Selda Çağlar

Selda Çağlar

Özürlülerin eğitim hakkı

Özürlülerin eğitim hakkı

Milli Eğitim'in 'Rehberlik Araştırma Merkezleri ve Özel Eğitim Giderlerinin Karşılanması' konulu genelgesi yazım ve hukuk tekniği açısından usul hatalarının yanı sıra, içerik açısından da uluslararası insan hakları genel ilkeleri ve iç hukuktaki özürlü hakları yasa ve yönetmelikleriyle çelişkiler içeriyor

Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü'nün
'Rehberlik Araştırma Merkezleri ve Özel Eğitim Giderlerinin Karşılanması' konulu genelgesi, 1 Ocak 2008 tarihinde yürürlüğe girecek. Aşağıda hukuki açıdan değerlendirdiğimiz Genelge, özürlü çocuk ve gençlerin eğitim haklarına resmi bakışı sunması açısından da son derece önemlidir.
2007/85 sayılı genelge özet olarak; özel eğitim kurumlarında(resmi/özel) kaynaştırma eğitimi alan gruplar ile çoklu(birden fazla) özre sahip olanlar dışındaki özürlülerin özel, özel eğitim ve rehabilitasyon kurumlarından alacakları destek eğitiminin M.E.B. tarafından finanse edilmeyeceği, özürlü öğrencilerin grup ya da bireysel eğitimleri için gerekli tedbirlerin, eğitim gördükleri resmi ya da özel, özel eğitim kurumları bünyesinde alınacağına ilişkindir. Genelgenin 5. paragrafında, birden fazla özre sahip olup, eğitim gördükleri resmi okulda diğer özür/özürleri ile ilgili eğitim alamayan özürlü bireylerin, bu özür/özürleri için uygun olan özel, özel eğitim kurumlarından alacakları destek eğitiminin, en fazla altı seanslık kısmının giderinin bakanlık tarafından karşılanacağına yer verilmiştir.
Genelge; yazım ve hukuk tekniği açısından usul hatalarının yanı sıra, içerik açısından da uluslararası insan hakları genel ilkeleri ve iç hukuktaki özürlü hakları yasa ve yönetmelikleriyle çelişkiler içermektedir. Genelge'nin 4. paragrafında 'Kaynaştırma eğitimine devam eden özürlü çocuklara' cümlesinin devamında devlet okullarında verilen kaynaştırma eğitimden söz edilmektedir. Ancak, özel sektör kurumları tarafından işletilen ilk öğretim okulları bünyesinde yer alan kaynaştırma eğitiminden yararlanan çocukların, bu koşulları taşısalar dahi, özel, özel eğitim kurumlarından destek eğitimi ve rehabilitasyon hizmeti alıp alamayacakları açık değildir. Bu olanaktan, yalnızca devlet okullarında kaynaştırma eğitimi alanlar yararlanacaksa, aynı yasalar ve sistem içinde eğitim alanlar arasında ayrımcılık yaratılmış olacaktır. Yok eğer, sözü edilmek istenen, kaynaştırma kapsamında eğitim gören tüm özürlü çocukların gerekli koşulları taşıması halinde özel, özel eğitim kurumlarından alacakları bireysel ek eğitim hizmetinin karşılığının devlet tarafından ödeneceği ise, bu durum diğer özürlü çocuklar aleyhine ayrımcılık doğuracaktır. 5. paragrafta "Yerleşim yerinde resmi veya özel eğitim okuluna devam eden özürlü öğrencilerin bireysel veya grup eğitimi için her türlü tedbir okul bünyesinde alınacaktır..." ifadesini takip eden cümleden, özel eğitim veren resmi ve özel okulların kastedildiği düşünülmekle birlikte, yukarıdaki ifade net değildir. Çünkü resmi (devlet) okullar deyimi; genel eğitim (ilköğretim, ortaöğretim, yükseköğretim) sistemi içindeki okulları olduğu kadar, özel eğitim veren kurumları da kapsamına alır. Bu durumda ilköğretim okulları içinde özel öğretim sınıflarında eğitim gören çocuklar ile devletin özel eğitim-öğretim okullarında eğitim görenlerin destek eğitim ihtiyaçlarının karşılanması konusuna farklı bakılmış olacağı düşünülebilecektir ki, bunu hukuki bir mantığa dayandırmak çok güçtür. 'Birden çok özrü olma', ilgili yasal metinlerde geçen 'birden fazla yetersizliğe sahip olma' ile aynı anlama geliyorsa, bunun da daha açık bir dille ifade edilmesi gerekirdi. Böylece aileler ve ilgililer, referans verilen yasal belgelere ulaşarak ilgili sınıflama ve ayrımları öğrenme ve değerlendirme olanağına sahip olabileceklerdir.
Genelge, içerik açısından değerlendirildiğinde şu saptamalar yapılabilir:

