Prof. Dr. Erol Göka

Prof. Dr. Erol Göka

Stratejik bakışa psikolojik ve psikiyatrik bilginin katılması

Stratejik bakışa psikolojik ve psikiyatrik bilginin katılması

İnsanın grup yaşamı, grup davranışı, onun ontolojik bir boyutudur. Bu nedenle insanın bireysel varlığının yanı sıra bir de “başkalarıyla-olan- varlık” yani “grup-varlık” yanından söz ediyoruz. İnsanın “başkalarıyla olan varlık” yanının dışavurumu olan durumlar, yani kişiler arası alan ve topluluk tutumları, beşeri bilimlerin nesnesini oluşturmakla birlikte, bugüne kadar nasıl ele alınmaları gerektiği konusunda tam bir fikir birliği sağlandığı söylenemez. Beşeri bilimlerdeki yöntem tartışmaları, uzun yıllardan beri sürüp gitmektedir (Göka ve ark. 1996).

Bir grubun, bir topluluğun psikolojik özelliklerinin incelenmesi konusunda birçok farklı bakış açısı vardır. Bu bakış açılarının her iki ucunda indirgemeci diyebileceğimiz yaklaşımlar yer alır. Bir uçta kendisini en yalın biçimde, bireyi temel birim olarak kabul edip grubu ve topluluğu bireyin davranış veya içgüdüleriyle açıklayan pozitivist psikoloji, diğer uçta topluluğu (grubu) onu meydana getiren bireylerin toplamından farklı bir varlık alanı olarak görüp, bireysel benliğin oluşumunda topluluğun birey üzerindeki etkisine odaklanan pozitivist ve yapısalcı sosyoloji bulunur. Her iki uçtaki bu indirgemeci kutupların arasında birçok başka yaklaşım tarzı daha yer alır. Beşeri bilimlerdeki ve topluluk psikolojisindeki türlü bitecekmiş gibi görünmeyen bu tartışmalarının en açık nedenini, insanın ve ilişkilerinin karmaşıklığı oluşturmaktadır. Kişiler arası alanı incelemenin güçlükleri ortadayken, bir de insan gruplarının ‘ulus’, ‘devlet’ gibi büyük organizasyonel etkinlikleri, bunların birbirleriyle olan ilişkileri ve tarihselliği tabloya eklendiğinde, zorluklar içinden çıkılmaz bir hal almaktadır (Göka 2007).

İnsanın grup-varlığı, bugün etholoji gibi doğa bilimsel bakışları bir kenara koyarsak, felsefi antropolojinin, sosyolojinin, sosyal psikolojinin ve bu arada başta psikodinamik yaklaşımlar olmak üzere psikiyatride bir tedavi yöntemi olan psikoterapi ekollerinin ilgi alanı içindedir. Birçok sorun olsa da bu kadar çeşitli bilgi dalları tarafından incelenmesinin sonucu olarak ‘grup’ alanında oldukça yaygın sayılabilecek bir literatür mevcuttur. Ama ne yazık ki, böylesine bir bilgi birikimine rağmen insanın grup-varlığının doğası ve neliği hakkında tutarlı bir bakışımız henüz yoktur. Hatta insanın neden grup halinde yaşadığı sorusuna bile bilimsel bir cevap verilebildiği söylenemez.

İnsan topluluğunun ve ilişkisinin olduğu her yerde dolaysız bir biçimde bir ‘organizasyon’, bir ‘hukuk’, bir ‘etik’, bir ‘siyaset’ ve bir ‘psikoloji’ bulunduğu, tartışmasız bir gerçektir. Bunlardan psikoloji dışındaki boyutların incelenmesi, bilimsel yöntem sorunlarına rağmen, biraz da koşulların dayatmasıyla, nispeten daha kolay başarılabildi ve kendisine akademide yer bulabildi. Topluluk yaşantısında psikolojik boyutun varlığı ve önemi herkes tarafından kabul ediliyor ama bu boyutun civamsı niteliği, onu gözlerden kolayca kaçırabiliyor hatta çoğu zaman görülmesini bile zorlaştırıyor. İnsanın grup-varlığıyla ilgilenen bilimlerde ve insanın grup yaşantısının ortaya çıkardığı akademik disiplinlerde birçok verimli bilgiler üretilmesine rağmen ne yazık ki aynı verimli üretim topluluk psikolojisi için de geçerli değildir. Toplumların ve liderlerin, toplum-lider etkileşiminin, toplumların birbirlerine karşı davranışlarının psikolojisi ve psikopatolojisi, bugüne kadar bırakın tüketici biçimde ele alınmayı kavramsal çerçeveye bile oturtulamadı. Psikoloji ve psikopatolojiyle doğrudan ilgilenenler, bu eksikliğin farkındalar. Bu eksikliklerini başına “sosyal”, “politik” gibi sıfatlar getirdikleri bazı alt-dallar icat ederek kapatmaya çalışsalar da beşeri bilimlerdeki yöntem tartışmalarının getirdiği kısıtlılıklar ve sıkıştırmalar nedeniyle fazlaca bir yol alamıyorlar. Üretilen bilgiler ya ölçülebilir, ampirik bilgi kaygısıyla çok yüzeysel kalıyor ya da akademik bir unvanın arkasına gizlenerek alabildiğine öznel, doğruluğu kendinden menkul görüşlerden ibaret kalıyor. Bizim de son zamanlarda Türklerin davranışlarının tarihsel kökenlerini araştırmak için (Göka 2006) dikkatimizi üzerinde yoğunlaştırdığımız ‘tarihsel psikoloji’ alanı ise henüz emekleme safhasında bulunuyor.

