Dr. Recai Yahyaoğlu

Dr. Recai Yahyaoğlu

Sel Felaketi Ve Yağmacılık Hastalığı

Sel Felaketi Ve Yağmacılık Hastalığı

Bir soru sorarak yazıma başlamak istiyorum.Hırsızlık mı yoksa yağmacılık mı daha ciddi bir suçtur? Bu soruya pek çok vicdan sahibi insanın vereceği cevabı şimdiden biliyorum.Sorunun cevabına geçmeden önce sizin de bir süre düşünmenizi rica edeceğim.Zira konuyla ilgili düşünmeye başladıkça ve zihnimizde her ikisi arasındaki farklara yoğunlaştıkça rahatsız olmamak mümkün değil…

Kuşkusuz bu soruya çoğumuz tarafından verilen, hırsızlığa göre yağmacılığın daha ağır bir suç olduğu cevabı olacaktır…Fakat bu soru şimdiye kadar pek çoğumuzun aklına bile gelmemiştir…İtiraf etmeliyim ki benim de aklıma gelmemişti…Trakya ve İstanbul’u etkileyen sel felaketinden sonra yaşanılanlara bakıldığında olayın hepimiz için ne kadar hazin sonuçları ortaya çıkardığını görmek mümkündür.

Bu sonuçlar üzerinden meseleye bakıldığında herkesin ve her kurumun yapması gereken ciddi çalışmalar olduğu görülmektedir.Bunlar içinde merkezi hükümetin yapması gerekenler vardır.Özellikle yerel yönetimler olan belediyelerin yapacakları çalışmalar fevkalade önemlidir.Ülkemizin bir kez daha böyle ciddi bir sel felaketine maruz kalmaması için ne yapılaması gerekiyorsa mutlaka yapılmalıdır. Bu konularda yapılacak çalışmaların koordinasyonla birlikte tek bir kurum tarafından üstlenilmesi gerekir. Zira ülkemizde pek çok alanda olduğu gibi bu konularda da bir yetki karmaşası dikkatlerden kaçmamaktadır.

Derelerin ıslah edilmelerinden bahsedilirken aslında bunun çok da zor olmadığı açıktır. Ülkemiz özellikle İstanbul sel felaketine karşı tecrübelidir.Buna rağmen hala yeteri kadar ders alamadığımız yaşadığımız zarara bakıldığında açıkça ortaya çıkmaktadır. Oysa ki geçmiş yıllarda yaşadığımız zararlardan tecrübe edip şehrin tüm sorunlu dere yatakları yeni baştan revize edilip taşkınlara karşı önlemler alınsaydı şimdi içine düştüğümüz bu durumla karşılaşmazdık.

Bu sorunu tamamen ortadan kaldırmak için; kararlı olmak ve bunu iç politik çatışmaya dönüştürmeden memleket meselesi görüp sonuç alıcı adımları atmak yeterli olacaktır. Zira dere yataklarındaki evler yıkıldığında sorun çözülmektedir. Bunun yanında dere yataklarında bulunan köprü geçişlerinde, akışın önünde bulunabilecek tüm engellemeler ortadan kaldırıldığında sorun çözülmektedir. Bunun örneği Eyüp Alibeyköy’de yakın zamanda yaşanmıştır.Yıllardır kronikleşmiş olan sorun yapılan çalışmalarla tamamen ortadan kaldırılmıştır.

Maddi kayıpların telafi edilmesi her zaman mümkündür. Böylesi zor zamanlarda farklı sorunlarda ortaya çıkmaktadır. Yağmacılık hastalığı gibi…Derelerin ıslahı tamam da fakat insanlarımızın bu süreçte ıslahı nasıl mümkün olacaktır? Bu insan kalitesiyle dünyaya kendimizi nasıl anlatacağız? Doğal afette en dikkat çekici sorular bunlardır aslında….Ajanslar bu yağmalamayı tüm dünyaya duyurmuşlardır…Ülkemizin asıl birinci sorunu toplumun ıslah edilmesi gibi görünmektedir. Çünkü yağmalamanın bu denli pervasızca, gazetecilerin, televizyon habercilerinin gözlerinin önünde yapılıyor olması ülkemiz insanlarının geldiği durumu çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır.Bunu ekonomik krizle, işsizlikle açıklayamayız.Burada yaşanan, acil çözüm bekleyen vicdani ve ahlaki bir krizdir.Dünyanın çivisinin çıktığı böyle bir dönemde bunu fazla görmemek, önemsemek, olayın bu boyutunu es geçmeye çalışmak sorumluluk sahiplerine yakışmaz.