Genelgenin başlangıcında 5378 sayılı Özürlüler Yasası'na atıfla, 'özürlü çocukların eğitim giderlerinin Milli Eğitim Bakanlığı'nca karşılanmasıyla ilgili uygulamalarda yaşanan sorunların giderilmesi', genelgenin hedeflerinden biri olarak sayılmıştır. İfade edilmek istenen sorunlardan biri, özel-özel eğitim kurumlarında kurum ve aile işbirliği ile ya da sadece kurumun 'hakkın kötüye kullanılması' şeklindeki uygulamaları(basından öğrenildiği kadarıyla) ise devlet kurumunun ihlalleri önleme ve giderme yetkisi çerçevesinde sorunların ortadan kaldırılması mümkündür. Münferit kötüye kullanımların önünü kesmek için bu tür kurumlardan yararlanan özürlü sayısında indirime gitmek, devlet kurumunun rasyonel bir tercihi olamaz. Devlet, etkili denetim mekanizmalarını da harekete geçirerek, Özürlüler Yasası'yla edilmek istenen amaca ulaşılmasını sağlayacak politikaları yürürlüğe koymakla yükümlüdür. Genelgede dile getirilmeyen diğer sorun, Milli Eğitim Bakanlığı'nın üstlendiği bu mali yükün kendisine ağır gelmesi olabilir. Ancak, sosyal bir devletin, yetkisi altında yaşayan tüm bireyleri eşit ve ayrımsız olarak eğitim hakkından yararlandırması gerekmektedir. Bu, elbette bir maliyet getirecektir. Fakat, yıllardır ülkede her hak yönünden ihmal edilmiş bir grup olan özürlülere devlet tarafından verilmesi vaat edilen finansal desteğin fazla görülmemesi ve eğitime erişebilirliklerini sağlamaya yönelik desteğin devamı gerekir. Bu nedenlerle, bakanlık, maliyet konusunda gerekli tedbirleri alırken, önemli bir sayı oluşturan yoksul ailelere mensup özürlü çocuk ve gençlerin eğitim ve gelişme haklarının elde edilmesini daraltan bir uygulamaya gitmemelidir.

Özürlü çocukların 'mağdur edilmemesi' ifadesi ise gerçekçi olmayan bir temenniden öteye gidemeyecektir. Çocukların ve içinde yaşadıkları aile çevresinin mağduriyetleri ancak bu çocuklara verilen eğitim hizmetlerinin kalitesi ve yoğunluğu ile giderilebilecektir.

Genelge, anayasal ve yasal düzeyde kabul edilen eğitim hakkı ve hukukun genel ilkeleriyle de uyumlu değildir. Anayasa'nın 42/7 maddesi, özel eğitime ihtiyacı olanların topluma yararlı olmasını sağlayacak tedbirleri alma konusunda devleti yükümlü kılar. Yine, ayrımcılık yasağı ve eşitliği düzenleyen 10. madde çerçevesinde bakıldığında genelge, henüz devletin özel eğitim okullarında yapılandırılmamış olan destek eğitimini almaları konusunda Özürlüler Yasası'yla sunulan fırsatı özürlü bireylerin çoğunun elinden alarak ayrımcılığa yol açmaktadır. Özürlü olmayan çocuk ve gençler için devlet okullarında etüt şeklinde ek çalışma süreleri sağlanarak, ücretsiz kurslar düzenlenerek gelişimleri normal eğitim süresi dışında da desteklenirken, özürlüler için yasalarda yer alsa da, eğitim gördükleri devlet okullarında fiilen destek eğitimi verilememektedir. Yapısal ve kurumsal sorunlarını çözememiş özel eğitim okullarında eğitim alan özürlüler ile normal eğitim sisteminde eğitilenler arasında ayrımcılığa yol açan bu uygulama, devletin özel eğitim okullarındaki eğitim kalitesini artırmadıkça giderilemeyecektir. Bunun yanı sıra, özürlü çocukların kendi arasında da ayrımcılık olacaktır. Tek bir özre sahip olmakla birlikte ağır özür grubunda yer alan çocukların, çoklu özre sahip olanlardan daha az destek eğitimine ihtiyacı olduğunu söylemek, her zaman mümkün değildir. Özürlüler Yasası'nın 1. maddesinde, "...özürlülerin diğer konular yanında eğitim, rehabilitasyon gibi konularda yaşanan sorunların çözümü yoluyla her bakımdan gelişmelerini ve önlerindeki engelleri kaldırmayı sağlayacak tedbirleri alarak topluma katılmalarını sağlamak..." amacından söz edilmiştir. Aynı yasanın 4. maddesinde, özürlüler aleyhine ayrımcılık yapılamayacağı, ayrımcılıkla mücadelenin özürlülere yönelik politikaların temel esasını teşkil edeceği belirtilmiştir. 10. maddesi, rehabilitasyon hizmetlerinin eşitlik temelinde verileceğini düzenlemektedir.
Haziran 2006 tarihli Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği'nde de sayılan özür grup ve derecelerinin tümü için destek eğitimi ve rehabilitasyonun gerekliliği vurgulanmıştır
Destek eğitimi ve rehabilitasyonun özürlülerin eğitim hakkının ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmesi, özürlü çocuk ve bireylerin bu hizmeti almalarını zorunlu kılmaktadır. Türkiye'de özel eğitim veren devlet okullarının sayısının yetersizliği, var olanlarda da eğitim materyali, öğretmen ve özel eğitimci ya da nitelikli diğer personel gibi eksikliklerle mücedele eden devlete ait özel eğitim kurumlarının yapılandırılması süreci tamamlanmadan, genelgenin yürürlüğe girmesi (sorunlarını bir çırpıda gidermesi beklenemeyeceği için) mağduriyetlere neden olacaktır.

