Ey ölüm
Ey ölüm
Hep tepemdesin ey ölüm.
Seni yanımda hissettiğimde böyle bir cümleye ihtiyacım olmayacak; çünkü yan yana olmak başka bir şeydir tepede ve aşağıda olmaktan.
Sen olmasaydın ne kederim olurdu ne de hüznüm; ne de bu yazıyı yazardım! Ne umudum olurdu sen olmasaydın, ne de hayal kurardım!
Sen bana hep uzak gelirdin çocukken. Senin soğukluğunu algılamakta zorluk çekerdim. Ailemden kimseye yaklaşmamıştın bir dönem ve ben de sanki hep başkaları için varmışsın gibi algıladım. Sonraları bu duruma I. Yalom’un “kişisel özel oluş duygusu” dediğini gördüm. Evet ben özeldim sanki o dönemler, sen başkaları için vardın.
Sonraları gittikçe yaklaştın bana. Çok sevdiğim dedeme uğradığında daha bir soğuk oldun.
Zamanla anladım senin “özel”inin olmamasının bir özelliğin olduğunu.
Ama ilginçtir bana hala “korkutucu” gelmiyorsun. Belki de hala yeterince yakın algılamıyorum seni; eh ne de olsa henüz çok gencim ve seninle aramdaki “paravan”larım hayattalar. Anne babamın ve yakınlarımın seninle aramdaki paravan olduğunu da Yalom’dan öğrendim. Benim de kızım için bir paravan olduğumu bilmem ise ilginç bir durum.
Bir yanım senden korkmuyor ama ayrılık sahneleri gözlerimi buğulandırıyor. Bu bir çelişki midir? Kızım doğduktan sonra daha çok dikkat çekici hale geldin benim için.
Ey ölüm
Denir ki, bazıları seni hayattayken yaşarlar; sen onlara gelmeden onlar sen olurlar. Ölmeden önce ölürler yani. Bunun ne demek olduğunu anladığımda böylesi bir yazıya ihtiyaç duymam belki de.
Ey ölüm. Cesaret senden korkmamak değil; tüm korkutuculuğuna rağmen “yaşamak”tır belki de. Senden korkuyorum yazdıkça, ürperiyorum; pek çok şey anlamsız oluyor hayatta.
Ey ölüm…
Psikoterapist Yusuf Bayalan
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.