Günümüzde sosyal psikoloji ve politik psikoloji, toplumun ruhsal durumunu ve rahatsızlıklarını anlamayı amaç bile edin(e)meyen çok farklı bir bilim nesnesi ve yöntem bilgisiyle (methodology) çalışıyor. Psikiyatri ise, her ne kadar, ruhsal hastalıkların nedenleri ve tedavileriyle ilgili olarak insanın toplumsallığını hesaba katan teorilere, ‘sosyal psikiyatri’ diye anılan bir bakış açısına sahipse de bireye (tek bir insana) ve onun hastalıklarına odaklanmış durumda. Psikiyatrinin bu eksikliği, kendisini en açık biçimde ruhsal rahatsızlıkların tedavilerinde “aile” ve “grup psikoterapileri” gibi modalitelere yer verilirken etiyolojilerinde (oluş şekilleri) bozuk grup davranışları üzerinde hemen hiç durulmayışında gösteriyor. Aynı şekilde ‘şiddet’, ‘savaş’, ‘ihtilaf’, ‘çatışma’ gibi gruplar arası alanın temel konularında psikolojik ve psikopatolojik etkenin kendisini açıkça belli ettiği durumlarda bile, “çatışma çözümü” gibi adlar altında bilgi üretimi yapılmasına rağmen psikolojik ve psikiyatrik bilgiden yeterince ve uygun biçimde yararlanılmıyor. Dolayısıyla “toplumsal ruhsallık” adını verebileceğimiz alan, hem tüm beşeri bilimlerin nesnesi durumundadır hem de henüz herhangi bir bilimin nesnesi olamamıştır. Ruh sağlığı profesyonellerine dost sohbetlerinde, medyada en sık “bugünlerde toplumun ruh sağlığının bozulup bozulmadığının ya da ne durumda ne olduğunun” sorulup durmasının, onların da cevap olarak kem kümle yetinmelerinin nedeni, işte bu eksikliktir.

Elbette bilimsel bilgi alanında henüz meşru bir yer bulunmadı diye insanın grup davranışıyla ilgili bilgi gereksinimi askıya alınmış değil. Birçok bilimci ve düşünür adeta bu eksikliği gidermek istercesine insanın grup davranışı hakkında bilgi üretmeye çalışıyor. Özellikle siyaset ve uluslararası ilişkiler gibi alanlarda grup davranışına ilişkin bilgiye duyulan açlık, “etnik kimlik çatışmaları” ve “terörizm” gibi ruhsallığın ve ruhsal rahatsızlıkların mutlaka işin içinde olduğunun hissedildiği durumlarda had safhaya ulaşıyor; hiç de böyle bir uzmanlık alanı olmadığı halde, kimi ruh sağlığı profesyonellerinin bu alanlarda “danışman” olarak görevlendirilmelerine neden oluyor. Siyaset ve uluslararası ilişkiler gibi insanın (büyük) grup davranışıyla ilgili alanlarda çalışan veya bu alanlara ilgi duyan ruh sağlığı profesyonelleri, deneyimlerini derme çatma teorik çatılar altında bir araya getiriyorlar ve ortaya çok verinin ama az bilginin yer aldığı bilim mi edebi deneme mi olduğu pek belli olmayan “hoş” kitaplar ve makaleler çıkıyor. İnsanın grup-varlığı, toplumların ve liderlerin, toplum-lider etkileşiminin, toplumların birbirlerine karşı davranışlarının psikolojisi ve psikopatolojisi bilimsel olarak anlaşılamazsa eğer, toplumun ruhsal durumu ve ruhsal sağlığı hakkında kerameti kendinden menkul bilgi üretimi sürdürülmeye devam edeceğini söylemek mümkün.

