Aile Terapisti Nazlı ÖZBURUN

Aile Terapisti Nazlı ÖZBURUN

Evlerimiz Büyürken Küçülen Kalplerimiz

Evlerimiz Büyürken Küçülen Kalplerimiz

Büyük bir mobilya dükkânındayım. Kardeşimin yeni taşındığı ev için bir hediye bakıyorum. Aynı anda bir başka müşteriyle ilgilenen satıcının söylediklerine takılıverdim. Satıcıya göre mobilyaları kullanacak olan kişilerin “yılın üçyüzaltmışbeş günü bu mobilyalar ile yaşadıklarını” düşünerek hareket etmelerini öneriyordu.

 

Kadın tedirgindi ve eve gelebilecek olan akrabalarının yatabilmesi için açılan koltuklar göstermesini ısrarla isterken, satıcı açılır kapanır koltukların estetik olmadığını, görünüşlerinin hantal oluğunu vurgulamaya çalışıyordu. “Onların modası geçti, biz de alt katta depoda tutuyoruz eğer isterseniz gösteririz.” diyerek geçiştiriyordu...

 

Benim aldığım hediyenin hazırlanması için beklerken diğer yandan da bu alışverişe şahit olmaktaydım. Kadın endişeliydi... Üç odası bir salonu olan, ama bir misafir gelse “Akşama bizde yatın!” diyecek mobilyalar alamadan gitmek istemiyordu. Bütün evin mobilyasını almayı düşündükleri bu mobilyacı da ne yazık ki onları görünüşü güzel mobilyalara itelerken, hep aynı şeyi  söylemeye devam ediyordu: “Ayda yılda bir gün gelecek olanlara göre mi, kendi konforunuza göre mi seçmek daha mantıklı?

 

Kadın en sonunda dayanmadı ve satıcının yönlendirmesiyle açılmayan ama konforlu koltukları aldı. Bir de puf hediye ettiler. Misafir geldiğinde koltuğun önüne koyarak yatılabilir bir alan hazırlamak için...

 

Nereden baksanız orta segmentte sıfır bir araba fiyatına alınan dört odalık mobilyanın içine de yatılı misafirleri, akrabaları düşünerek tek bir mobilya alınamamıştı. Hediye edilen pufu saymazsak!

 

Diyebilirsiniz ki “E, ne olmuş yani?”

 

Ben de diyorum ki: “Daha ne olsun?”

 

Bencilce kurduğumuz dünyalarımızda akrabalarımıza, yatılı kalacak misafirlerimize yer açamıyoruz artık. Düşüncelerimiz, duygularımızı ve davranışlarımızı belirlediği gibi sektörleri de etkilemiş durumda. Satıcının tarzı düşünerek ürettiği bir şey değil , bu düşünce biçimi çoğumuzun düşüncesini temsil ediyor: ‘’Başkasına göre değil; kendine göre, kendi konforuna göre hayatını yapılandır’’.

 

Bu elbette ki bütünüyle yanlış olmayan ama diğerini dışarıda bıraktığında, denge noktası kaçırıldığında, bencil ve yalnız bir dünyanın inşa edilmesine neden olan sonuçları üretmekte...

 

Televizyonla yaşadığımız karşılıksız aşkımız, insanlarla görüşmeyi gereksiz hatta yorucu bir uğraş gibi algılamamıza neden oldu. Misafir gelirse, tv karşısında ayağımızı uzatıp, mayışmış bir şekilde uzanmak yerine; dik oturacağız, çay vereceğiz, su vereceğiz, sohbet edeceğiz derken, dizi bitecek!

 

“Akşam olsun eve gidelim, yatalım televizyonun karşısına, ekranla gülelim ağlayalım, sonra da sızıp, sabaha uyanalım...” mantığında çürüyoruz!

 

Misafir beklemek, misafirliğe gitmek uzak yol ise orada gecelemek kolaylaştırılmıyor, zorlaştırılıyor. İnsanlar mecburen zorunlu günlerde misafirliğe gider oldular.

 

Evlerimizde yatacak yer hazırlamayarak gönderdiğimiz mesaj da “Mümkünse bize gelmeyin! Es kaza gelseniz de yatıya kalmayın... Yatıya kalsanız da rahat etmeyin ki uzatmayın!” diyoruz lisanı halimizle…

 

Eskiye dair nostaljilerim yok... “Eskiden biz de şöyle misafirperverdik, böyle hizmet ehliydik...” diyecek de değilim. Ama önemli bir şeyi gözden kaçırdığımızı da haykırmadan duramam: hayat akıp geçerken, ikili ilişkilerde bu kadar çok canımız yanarken, bunun nedenlerinden birinin de  geleneklerimizde var olan ve bizim geleneklere toptan “Hayır!” diyerek, onları günümüze aktarmayarak, kendimize ne denli zarar verdiğimizi görmemiz gerektiği.

 

Diğer insanları misafir etmenin, onlarla muhabbet etmenin, onlar için fedakârlıkta bulunmanın bize ve çocuklarımıza ne kadar iyi geleceğini unutmuş olmaktan bahsediyorum.

 

Nasıl oturulup kalkılacağını öğrenmek, deneyimleri paylaşmak, hayatı seyrederek değil yaşayarak anlamak için ait olduğumuz köklerimizle yeniden barışmanın zamanı geçmekte...

 

Bütün tercihlerimizde olması gerektiği gibi, evimizi ve mobilyalarımızı seçerken de kriterlerimizin arasına ekonomik durumumuzu, konforumuzu, beğenilerimizi koyduğumuz gibi, akrabalarımızı, ailemizi ve misafir edeceklerimizi de düşünerek tercihler yapmalıyız.

 

Konforlu olamasa da diğer insanlara yer açmazsak kendi evlerimizde, rahat içinde rahatsız olarak kıvranıp duracağız. Kalplerimiz de evlerimiz büyürken giderek küçülecek. Kalbe iyi gelen konfor değil, bir başka varlıkla karşılaşmak ve faaliyette bulunmaktır zira.

 

Nazlı Özburun / Aile Terapisti

[email protected]

Bu yazı toplam 8472 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aile Terapisti Nazlı ÖZBURUN Arşivi