Türkiye'nin onaylamış olduğu uluslararası insan hakları sözleşmelerinin de, politika belirleme sürecinde göz önüne alınması zorunludur. Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin özürlü çocukların haklarına özgü 23. maddesiyle, genel olarak eğitim hakkını düzenleyen maddesi ve 'çocuğun yüksek yararının gözetilmesi', 'özürlülüğün de içinde yer aldığı zeminlerde ayrımcılık yasağı', 'gelişme hakkı' gibi genel ilkeleri ifade eden hükümleri gereğince, taraf devletlerin olumlu eylem yükümlülükleri bulunmaktadır. Yine Birleşmiş Milletler (BM) Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi, doğrudan özürlülere yönelik olmamakla birlikte 13. ve 14. maddesinde eğitim hakkını oldukça geniş kapsamlı biçimde düzenlemiştir. Bu iki sözleşmenin denetim organları olan Çocuk Hakları Komitesi ile Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi, eğitim hakkıyla ilgili 'Genel Yorum' kararlarında, özürlüler ve diğer dezavantajlı grupların öncelikle gözetilmesi ve eşitliğin sağlanması için gerekli önlemlerin alınmasının bir devlet yükümlülüğü olduğunu belirtmişlerdir. UNICEF, UNESCO gibi BM örgütleri, 1990 yılından bu yana belli bir süreyle sınırlandırılmaksızın 'yaşam boyu eğitim' yoluyla herkesin gerekli temel eğitimi almasının sağlanmasını 'bir insan hakkı' olarak ifade etmişlerdir. Türkiye'nin imzaladığı, fakat henüz onaylamadığı 31 Mart 2007 tarihinde kabul edilen BM Özürlü Hakları Sözleşmesi ve sözleşmenin denetim mekanizmasını düzenleyen ek protokol, özürlü haklarını daha ciddi zeminlerde korumayı amaçlamaktadır.

Türkiye'nin 2001 yılında Anayasa'nın 90. maddesi çerçevesinde yaptığı değişiklik gereği, onaylanan insan hakları sözleşme hükümleriyle iç hukuktaki yasa hükümleri çatıştığında, uluslararası sözleşme hükümleri esas alınacak ve uygulanacaktır. Kaldı ki, genelge yasa niteliği taşıyan hukuksal bir belge olmadığı gibi, iş bu noktaya gelmeden, konuya özgü yönetmelik, yasa ve Anayasa'ya aykırılıkları nedeniyle dahi yürürlükten kaldırılması gerekmektedir.
Belirtilen nedenlerle genelgenin yürürlükten kaldırılması ya da sayılan olumsuzluklarının giderilerek ve devlet okullarında özürlü çocukların eğitim haklarını güçlendirecek yapısal ve kurumsal düzenlemelerin tamamlandıktan sonra yürürlüğe girmesi dileğiyle...

Selda Çağlar: Trakya Üniversitesi İ.İ.B.F. Hukuk Bilimleri Öğr. Gör.

Bu yazı toplam 10376 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selda Çağlar Arşivi