İnsanın grup-varlığının bilimsel olarak ele alınmasının sağlanabilmesi için tüm bu ilgi alanlarında elbirliğiyle çalışmalar yapılması ve toplulukların psikolojik yapıları üzerinde daha fazla odaklanılması gerekiyor. Bu konuda psikolojiye ve psikiyatriye düşen oldukça fazla görev var. Özellikle psikiyatri, insanın grup davranışıyla ilgili olarak grup psikoterapileri alanı gibi, bir asra yakın zamandır bilgi üreten özel bir uygulama alanına ve psikanalizden üretilen bilgiyi içerebilecek bir bünyeye sahiptir. Toplulukların kendi içlerinde ve birbirlerine karşı uyguladıkları, çoğu kez binlerce insanın kaybıyla giden sert tutumlar, inanılmaz düşmanlıklar üreten şiddet davranışları, dinsel ve etnik fanatizmler, sıradan bir psikolojinin değil hastalıklı ruhsal bünyelerin ürünü olmalılar. Bu nedenle sosyal ve politik psikolojinin yöntem sorunlarını aşarak daha verimli bilgi üretimine kavuşmasının yanı sıra psikiyatrinin içinde insanın grup davranışı, grup psikopatolojileri ve gruplar arası ilişkiler üzerinde özelleşmiş yeni bir alt-dala gereksinim varmış gibi görünüyor.

Stratejik araştırmaya ve düşünceye, psikolojik ve psikiyatrik bilginin katılması ve katkı yapması gerektiği üzerinde herkesin hemfikir olmasına rağmen, tüm dünyada ve ülkemizde görünen durum, yukarıda anlattığımız gibidir. İhtiyacın ne olduğunun herkes farkında ama ihtiyacın nasıl karşılanacağı konusunda adeta her kafadan bir ses çıkıyor. Bu toz duman arasında bir yol bulunmaya çalışılıyor. Ülkemizde de başta Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) olmak üzere, stratejik araştırma merkezlerinin ve üniversitelerimizin stratejik düşünceye psikolojik ve psikiyatrik bilginin dahil edilebilmesi için birçok girişimi oluyor. Dünyanın önde gelen psikanalisti Prof. Dr. Vamık Volkan’ın (1999, 2005) ve onun çalışma arkadaşı Prof. Dr. Abdülkadir Özbek’in, Ercan Çitlioğlu yönetimindeki Bahçeşehir Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin bu konudaki çabaları özellikle vurgulanmalıdır.

ASAM kuruluşundan beri konunun önemini anlamış, stratejik değerlendirmelerinde her zaman psikolojik boyuta yer vermiş, psikoloji alanında uzmanlar yetiştirmeye gayret etmiş, başta Ermeni sorunu, etnik kimlik sorunları ve terörizm olmak üzere birçok uluslararası sorunun psikolojisiyle ilgili değerli bilgiler üretmiştir. Asam Yayınları arasından çıkan “Uluslararası İlişkilerin Psikolojisi” kitabı (Göka, Kuşçu 2002), bu açıdan özellikle önemlidir. Çünkü bu kitapta uluslararası ilişkilerin hep gözlerden kaçmış psikolojik boyutu hakkında tüm dünyada ortaya konan akademik çabayla ilgili genel bir bilgi sunulmaya çalışılmaktadır. Bu amaçla dış politika analizinden, ulusal kimliğin içsel ve dışsal belirleyenlerine, sosyal psikoloji ve politik psikolojide bugüne kadar uluslararası ilişkiler alanında yapılmış çalışmalardan çatışma çözümü için geliştirilmiş tekniklere, barış psikolojisinden, bağımlılığın, savaşın ve terörün psikopatolojik boyutlarına kadar birçok konuda örnek makaleler bir araya getirilmiştir. Ülkemizde psikolojik ve psikiyatrik bilginin strateji alanına katılabilmesi için bu aşamada, tam da, spekülasyondan uzak, temel, bilimsel bilgiyi stratejik araştırma yapanların ve öğrencilerin bilgisine sunan bu tür derlemelere ve değerlendirmelere ihtiyaç vardır.

Kaynaklar

Göka E, Topçuoğlu A, Aktay Y. 1996. Önce Söz Vardı. Vadi, Ankara.

Göka E. 2006. Türk Grup Davranışı. Aşina Kitaplar, Ankara.

Göka E. 2007. İnsan Kısım Kısım: Topluluklar, Kimlikler, Zihniyetler. Aşina Kitaplar, Ankara.

Göka E, Kuşçu I. 2002. Uluslar arası İlişkilerin Psikolojisi. ASAM Yayınları, Ankara.

Volkan V.D. 1999. Kanbağı: Etnik Gururdan Etnik Teröre. Bağlam, İstanbul.

Volkan V.D. 2005. Körü Körüne İnanç: Kriz Dönemlerinde Geniş Gruplar ve Liderleri, OkuyanUs, İstanbul.


Doç. Dr. Erol Göka Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Psikiyatri Klinik Şefi

ASAM Yönetim Kurulu Üyesi

Bu yazı toplam 4961 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Erol Göka Arşivi