Sosyal sorumluluk bilinci
Sosyal sorumluluk projesi sözünü giderek sık duyar olduk. Toplumu aydınlatmaya, bir konuda eğitmeye, daha iyi bir dünya için eğitim, kültür, ekonomi ve çevresel gelişimleri desteklemeye yönelik tüm çalışmalara 'sosyal sorumluluk' denilebilir. "Sosyal sorumluluk, kime ait bir sorumluluktur?" sorusuna yanıt vermek gerekir. Bu sorumluluk, tüm topluma ve yönetime aittir. Yani bir markayı kalkındırmak ya da tanıtmak değil, bir sosyal soruna yarar sağlamak amacı taşımalıdır. Kurumların, özellikle de özel sektörün sosyal sorumluluk çalışmalarının artması, bazı kavram karmaşalarına neden olmaktadır. Özel sektörün diğer faaliyet alanları arasında olan reklam ve sponsorluk yapma gibi etkinlikler, sosyal sorumluluk kampanyalarıyla karıştırılmaktadır. Bazı firmalar ya da onları temsil eden tanıtım şirketleri, yapmak istedikleri marka tanıtım çalışmalarına ısrarla sosyal sorumluluk projesi adı vermeye çalışmaktadır. Niye bu konudan bahsediyorum? Öncelikle tüm bu kargaşaya karşın, markanın hiç adının geçmediği ya da çok geride kaldığı önemli sosyal sorumluluk projeleri yapılmakta ve sayıları gittikçe artmaktadır. Bu çok sevindirici bir gelişmedir. Sosyal sorumluluk, sadece özel şirketlere ait değildir. Devlet kurumlarının ve sivil toplum örgütlerinin bu konuda yükümlülükleri ve çalışmaları olmalıdır. Sevindirici diğer bir gelişme, kurumların bu konularda yaptığı işbirliğidir. En son izlediğim Milli Eğitim Bakanlığı ve Turkcell'in sürdürdüğü Gönül Köprüsü Projesi de bu kapsama giriyor. İzlediğim televizyon çekimlerinde çocukların yüzleri, çocukların sevincini, ilgisini ve en önemlisi ülkenin farklı yerlerini, farklı insanlarını tanımanın zevkini yansıtıyor. Belki de çoğunuz bu sosyal sorumluluk projesinin yaratıcılarını ve destekleyicilerini tanımıyorsunuz. Önemli olan da bu. Aklımızda kalanın sadece mutlu çocuklar olması... Yine izliyorsunuzdur, bazı hastalıklar konusunda yayınlanan kısa filmler var. Çok kısa ama tanıtıcı, uyarıcı filmler. Lenfoma, belki yakalananlar ve yakınları dışında kimsenin bilmediği bir hastalıktı. Şimdi birçok kişinin fikri var. Benzer şekilde daha önce de yazmıştım, şizofreni hakkında da bir tanıtım filmi yapılmıştı. Her ne kadar basında çok yer alamasalar, genellikle az izlenilen saatlerde zorunluluktan yayınlansalar da damlaya damlaya göl olabiliyor.
İTO VE ŞİDDET
İstanbul Ticaret Odası (İTO) bir araştırma yaptırmış. Sanırım bunu sosyal sorumluluk projesi olarak yaptırdılar. Sonuçlara baktığımda gözlerime inanamadım. Yöntemi yazıldığı kadarıyla bilimsel olarak çok tartışma yaratacak bir araştırma. En azından çok net bildiğim bir gerçek var. İstanbul ilinde sokak çocuklarında madde kullanan yüzde 10-15, suça sürüklenen ise yüzde 2'dir. Oysa araştırma sonuçlarında madde kullanmaya "Neredeyse hepsi," denmiş. Yüzde 86'sının da suça karıştığı açıklanmış. Göç, ekonomik sorunlar, eğitim eksikliği sonucunda birçok sorunun tüm dünyada arttığı biliniyor. İşlenen suç sayısı, dağılımı, ne kadarının şikâyet edilmediği de... Uzun süredir sokak çocukları için en iyi çalışmalardan birinin yapıldığı ve göçe rağmen sayının denetlendiği de anlaşılıyor. Bu çalışmanın büyük rakamları manşete çekildi ve birçok kişide korku yarattı. Oysa İTO gibi bir kuruluşun sosyal sorumluluğu, yeni ve tartışılır rakamlar ortaya çıkarmak değil, çözümler yaratmaktır. Devletin merkezlerde topladığı, baktığı, tedavi ettiği 2 bin 500 çocuğa iş eğitimi ve iş bulmak gibi... Ekonomik çaresizlik ve eğitimsizlik nedeniyle aile içi şiddete karşı çıkamayan kadınlara barınak ve ekonomik güç sağlamak gibi... Bilineni keşfetmek, yöntem nedeni ile yanlış sonuçlara ulaşmak için harcananlar daha olumlu yönlenebilirdi. Hepimizin sosyal sorumluluk kavramını yeniden öğrenmesi, bilgilerimizi ve yapabileceklerimizi gözden geçirmesi gerekiyor. En önemlisi de sosyal sorumluluğun bizim, kurumumuzun, markamızın, şirketimizin değil, gerekli olan alanlar adına yapılmasının şart olduğunu öğrenmek olmalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.