BOŞANMAK SERBEST OLMALI!
Evlilik hayatı bir şehvet ticareti değil,bir can ortaklığıdırBu olmayınca evlilik yoktur”
John MILTON
Bir birlerinden tamamen ayrı özelliklere sahip,farklı aile ortamı ile farklı çevrelerde yetişmiş olan iki insanın “karı-koca” olmak amacıyla bir araya gelmeleri “evlenme”, bu amaçla kurulan ilişki sistemine “evlilik” ve sonrasında oluşan yeni sosyal yapıya da “aile” adını veriyoruz.Kadın ile erkeğin birlikteliği ile gerçekleşen evlilik,aslında insana özgü bir “kültür”dür.Bu özelliği ile de sosyal,kültürel,ekonomik ve fiziksel koşulların değişmesine bağlı olarak zamanla değişebilen sosyal bir yapıdır.
Lübnan asıllı ünlü şair ve düşünür Halil Cibran’a“evlilik nedir?”diye sorulunca şöyle cevap vermiş:
”- Siz birliktelik için doğmuşsunuz. Ölüm meleğinin beyaz kanatları sizi ayırana kadar ayrılmayacaksınız. Allah'ın sessiz tanıklığında bile beraber olacaksınız. Ama birlikteliğinizde mesafeler bırakın; bırakın ki, cennetin rüzgarları aranızda dans edebilsin...
Birbirinizi sevin ama, aşk tutsaklığı istemeyin... Bırakın aşk, ruhunuzun kıyılarına vuran dalgalar gibi olsun...
Birbirinizin bardağını doldurun ama aynı bardaktan içmeyin; ekmeğinizden verin birbirinize ama aynı somundan ısırmayın...Birlikte şarkı söyleyin; lakin birbirinizi yalnız bırakmayı da bilin.Sazın telleri de yalnızdır ama, armoni içinde aynı melodiyi seslendirir...
Birbirinize kalbinizi verin, ama karşılıklı kilitleyip saklamak için değil! Sadece hayatın eli o kalbi saklar!Birlikte durun, ama yapışmayın; tapınakların sütunları da bitişik değildir!
Ve unutmayın;
Meşe ile Çınar birbirlerinin gölgesinde büyümezler.”
Evlilik nedir? diye kendisine sorulduğunda Melih Cevdet şöyle cevap vermiştir:
Eskiden kız tarafının ve oğlan tarafının ailesi bir araya gelir, yeni çiftin kuracağı yuva için beraber hazırlık yapılır, beraberce yeni ev düzülürdü. Tabi o zamanlar evler genelde bahçe içinde müstakil evlerdi. O yüzden buna 'evlenmek' denirdi. Şimdi ise yeni evliler apartman dairelerinde yani katlarda oturuyorlar, bu yüzden artık evlilik “katlanmaktır”.
Sağlıklı bir toplumun temeli olan aile,iki ayrı kişiliğe sahip,iki karşıt cinsin birlikteliğinden oluşan “yeni bir dünya”dır.
Bir birinden farklı olmanın ötesinde,bir çok özellikleri bakımından bir birinin karşıtı ve hatta zıddı olan iki insanın bir birlerine duydukları “derin bir arzu” ile başlayan bir ilişki sürecidir.Bu ilişki belirli bir dengede olduğu müddetçe yürüyebilmektedir.Saygı,ilgi,sevgi, anlayış,paylaşım ve görev dağılımında belli bir dengenin olması, sağlıklı bir evlilik için önemlidir.Ancak,insanlar arasındaki her bir ilişkide olduğu gibi evlilik ilişkisinin de zamanla aksayan,düzeltilmesi gereken yönleri olabilmektedir.
