U-mutsuzluk insanı kötü yapar
Michael Phelps’in 8 rekorluk rekorundan sonra yüzmeyi bırakan çok sayıda sporcu var. Hayallerinin sonunu getiren bu adama karşı ne duygular hissediyorlar bilemiyorum; ama herhangi bir “competitive” durumda katılımcıların en önde olanı arkada kalanlar arasındaki farkın bu denli büyük, uçurumsu olması “umutsuzluk” yaratır. Sadece geride kalmanın verdiği mutsuzluğun ötesinde pasifleştirici bir etki yapan bu U-Mutsuzluk ile başa çıkmak zor olabilir. Konuşmacı olduğum bir seminerde örnek üzerine tartışırken, katılımcılardan birisi, teknolojik mayoların sağlayacağı yeni avantajların bu umutsuz tabloyu değiştireceğini söyledi. Bir başkası ise, Phelps’in “daha az başarılı” olduğu kelebek kategorisinde yüzmeyi denemeyi önerdi:) İyimser bakış açısı bu olsa gerek.
Freud’dan kalanlar. Freud, iç tutarlılığı yüksek bir teori kurdu; psikanaliz zamana dayanıklılığını biraz da buna borçlu... Bir anlama yöntemi ve iç dünyayı tanıma aracı olarak güçlü bir araç olan psikanalizin tedavi edici bir yöntem olduğunu pek düşünmüyorum. Hem bir yöntemin tedavi ediciliği için gereken bilimsel ölçütlere uydurulamıyor; hem de, bu alanın günümüzde önde gelen isimlerinden Darian Leader’ın aktarırsam, psikanalizin bu tür bir nesnellik kazanma gayesi yok. İlaçlar ya da bazı güncel terapiler için uygulanan bilimsel ölçütlere psikanalizi uydurmaya çalışmak belki beyhude; diğer yandan, Freud’un özgün düşünce altyapısını da döneminde belirlemiş olan beyin araştırmaları ve düşünce bilimleri alanlarında o günden bu yana gerçekleşen gelişmeler psikanalize yeni açılımlar getirebilir mi, o da uzunca tartışılabilecek bir konu. (BirGün gazetesinden Tacim Açık’ın sorusuna yanıt).
Yine mi Stalin? Benim bir kabahatim yok; Rusya’daki bir internet sitesinin Rusya’yı Rusya yapan adam kimdi sorusuna verilen milyonlarca cevap içinde en çok ismi geçen kişi. Komünist parti üyelerinin mükerrer oy kullandığı kuşkusu üzerine sitenin yöneticileri, Stalin’den 1 milyon oy silmişler; kısa bir süre Çar 2. Nikola öne geçmiş; ama akşama Stalin yine başta. Oy verenlerin başlıca gerekçesi: Ülkeyi dünya savaşından zaferle çıkartarak, bir süper güç haline getirdiği için. Doğru mu, yanlış mı, bilemem. On milyonlarca SSCB yurttaşının, sosyalizmin birçok önde geleninin ve neferinin kim vurdu’ya gitti ölümünden sorumlu olması oy verenleri pek etkilemiyor. Toplumlar büyük işler yapanları sever. Nasıl ve ne pahasına yaptığı ile ilgilenmez. O gözle bakınca, Stalin pekâlâ iyi bir adam sayılabilir. Kötülükleri varsa eğer, yüce bir amaç için yapmıştır, deyip geçebiliriz. Niyeti iyiydi, ülkesini halkını seviyordu... Ben “sevmiyordun” desem, adam da “seviyordum” dese ne diyebilirim? Ben Stalin olsam, “iyi olmak zorunda mıyım yahu?” ya da “iyi olsam Stalin olur muydum be?” diye cevap verirdim kendime. Ya da, “kolaysa sen gel de yönet” daha da susturucu bir etki gösterebilirdi.
İyi adam “nasıl”dır? Liderleri, yöneticileri değerlendirirken, “ne yaptı?” ya da “ne kattı?” sorusu ile hareket ettiğimizde, her birisi için bir “eser” ya da bir “katkı” bulabiliriz. Ülkemizin gelmiş geçmiş yöneticileri, en işe yaramaz sayılanlar bile “Adam da boş durmadı” dedirtecek bir çok dönüşüme “imza atmıştır”. Yaptığı iyi şeyleri görerek, “iyi adamdı” diyebiliriz, fazla düşünmezsek. İyi adamlar iyi şeyler yapar. Her iyi şey yapan, iyi adam mıdır? Burada “ne yapıyor?” ile yetinmeyip, “nasıl yapıyor?” sorusunu eklemek gerekir.
İyi adam, iyi şeyleri iyi bir şekilde yapandır. Kötü adamlar da iyi şeyler yaparlar. Kötü yollardan giderek iyi şeyler yaptıkları için kötüdürler. Oturup konuştuğunuzda onları sevebilir, hayat hikayelerinden etkilenebilirsiniz. Amaçları da kötü değildir. İş gereği herkese kulak veren, hele yardım ya da destek isteyen önyargısız yaklaşması gereken birisi olarak, ben “ya çok iyi bir insanmış” yargısına kolayca varırım. “Herkes iyidir, kötüyse de bir sebebi vardır” varsayımıyla yürürüm. Yürümeye çalışırım. Nasıl sorusu kadar neden de işlevseldir psikiyatrın görüşme odasında. Bireysel hayatın, iyice içerilerinin yeri olan odadan dışarı çıkınca ise, toplumsal hayatın sordurduğu, “nasıl yaptı?” ile aklımızın “ne yaptı?” sorusunu tamamlar. Çok mu felsefi oldu? Benim de yazdığımı birkaç kere okumam gerekti, ama öylece bırakıyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.