Yağmalama hastalığı; hırsızlığa göre çok daha adice yapılan bir suç ve yapanı/yapılanı aşağılayıcı bir ruh halidir. Suçunda şereflisi olabilir…Fakat buradaki suç; ancak aşağılık ruhların mazur görebileceği şerefsizce yapılan bir suçtur. Bu bir insanın malını çalmaktan çok daha beterdir.Ağlayanın malının gülene hayır getirmeyeceği gerçeğinden bihaber rezil insanların pervasızca yapabilecekleri bir eylemdir…Yağmalamayı yapan insan aynı zamanda her türlü caniliği yapabilecek bir insan demektir. Bunlardaki ruh hali; başkalarının üzüntüsünden ve mağduriyetinden beslenir ki çok ciddi ve tedavisi zor olan bir hastalıktır.

Yakın zaman içinde parlamentoda yağmacıların suçu yasalarla yeniden belirlenmeli ve ciddi ağır suçlarla cezalandırılmaları sağlanmalıdır.Böylelikle depremlerde, savaşlarda, kazalarda insanlara faydalı olmak yerine onların mağduriyetinden nemalanmak hastalığına biraz da olsa bu cezalarla caydırıcı önlem almış olabiliriz.İğrenç insanlar kaza geçirmiş kadının kolunu keserek bileziklerini çalmaya çalışmazlar…Veya deprem sırasında evlere girerek soygun yapanlar korkarlarda kendilerine belki bir çeki düzen verirler…Yada kaza yapmış bir insanın, ambulansa sedyeyle taşınması sırasında kameralar kayıt yaparken cep telefonu cebinden aşırılmaya çalışılmaz…

Hırsızlık; o an mağdur durumda olan insana karşı yapılan bir eylem değildir. Hırsızlıkta; insanın zaafından, dikkatsizliğinden yararlanma çabası vardır.Çaresizliğinden ve mağdur olmasından yararlanmaya yönelik bir durum söz konusu değildir.Hırsızlık birincil bir eylem, yağmacılık ikincil bir eylemdir.Çünkü yağmalanan şey her ne ise yağmalanmadan önce ciddi bir mağduriyet yaşamış ortalığa saçılmıştır.Bunun ardından yağmalanma gelir…Yağmalama eyleminde; insanın elinde olmayan nedenlerden dolayı(sel felaketi, deprem felaketi, kaza yada yaralanma gibi durumlar) içine düşmüş olduğu çaresizlik ve ciddi bir mağduriyet vardır.

Bir insanın veya şirketin doğal afetlere bağlı olarak etrafa saçılan mallarını onların izni ve haberi olmaksızın gasp edenlerin yaptıkları eylem; hırsızlığa göre çok daha şerefsizce ve alçakça bir eylem olup bunun savunulacak yada önemsiz görülecek hiçbir yanı yoktur.Bu durum insanın mazlumluğundan yararlanma anlamını taşır ki bu bir bakıma yere düşmüş bir insanın tekmelenmesidir.Yada hasta insanın yatağında zehirlenmeye çalışılmasıdır.Olaya bu açılardan bakıldığında yağmalamanın çok ciddi bir ruh hastalığı olduğunu söylemek mümkündür.Ne yazık ki bu hastaların hiç birisinin hastalıklarından haberleri bile yoktur…

Allah aşkına eskiden biz böyle bir millet miydik? İçimizden mağdur duruma düşenlerin sorunlarını kendi sorunumuz bilir onlara yardımcı olurduk…Yakını ölenlerimizin dertleriyle hem hal olur onların aylar boyunca evlerinde yemek yapmalarına fırsat vermez, ihtiyaçlarının görülmesini sağlardık. Felakete maruz kalanın malını yağmalamak şöyle dursun onların kayıpları yakın çevreleri ve bölgesinde yaşayan insanlar tarafından telafi edilir ve yaralarının sarılması sağlanırdı. Nereden nereye gelmişiz de haberimiz yok…Bu caniler değerlendirilmeden sadece dere ıslahından bahsedilmesi komiktir…Evet dere yatakları ıslah edilmelidir ama onlardan çok daha önemli olan insanlarımızın ıslah edilmeleri konusudur…

Televizyon ekranlarında yağmacılığı seyrederken vicdan sahibi olanların kahrolup derin düşüncelere dalmış olması gerekirdi…Kendinizi bir yoklayın bakalım…Yoksa acaba size de bu yağmacılık doğal mı geldi…Eğer öyleyse lütfen kendinizi test ediniz…Bu görüntüler vicdanınızı rahatsız etmediyse, onları öylesine seyredip üzülmediyseniz sizin de artık bozulma sürecine girdiğiniz ve ruh halinizin iyice örselenmeye başladığı söylenebilir…Çok ama çok yazık…

Ne yazık ki kendimizi iyice muhasebeden geçirmemiz gereken günlerden geçiyoruz…Ne idik, ne olduk ve böyle gidersek ne olacağız?

Bu yazı toplam 4855 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Dr. Recai Yahyaoğlu Arşivi

YDS-2

26 Haziran 2013 Çarşamba 00:00