Eşler,birbirlerine karşı duydukları sevgi,saygı,sadakat ve ilgi ihtiyaçlarının zamanla eksildiğini fark ederler.İlişkileri sıradanlaşarak sabit bir alışkanlık haline gelebilir.Böyle bir durumda dahi her biri kendisini diğeri için vazgeçilmez görebilir.Aralarındaki konuşmaların içeriği değişir,davranışları içtenliğini yitirir.Evlilik, zorunlu bir beraberlik,zorlama bir birlikteliğe dönüşebilir.Eşler çocuk sahibi olmuşlarsa,çocukları ilişkilerine daha başka bir boyut kazandırır,aralarındaki hemen her şeyi çocukları için yaşamaya,tüm planlarını onların gelecekleri üzerine kurmaya başlarlar.Eşlerin her biri evlilik ilişkilerine yönelik bazı köklü kararlarını çocuklar nedeniyle erteleyebilmektedir.Ancak,eşlerin beraberliklerinde zorlanma, sıkıntı,bezginlik duyguları;huzurlu,keyifli,sıcak ve samimi anlardan daha çok yoğunlukta olmaya başlamışsa eşlerin evlilik ilişkilerinin sorunlu hale gelmeye başladığı söylenebilir.İşte, bu sorunlar derinleştikçe devamında “boşanma” aşamasına gelinebilmektedir.Bu aşamaya gelen eşlerin “boşanma kararlarını” vermeleri öyle kolay olmamaktadır. Çünkü,böyle bir karar verilmesini zorlaştıran ve hatta engelleyen hukuki, dini, ahlaki, toplumsal,kültürel,ekonomik ve ailevi bir çok faktör bulunmaktadır.
“Özellikle suçun yasak,günahın ise serbest olduğu(!)” bir toplumsal yapı içerisinde eşleri, birbirlerine karşı besledikleri olumlu duygulardan uzaklaştıran etkenleri kontrol etmek zorlu bir süreçtir.Güdülerini,özellikle de cinsel dürtülerini islah ve terbiye edememiş eşlerin, bu dürtülerini kontrol edemeyerek serbest olan(!) ve toplumda günah olarak değerlendiren bazı fiilleri işlediklerine sıkça şahit olunmaktadır.Yasak olduğu için suç sayılan bir eylem ve söylemden, “suçlanmamak” ve “suçlu olmamak” için uzak duran bir eşin;toplumda “günah” olarak nitelendirilen eylemlerden uzak kalamaması sorgulanması gereken bir husustur.
Bazı evli insanlar,suç olduğu için yasak sayılan davranışlardan uzak kalırken;modern hukuk sistemine göre yasak sayılmayan ancak,toplumun ahlak sistemi ile birlikte çoğu zaman kendi benliğinde de yasak olarak yer alan günah olan davranışlara yönelebilmektedir.Bazı eşlerin çoğunlukla gözlerden ırak zaman ve mekanlarda işledikleri günah içerikli fiilleri nedeniyle aile yapılarında ciddi travmalar yaşanabilmektedir.Evlilik mutabakatına tamamen ters düşen fiiller işleyen ve eşlerini gizli ya da aleni şekilde aldatan kişilerin büyük bir maharete sahipmiş gibi ve “çok çapkın!” şeklinde nitelendirilerek,model insanlar olarak sunulduğu bir toplumda boşanmanın serbest olmasının önerilmesinin sakıncası nedir?...
Eğer,bir insan cezasının olmadığını düşündüğü ve her hangi bir hesap da vermeyeceğine inandığı bazı fiilleri kendisi için meşru görüyorsa ve onun meşrulaştırma çabası gösterdiği bu fiiller, gerçekte toplumun lügatında günah olarak tanımlanıyorsa; böyle bir kişiye günahın da yasak olduğunu söylemek anlamlı gelmeyecektir.Bu nedenledir ki,her hangi evli bir insan eğer “evlilik dışı ilişkiler”e yöneliyor ise,bu kişi sanatçı(!) olarak sunulsa bile,böyle bir kişi bu tercihinin toplumsal, dini, ekonomik,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.