen şiddet gören annesini babasına karşı korumak isteyen, bazen haciz memurları karşısına dikilen ve sizin yerinize borç arayan çocuktum. Anne-baba ben sizin ebeveyniniz olmaya, kardeşlerime anne baba olmaya çok alıştım. Öyle ki size yardım edemediğim için kendimden, çocukluğumdan utandım ve bir an önce büyümek istedim. Erkenden çalışmak para kazanmak istedim. Aslında sizin benim için endişelendiğinizden daha çok ben sizin için endişeleniyordum. Fakat bugün örgendim, işlevsiz ailelerde çocuklar anne babaları için endişelenir ve sorumluluk duyarmış, açığı kapatmaya çalışırmış.
Şimdi büyüdüm, dediler ki yetişkinlerin dünyasındasın, çocukluğun tatlı anıları, korkusuz günleri bitti artık, sorumluluk almalısın. İstediğin zaman sokakta oynayamazsın. Artık oyuncak değil para biriktirmeliymişim. Sahi ben ne zaman sokakta oynadım. Sorumluluk hissetmediğim korkusuz bir anım oldu mu? Bir türlü eskitemediğim bisikletim nerede? Zaten, sizden artakalan zamanımda da sürekli ders çalışıp sınavlara hazırlanmadım mı? Dershane koridorları değilmiydi benim oyun alanım? Daha fakirsem erkenden iş hayatına atılıp, okuma sevdamdan vazgeçmedim mi? Erkenden türbana sokulup kilitli bir evden ötekine gitmedim mi? Bana kadın olduğum için her şey yasaklanmadı mı? Erkek olduğumda, duygularımı unutmam, ağlamamam, önüme gelen kadınla birlikte olmam söylenmedi mi? Eşcinsel hisleri olan çocuksam, sizler üzülmeyin acı çekmeyin diye kendimi inkâr edip ya da gizil bir yaşama sıkışmadım mı? Ben çocuk olmadan, ergen olmadan yetişkin olmuşum. Ben çocuk bedeninde bir yetişkin değilmiydim ki büyüdün artık diyorsunuz.
Anne-baba ben doktor avukat, işçi, memur, ev hanımı, anne, baba oldum ama çocuk olmadım, ergen olmadım. Şimdi içimdeki boşluk dolmuyor, kalabalıklar içinde bile yalnızım. Her şeyi elde ettim ama mutlu değilim. Paramı, evimi, şirketimi, mevkimi, kısaca her şeyimi size vereyim siz bana bir gün çocuk olma imkânını geri verin ki yaşamadığım çocukluğumun, ergenliğimin yasını tutmaktan kurtulayım
Değerli anne babalar bu duygular kaçınıza tanıdık geldi bilmiyorum. Bu yazıyı çocuk dilinden yazmak istedim. Bu sözler her yaştan insanlardan duyulmuştur. Yaşanmış hikâyelerdir. Erken büyür işlevsiz ailelerin çocukları, filmdeki gibi yaşlı doğmuşlardır. Bu yaşlılık bedenlerinde değil ruh dünyalarındadır. Çocuklara çocuk olduklarını unutturmamak gerekir. Bu istenerek meydana getirilen bir durum değildir. Fakat işlevsiz aile dinamiğinde karşımıza çıkabilir. Bu işlevsizliğin kaynağı, bağımlı aile dinamiği, boşanma veya kronik hastalık olabilir. Fakat bunlarla sınırlı değildir. Örneğin bir alkolik eşi, çocuklarına sürekli babalarına onlar küçük oldukları için, ekonomik şartları elvermediği için katlandığını söyler. Çocuklar erkenden büyümek isterler. Zaman geçer, çocuklar büyür, para kazanır olurlar. Anne üzerine malvarlığı edinilmiştir. Bir gün şiddetli bir kavga çıkar, kocası evden ayrılır ve bir süre sonra barışırlar. Çocuklar derki, küçüktük büyüdük, para dedin kazanıyoruz, ev dedin evin var. Peki, şimdi neden istemediğini mutsuz olduğunu söylediğin bu adama katlanıyorsun. Kadın bu kez yaşlanınca yalnız kalmak istemediğini söyler. Evet, kadın yalnız kalmak istememektedir, insan bağımlısıdır ve sağlıksız da olsa bu ilişkiye tutunmuştur. Fakat bu gerçekle yüzleşmemek için bahaneler üretir. Bunun sonucu erken büyüyen, küçük anne babalardır. Bu anne babaların çocukları yetişkin olmuştur ama bu çocuklar ebeveynlerine ana babalık yapmak için ergen olmadan yetişkin olmuşlardır.
Kendi yüzleşmek istemediğimiz sorunlarımızdan kaçarken küçük bedenlere bu sorumluluğu yüklememeliyiz. Ruhları yaralanmamış çocukların ne paraya ne de başka bir şeye ihtiyaçları yoktur. Onlar kendi kaderlerini kendileri yazabilirler.
Unutmayın "Çocuklarınız, sizin çocuklarınız değildir. Onlar, Hayat'ın kendine olan özleminin oğulları ve kızlarıdır. Onlar sizin aracılığınızla oldular, ama sizden değil; Ve sizle olsalar da, size ait değiller... Onlara sevginizi verebilirsiniz ancak, düşüncelerinizi değil; Çünkü onların kendi düşünceleri olacaktır... Onların bedenleri için bir yuva sunabilirsiniz; ama ruhları için değil; Çünkü onların ruhları, yarın'ın evini mesken tutmuştur, sizin rüyalarınızda bile ziyaret edemeyeceğiniz... Onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz; ama onların sizin gibi olmaları gerektiği çabasına düşmeden... Çünkü hayat ne geri sarar, ne de dünde oyalanır... Sizler, yaşayan oklar olarak çocuklarınızı ileriye fırlatan yaylarsınız... Yayı kullanan, sonsuzluğun içindeki hedef noktasını görür ve bütün gücüyle sizi gerer ki, okları hızla uzaklara erişebilsin... Okçunun elleri altında sevinçle eğilin, Çünkü o, uçan okları olduğu kadar, sarsılmaz yayları da çok sever... " ( Halil Cibran’ın Ermiş adlı kitabından alınmıştır).
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.