Kocaya şiddet vakaları da artıyor!
Son birkaç gündür ana haber bültenlerinde “Kadına şiddet haberleri artıyor.” yorumlarını sık sık görmeye başlayınca, bendeki önemli bilgiyi medyayla paylaşayım dedim. Kocaya şiddet/dayak vakaları da artıyor!
Nasıl mı? İşte size “kocaya şiddet”in ülkemizdeki artış hikayesi…
Öncelikle belirtmekte fayda var; kadına şiddetin artış gösterdiği bir ülkede, erkeğe şiddetin yerinde sayması beklenemez elbet. Çünkü her “uyarıcı,” maalesef “tepki”yi beraberinde getiriyor. Ve birilerinin yaptığı şiddet içerikli yanlış davranışlar, karşı tarafça alaşağı edilmek üzere yeni çarpık davranışları ortaya çıkarıyor.
Türk kadını yıllarca dayak yedi.
Önce minik tatlı bir kız çocuğuyken, yardım etmek için taşıdığı su bardağını yere düşürünce “dikkatsiz olduğu” için, annesinden. Üstelik dikkatinizi çekerim aynı zamanda hemcinsinden! (Anne-kız olmak hemcins hırpalamasını masum hale getirmez bence.)
Eve geldiğinde terlik vermediği, hoş geldin demediği, öpücük istemediği, gürültü yaptığı gibi –tatlı konuşmayla aşılabilecek- sebeplerin yanında, yaramazlık yaptığı, şımarık davranışlar sergilediği için dayak yedi babasından!
Biraz büyümeye başlayınca söz dinlemediği, sorumluluklarını adam gibi yerine getirmediği, derslerine iyi çalışmadığı, hatta bazı bölgelerde okula gidip okumak istediği için dayak yedi etrafındaki büyüklerden.
Abisi, kız tavlamaya başlayınca, gelenek ağabeyi “erkek adam” diye ödüllendirirken, yan mahallenin oğluyla yaptığı konuşmanın neticesinde, aile meclisi, kendisi için şiddetin en ucundaki davranışı uygulamaya soktu. Yani ölüm emri verildi!
Gel zaman git zaman büyüdü. Bembeyaz gelinlikler içinde evlendi. Mutlu olmayı ümit etti. Bu kez de çeşitli nedenlerle kocasından dayak yedi.
Hayattan aldığı darbe, doğduğunda doğum ebesinin, nefes alması için kalçasına vurduğu tokatla sınırlı kalsaydı keşke!... Ama öyle olmadı.
Hikayenin sonuna gelinmeye başlandığında, artık dermanı kalmadı dayak yemekten. İnanılmaz bir kızgınlık ve öfke belirmeye başladı beyninde. Kimini bastırabildi kimini farklı durumlara kanalize etti. Ama eninde sonunda yeni gelen nesli “Erkeğe kendini ezdirmeyeceksin” mantığıyla büyütmeye başladı.
Şimdilerde o çarpık büyüme sürecinin ortaya çıkardığı çarpık sonuçları yaşıyoruz!
Evlerde artık sadece kadınlar şiddete maruz kalmıyor! Erkekler de kadının şiddetinden nasibini alıyor. Erkek balyoz gibi yumruklarıyla bir vuruyorsa, kadın tırnaklarını geçiriyor eşinin bedenine. Tek taraflı erkeğin darp yaptığı kavgaların sayısı azalmaya başladı. Artık evlerden karşılıklı birbirine girmenin, karşılıklı birbirine vurmanın sesleri geliyor.
Tartışmanın ertesi günü artık sadece kadınlar gitmiyor hastaneye. Erkekler de yedikleri dayağı “rapor”latmak zorunda kalıyor. Kollarındaki morluklar, gözlerindeki şişlikler, kesici aletlerin oluşturduğu kanamalı yaralar için üçer beşer günlük rapor alıyor.
Anlayacağınız artık eskisi gibi erkek vururken, kadının elleri armut toplamıyor! Erkeğe de şiddet uygulanıyor.
…
İnsan davranışlarının tamamı “bir nedene dayalı” olarak ortaya çıkar. İster tebrike şayan güzel davranışlarımız olsun, ister herkes tarafından kınanan olumsuz tavırlarımız olsun hiç fark etmez, hepsi belirli bir nedene dayalıdır. Bizi davranışa sevk eden “neden”lerimizi iyi tespit edersek, şiddete dayalı olayların önünü kesebilir, insana yakışan tavır ve davranışlarımızın önünü açabiliriz.
Evlilik ilişkisi önemlidir. Evin annesine, evin çocuğuna ve evin erkeğine yönelik şiddet davranışlarından uzak, huzurlu ve konuşmaya/anlaşmaya dayalı hoş bir dansa çevrilmelidir. Konuşarak anlaşmanın yolu bilinmiyorsa uzmanlardan öğrenilmelidir.
Hatta Aile Bakanlığı’nın acilen bu işe el atması gerektiğine inanıyorum. Her ailenin aile hekimi olduğu gibi, her ailenin Psikolojik Danışmanı olmalı. İnsanlar sorun yaşadıklarında Psikolojik Danışmanlarıyla konuşarak yardım alıp, meseleyi sağduyu ile çözebilmeli. Böylece aileler huzuru temsil eden, cennetten birer bahçe haline getirilebilmeli. En azından bu konuda çaba sarf edilmeli.
Güzel amaçlar uğruna koşmalıyız… koşamıyorsak yürümeliliz… yürüyemiyorsak emeklemeliyiz. Ama hiç olmazsa gidişatımızın doğru düzgün bir yer olduğunu bilir rahat ederiz.
Kısacası şiddet öyle sıkıntılı bir süreç ki, faydasını gören olmadığı gibi, uygulayanın ve maruz kalanın yaşam kalitesini aşağılara çekiyor. Konuşmanın, güzel ifadenin, kendini anlatabilmenin, karşılıklı konuşarak sorunlarını çözmesini bilmeyen insanların kullandığı tehlikeli bir silah halini alıyor.
Bu silahınsa kimi vuracağı hiç mi hiç belli olmuyor…
Sevgiler…
Psikolojik Danışman&Psikoterapist Mehtap Kayaoğlu
[email protected]