Sanatçıyı ‘SAY’dıran İcrasıdır
Sanat ve sanatçıdan beklediğimiz, insani duyguları yüceltmesidir. Sanatçı bu mantıktan uzaklaşırsa hem sanata hem de kendisini takip eden topluluğa zarar vermeye başlar.
Fazıl Say Twitter’da ‘Orhan Gencebay 3. sınıf müzisyen, Müslüm Gürses bir müzisyenin kılcal damarı olamaz, Sezen Aksu bir kompozisyon bölümü öğrencisinin ilk bilgisine sahip’ sözleriyle gündeme yine bomba gibi düştü. Gönül isterdi ki Fazıl Say verdiği bir konser veya bir besteyle gündeme gelsin, ama son zamanlarda bunu görmek mümkün olmuyor. Say’ın bu yorumu,
içeriği bir tarafa bırakalım üslup açısından son derece etik dışı. Böyle bir konuda fikir beyanının bu şekilde olmaması gerekirdi. Bu üslup kavga ve kaostan başka hiçbir şeye hizmet etmez. Nitekim sakinliğiyle tanınan Orhan Gencebay suskunluğunu bozup “Bu sözleri söyleyen kişi hastadır, komplekslidir” şeklinde cevap verdi. Aslında bu tartışmalar Türk toplumunun çözülmesi gereken bir müzik sorununun olduğuna, bu konuda daha çok düşünülmesi ve daha çok politika üretilmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Bunlar bir psikiyatr ve bir müzisyen olarak beni “Acaba bunlar geçmişin çarpık müzik politikalarının bir sonucu mudur? Çağdaşlık algısında müzik nerededir? Neden biz bu duruma geldik? Neler yapmalıyız” sorularının cevabını aramaya yöneltti.
Batı müziği dayatması oldu mu
Bunu cumhuriyetin ilk yıllarında Klasik Türk Musikisi aleyhine yürütülen politikalardan anlamak mümkün. Ancak klasik Batı müziği dinleyerek gerçek bir ‘çağdaş’, ‘laik’ ve ‘cumhuriyetçi’ olunacağı fikri ilk defa bu yıllarda empoze edilmeye çalışılmış. Bu fikir o kadar işlenmiş ki bir başka klasik olan Türk Musikisi dinlemenin kişiyi zihnen ve fikren geri bırakacağı paralojisi yayılmaya başlamış. Bu yüzden 1926’dan sonra Türk Musikisi okul müfredatından çıkarılmış, 1934-1936 yılları arasında Türk Müziği radyolardan yasaklanmış. Türk Müziği yasaklanmış yasaklanmasına da halk boşluğu maalesef Batı müziğiyle doldurmamış. Arap ve Hint müzikleri ve bunların popüler formu olan arabesk müziği talep edilir hale gelmiş. Yani evdeki hesap çarşıya uymamış. Burada bir parantez açmak istiyorum. Batı müziğini bir ideolojiyik zemin üzerinde kullanan bir zümre olmuştur. Ben taassuptan uzak, sadece sanatını icra eden ve musikimize büyük hizmetleri dokunan değerli klasik Batı müziği sanatkarlarını her zaman için bunun dışında tutuyorum. İşte bu zümrenin arabeske ve arabeskvari popa kızgınlığı biraz da buradan gelmektedir. Ancak ne gariptir ki bu tür müzikleri hortlatanlar da bu müzik politikaları olmuştur. Sonuçta zarar gören hem klasik Batı müziği hem de klasik Türk müziği olmuştur. Saadettin Kaynak gibi büyük bestekârların ilhamıyla Türk Müziğine yeniden bir teveccüh olur gibi olsa da eski müzikal anlayış tamamıyla tarihe karışmıştır. Müzik çevrelerinin kısır tartışmaları, müzikal ayrımcılık ve bunun doğurduğu marjinalleşme yüzünden günümüze kadar henüz bize has yeni bir müzik anlayışı maalesef geliştirilememiştir.
Klasik müzik dinlemek üstünlük müdür
Bir bireyin klasik Batı müziğini severek ve idrak ederek dinlemesi tabi ki onun sanat anlayışının iyi bir noktada olduğuna işarettir. Keşke herkes bu durumda olabilse. Ama bu mümkün değildir. Dolayısıyla Batı müziğini dinlemeyen bir insanın sanatsal ve müzikal anlayışının gelişemeyeceğini düşünmek de mümkün değildir. Fazıl Say’ın bu fikri savunduğunu sanmıyorum, ama klasik olmayanları dışladığı ve onlara büyük bir öfke duyduğu kesin. Bu öfkeyi ben de bir müzisyen olarak anlayabiliyorum. Çünkü arabesk ve pop piyasasına hizmet edenler bir ara ölçüyü fena halde kaçırdılar. Bırakın klasiğe kendi yaptıkları müziğe bile ihanet ettiler. Bunun bedelini de tükenerek ödediler. Evet, bu konuda iptizale düşmek ve para için müzik üretmek yanlıştı, ama bunda bu insanları dışlayarak daha da arsızlaştıran klasikçilerin hiç mi suçu yok? Maksat üzüm yemekse bu bağcıyı dövmeden de olur. Amaç toplumun müzikal seviyesini yükseltmekse bunu arabeskçisi, popçusu, rockçısı olmadan yapamazsınız. Konsensus kucaklayarak, kale alarak ve dinleyerek olur. Dışlayarak ve hakaret ederek değil.
Sanatçı idealist mi süblimist mi olmalı
Sanat iyiyi ve güzeli yakalamada bir araçtır. Amaç olursa objektivitesini yitirmeye ve soyutluktan uzaklaşmaya başlar. Soyut bir kavramı somutlaştırdığınızda onun doğasını bozmuş olursunuz. Sanattan ve sanatçıdan beklediğimiz insani duygularımızı süblime etmesi yani yüceleştirmesidir. Eğer sanatçı bu süblimist mantıktan uzaklaşır ve idealist olursa sanata da kendisini takip eden topluluğa da zarar vermeye başlar. Artık tepkileri müzikal olarak algılanamayan Fazıl Say, bu konuyu dikkatlice düşünmeli. Daha cevap bekleyen “Nasıl bir müzik anlayışı tesis edilmeli? Hangi müzik insanı çağdaş yapar? Ortak bir müzik anlayışı geliştirebilir miyiz? Klasik olan her şey iyi, arabesk ve popüler olan her şey kötü mü?” gibi birçok soru var. Cevabı hep birlikte aramak zorundayız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.