1. YAZARLAR

  2. Aile Terapisti Nazlı ÖZBURUN

  3. İLİŞKİLERDE KÖR NOKTALAR
Aile Terapisti Nazlı ÖZBURUN

Aile Terapisti Nazlı ÖZBURUN

Yazarın Tüm Yazıları >

İLİŞKİLERDE KÖR NOKTALAR

A+A-

Kirpilerin öyküsünü duymuşsunuzdur, öyküye göre iki kirpi yalnız yaşayamazlar. Birbirlerine yakınlaşmaya çalışırlar ama yakınlaştıkça dikenleri batar. Hemen uzaklaşırlar. Üşürler ve yeniden yaklaşmayı denerler. Yeniden dikenler rahatsız eder. Ne yalnız olabilirler, ne de bir arada durabilirler. Bir çok denemenin ardından, en sonunda kendi varlıklarını olduğu gibi kabul edip zarar vermeden ve zarar görmeden en uygun yakınlaşma mesafesini bularak bir arada durmayı başarırlar. Artık ne üşürler, ne de canları yanar.

Bu metaforu insanların dünyasına uyarladığımızda insanların da böyle olduğunu görürüz. İnsanlar da ne yalnız yapabilirler, ne de beraber olduklarında çatışmasız durabilirler. Çatışma iki insan söz konusu olduğunda kaçınılmaz olmaktadır. Sorun çatışmanın varlığı değil, çözümlenme isteğinin olup olmaması veya çözümlenme şeklinin sağlıklı olup olmadığıyla ilgilidir çoğu kere…

İnsanlar arası ilişkilerde yaşanan çatışmalara ve sorunlara bakıldığında en temelde aşağıdaki hastalıklı noktaları görmek mümkündür:

Ümitsizlik; ilişkilerdeki birinci kör nokta insanın önce kendisinden sonra da diğer insanlardan ümidini kesmesidir. Yaşam tecrübeleri insana, diğerler insanlarla ilgili pek çok olumlu ve olumsuz deneyim sunar. Toplumsal yaşamda pek çok hayal kırıklığı yaşamış olan insan bu deneyimlerini olumsuz olarak kaydeder. Yaşanmışlıkların etkisiyle olumsuzlukları, bütün insanlara genelleyerek insanlardan yana iyi bir şey ummaz olur. Yani ümitsizliğe kapılır. Sonrasında yaşananları bu algının etkisiyle değerlendirir. Haklılığını kanıtlamak üzerine deliller toplar ve yanlışında ısrarcı olur. Kendisini doğrulamayan bir durumla karşılaştığında ya o durumu reddeder ya da kendisine göre şekillendirir. Kendisini bir nevi yalnızlığa mahkum eder.

Kibir; kişinin kendisini her şeyden ve herkesten üstün görmesi eğilimidir. İnsanın nereden geldiğini unutması durumudur. Kişi kendisini o kadar sever ve kendisine o kadar güvenir ki kimseleri kendisine layık göremez. Kendi egoist büyüklenmeciliğinde kaybolmuştur. Tenezzül edip diğerleriyle iletişime geçmez. İlk adımı hep karşı tarafın atmasını bekler. İhtiyacı olsa da, ihtiyacını reddeder. ’’Kendi kendime yeterim’’ diye düşünerek insanlardan uzaklaşır. Zorunlu olarak kurduğu ilişkilerde de karşısındakini sürekli küçük gördüğü için zaten sevilmez. Doyurucu olmayan yapay ilişkilerde narsistik benliğini yüceltir. Kedinin uzanamadığı ciğere mundar demesi gibi büyüklenmeci yapısından dolayı ilişki kuramayan insan kendi kendini kandırır. Ve etrafındakilerin ilişki kurmaya değer olmadıklarından yakınır.

Gurur; kişiyi karşısındakinden bir şey alabilmeye kapatır. Diğerinde var olan bir güzelliği görüp takdir edememek gururdan dolayı kişiyi kısırlaştırır. Kimden olursa olsun, güzel bir şeyi alabilmek kabul edebilmek kişiyi büyütürken geliştirirken, kabul edememek gurura yenik düşmek kişiyi küçültür. Gururdan dolayı, beğenmeme hastalığına yakalanan insan, ilişkilerinde de mutsuz ve ketum olur. Haksız olsa, haksızlığını kabul edip özür dileyemez. Haklı olsa haklılığını aşırı derecede yüceltir. Öyle bir noktaya gelir ki çizgiden iyice çıkar. Aşık olsa reddedilme kaygısıyla söyleyemez. İhtiyacı olsa gururundan isteyemez. Kendini gururundan dolayı yalnızlığa mahkum eder.

Sui zan ya da önyargılı düşünme, kişinin karşısındaki için yeterli kanıta dayanmadan, kötü düşünmesidir. Olması gereken kişinin karşısındaki herkesi kendi nefsinden daha iyi, bilmesi net delillere dayanmadan kötü düşünme eğiliminde olmamasıdır. Sui zan kalbin bedduasıdır en önce insanın kalbine isabet eder. İnsanların diğerinin içinde var olduğu şartları bilmeden hakkında ileri geri konuşup yargıda bulunması kalpleri kırar, ilişkileri dinamitler.

İnsan yalnız yaşayamayan bir varlıktır. Diğerine muhtaçtır. Toplumsal yaşam, ekonomik yaşam ve psikolojik yaşam buna göre kurgulanmıştır. İnsanlarla yaşanan ilişki problemlerinde sürekli karşı tarafı suçlamak insanı hiçbir yere taşımaz. Suçlananlar değişir ama problem her yani ilişkide yinelenir.

Bu noktada önemli olanın kişinin kendine dönmesi ve kendisindeki kör noktaları keşfetmesinin olduğunu düşünüyorum. Aksi halde boşuna bir savruluş ve acı dolu, suçlama dolu yaşamlar…

Uzayda kara deliklerin her şeyi yutması gibi, insandaki kara deliklerde güzel ve iyi olanı yutarlar. İnsanda var olan; ümitsizlik, kibir, gurur ve sui zan birer kara delik olup insanlar arası iletişimi ve doyurucu ilişkileri dinamitliyorlar.

Acizane kanaatimce, insanın bu noktadaki farkındalığının artması ve sorunu dışarıda aramayı bırakarak insanın kendine dönmesi, ilişkilerde patinaj yapmaktan kurtulup yol almayı sağlayacaktır.

Bu yazı toplam 19101 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum