Psk. Gökhan Ergür

Psk. Gökhan Ergür

Psikologların Alkol Kullanımı!

Psikologların Alkol Kullanımı!

‘’Prof. A. Forel, hastalarının alkol bağımlılığından kurtulmalarını bir türlü sağlayamaz. Oysa Burghölzli Hastanesi’nin hemen yanı başında ayakkabı tamirciliği yapan Bay Bosshardt, hastalarından bazılarının alkolü bırakmasına vesile olur. Bunun üzerine Prof. Forel dünyaca ünlü bir hastanenin başhekimi olarak büyük bir tevazu göstererek ayakkabıcıya gider ve sorar: ‘’Benim başaramadığımı siz nasıl başarıyorsunuz?’’ Bay Bosshardt gülümseyerek, ‘’Doktor bey’’ der, ‘’Ben içmiyorum…’’ Bunun üzerine Prof. Forel odasına çıkar, kendi kendisi ile yazılı bir anlaşma yapar ve alkolü bırakır.’’ Bu hikayeyi okuduğumda bir an duraksadım ve bildiklerimi tekrar gözden geçirdim.

Fransa’nın Lyon şehrinde ikamet eden eski bir dostum bu yaz yaşadığı ‘acı bir psikolog’ deneyimini anlattı. Söylediklerine inanmamak daha makul geldi bana, aksini düşünmek tam anlamıyla bir şaklabanlıktı. Eski dostumun uyuşturucu ile ilgili problemleri vardı. Bunun için önce hastane ortamında tedavi görmüş ardından bir psikologla irtibatlı olması söylenmiş. Evine yakın bir psikolog buluyor ve ilk görüşme için psikologun yanına gidiyor. İlk intiba önemlidir deyip biraz da süsleniyor, kafasında psikologların kibar, temiz giyimli hatta yakışıklı olduğunu düşünüyor. Fakat karşılaştığı manzara sandığı gibi olmuyor. Hırpani kılıklı orta yaşlı bir Fransız. Yakası genişlemiş, rengi atmış siyah bisiklet yaka bir t-shirt ve kot pantolon. Bunu yazmak hoşuma gitmese de arkadaşım psikologdan gelen ağır kokunun ter mi yoksa alkol kokusu mu olduğunu ilk başta kestirememiş. Kitaplığın önündeki minik içki şişelerini görünce kokunun sebebini anlamış. ‘Psikologlar içki içer mi?’ diye sordu dostum bana.  Bu bir tercih meselesi, yaşam tarzı, isteyen alkol kullanır isteyen kullanmaz. Ama alkollü bir şekilde danışanının karşısına çıkmaz. Bu etik olmayan bir davranıştır. Problemleri olan dostum psikologun bu halini görüyor ve kötü bir genelleme yaparak artık psikologları ziyaret etmiyor. Bir danışmanın danışana vereceği en büyük zararlardan biri işte.

Bireyler özgürdür, yaşamları, arkadaşlıkları ve özel hayatlarındaki tutumları tamamen kendi tasarruflarındadır. Ama özel hayatları yaptıkları işi etkiliyorsa, karşı tarafa ve çevresine zarar veriyorsa işin rengi orada değişir. Buna kimsenin hakkı yoktur. Hele bir de konu psikoloji olunca davranışlar daha da hassaslaşıyor, hassaslaşmak zorunda.  Gelen danışanın psikologdan beklentileri hep olumlu yöndedir hatta kimi zaman psikologların sihirli değnekleri olduğunu bile düşünebilirler. Psikologlar gözlerinde ve hayatlarında bu kadar farklı bir noktada iken psikologun yapacağı en ufak bir hatalı davranış, danışanın gözünde büyüyecektir. Ve büyük bir hayal kırıklığına sebep olacaktır.

Kendinize dönüp bir sorun, alkolü bırakamayan ve bu konuda problem yaşayan bir psikologdan alkol konusunda yardım ister misiniz? Şahsen ben istemem, bana katacağı hiçbir şey yoktur benim gözümde. Özel hayatında bir sürü problemi olan, sosyal yaşamda başarısız olmuş, insanlara yarardan çok zararı olacak psikologların biraz daha dikkatli olması tek temennim. Yazdıklarıma karşı çıkanlar muhakkak olacaktır, olmalı da. ‘’Hem promilin sınırını zorlarım hem de danışan görürüm, ikisi farklı olay’’ diye bir savunma yapılabilir, sonuna kadar saygı duyarım. Bu meseleyle ilgili aklıma gelen bir tip var onu paylaşayım sizlerle. Şöyle ki: mahalle kahvehanelerinin değişmez müdavimleri vardır. Genelde kareli gömlek giyen ve tüm dünyadan haberdar olan çaycı, ocağındaki ‘maşallah’ yazısını her sabah özenle parlatan ocakçı, iş bulma ümidiyle her sabah evden çıkan fakat daha öğle ezanı okunmandan kendini kahvede bulan işsiz, eşiyle sağlıklı geçinemeyip kahvaltı masasını erken terk eden mutsuz ve günde kırk hükümet devirip kırk hükümet kuran onlarca ihtiyar huysuz.

Eğer bu mahalle halkı şanslıysa bir de mahallenin futbol takımını çalıştıran abisi olur. Bakmayın abi dediğime saçları bembeyaz, bıyıkları sapsarıdır. Kırışıktır alnı çokça hüzün yüklüdür yüzü gözü. İnsan ehli bir bakışta anlar bu abinin acı çekmeyen bir tek kulaklarının arkası kaldığını. O küçük keyifli mahallenin güzel abisi bekar yaşar. Özel hayatı da hiç iç açıcı değildir. Gece Rudi’nin meyhanesinde demlenir, gündüz olunca toprak sahaya takımının başına geçer. Sık sık uyarır futbolcuları bu güzel abimiz. ‘’Bakın gençler kendinize çeki düzen verin, çapkınlığı bırakın, alkolden ve sigaradan uzak durun, farkındayım bir kaçınız gece olunca Pierre Loti tepesinde demleniyor,  hem içki bütün kötülüklerin anasıdır, yapmayın, kötü olur yoksa sonu!’’ der ama boşa der. Takım bulunduğu ligde son sıralarda dolanır, başarı onlar için imkansızdır. Kendini bile zor idare eden bir antrenör 16-22 yaş arasındaki gencecik çocukları nasıl idare etsin, nasıl yönetsin. Söyledikleri ile yaptıkları birbirini tutmayan bir adamı kim dinler ki?

Alkol konusu hassas bir meseledir hangi tarafını tutsan muhakkak karşına birileri çıkar. Alkolün vücuda zararına hiç girmiyorum. ‘’Benim sağlığımdan sana ne?’’ diyecekleri sevindirmemek için.  Lakin psikologların bu dengeye biraz daha dikkat etmeleri gerekir. Muhakkak özel hayatı ile iş hayatını karıştırmayan çok kaliteli psikologlar vardır. Benim sözlerim bu dengeyi sağlayamayanlara, etik kuralları zaman zaman yok sayanlara. İnsan ruhu incedir, naiftir, hassastır, kolay incinir.

İncitmemek ve incinmemek dileğiyle.

  

Bu yazı toplam 8517 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Psk. Gökhan Ergür Arşivi