'Ne mutlu Türküm diyene' psikolojisi
İstanbul’un işgalden 86 ncı kurtuluşu günü kutlamalarında alışılmamış bir biçimde cami mahyalarına bazı sözler yazıldı. Bu sözlerden “Ne mutlu Türküm diyene” sözü ile birlikte milli birliği çağrıştırma amacıyla “önce vatan, ordumuza şükran borçluyuz” gibi sözler de yazılmıştı.
İki türlü duygu temelli bir adet kötülük temelli tavır ortaya çıktı
Birincisi Türk olmayan bu camiye giremez anlamına geldiğini hatta kabeye ne mutlu Arabım yazılsa oraya girmem diyen tepkiler. Bu mahya siyasidir ve ideolojiktir tek parti dönemi özlemciliğidir iddiaları.
İkinci tür duygu temelli tepkiler,
Türk olduğumuzu söylemekten rahatsız olamayız, Ne mutlu Türküm diyene sözü bu ülkede yaşayanların tek ülküde birleşmesini sağlayan sözdür. Bu ülküyü paylaşmayanlar bu vatanı terk etmelidirler. Türklüğümden gurur duyuyorum söylemleri idi.
Üçüncü tür kötülük temelli duruşlar ise,
“Toplumu kucaklamaya değil kurcalamaya çalışmalıyız. Anadolu’da barış olmamalı, aksi takdirde bizim varlık sebebimiz ortadan kalkar” duruşu idi.
Aslında bu barışıp uzlaşmaya çalışan insanları kavga ettirmeyi niyetlenen usta hilecinin hilesi idi. Oturmuş ne yaparım da bu insanlar kapışır diye fitne çıkarma üstadların duruşları idi.
Övünme ve öykünme ihtiyacı
Kendisi ile barışık her insan sahip olduğu şeylerden mutlu olur ve şükran ifadesi olarak ifade eder. Fakat ifade biçimi çok önemlidir. Sahip olmayanın kendini kötü hissedip hissetmediğine dikkat etme sosyal empatidir.
Varlıklı bir insan “Zengin olduğum için çok mutluyum” diyebilir ama bunu yoksullar arasında söylerse ve sergilerse servet ve semaye düşmanlığını başlatır. Kapitalizmin yoksula yok gibi davranması bunun için komunizmi doğurmuştu.
“Ne mutlu German ırkından olana”
Bir Alman bir zamanlar Hitler’in de yaptığı gibi “Ne mutlu German ırkından olana” diyebilir. Fakat daha sonra yaşanan iki dünya savaşının psikohistorisinde bu gerçek savaş nedenleri arasında vardı.
Hitler ırklar hiyerarşisinde Alman ırkının kan bağında birleşmeyi amaçladığı için diğer ırkları yok etmeyi hakkı gibi gördü. Diğer ırklar için ‘mantarlaşmış ırklardır dünyadan temizlenmelidir’ görüşü Hitler’in ‘Kavgam’ isimli kitabında mevcuttur.
Savunma ve direnme duygusu uyandırır
Hakim olan bir ırkın diğer ırklara yok gibi davranması kültüründen soğutmaya çalışması yok olmak istemeyen ırk için savunma ve direnme duygusu uyandırır.
Resmi ideoloji Osmanlı’nın savunduğu ortak değerleri değiştirmek istedi. Cumhuriyetin ilk yıllarında dünya ile eşzamanlı milliyetçilik akımları Türkiye’de de güçlendi. Cumhuriyet ideolojisini oluştururken dil,din ve kültür bağı yerine kan bağını koydu.
İki dünya savaşından sonra kan bağının kavga ve savaş nedeni olduğunu bütün Avrupa savaş travmasının sonunda öğrendi. Sadece siyasiler değil ortalama avrupalı da ırkçılıktan korktu.
Fakat Türkiye savaş travması yaşamadı resmi ideoloji savaşları doğru okuyamadı. Türkiye batının demokrasiye geçişini gerekçelerini bilmeden kabul etti. Çünkü Türk siyasileri Stalinden korkmuştu.
Kan bağı politikası sonuç vermedi
Resmi ideoloji 80 yıldır tek parti dönemi, ihtilaller dönemi, jandarma baskısı ile ve bütün yolları kullandığı halde doğu ve Güneydoğu’da bazı kültürleri yok edemedi. Zaten edemezdi de.
Sayın Ümit Bozdağ’ın çok yerinde tespitleriyle doğu’da Kürt sorununun ortaya çıkmasında PKK gibi örgütler mağduriyet psikolojisini çok iyi kullanarak bölünmeyi hızlandırmak istiyorlar. Neden ve sonuçların karışması ile Kürt sorununun Türk sorununu doğurmak üzere olduğunu ve birbirini beslediğini görmek gerekir.
Artık Türk milliyetçiliğinin Güneydoğu sorununda sebep mi sonuç mu olduğuna takılmanın da anlamı da yoktur. Çözüm odaklı düşünmek gerekmektedir. Milli birlik için yeni politikalara ihtiyacımız vardır.
Artık resmi ideoloji vatandaşlık bağı olarak ırk bağını kullanmaktan vazgeçmeli Türk kelimesini doğru tanımlamalıdır. Böylece PKK’nın elinden mağduriyet argümanı alınmış olur.
Hükümette demokratik açılımın içini doldururken terörün sonuç aldırıcı olduğu izlenimi vermemelidir. Muhatapları doğru seçmek ve diyalog kapısını hep açık tutmak çok önemlidir. Kritik soru şudur? Ne yaparım da bu vatandaşlarımız kardeşce yaşarlar?
Cami mahyalarına kucaklayıcı değil kurcalayıcı sembolleri asarak yapılan asimetrik psikolojik savaş çok göze batıyor.
Sadece idealist değil aynı zamanda realist ve aktivist olan büyük Atatürk yaşasaydı bugün “Türkiye Vatandaşı olmaktan mutluyum” derdi. Osmanlıcılık yerine Türkiyeciliği koyardı. Niyetimiz milli birliği sağlamaksa olması gereken ve AB kriterlerinin standardı budur. Bu ifade geri adım atmak değil doğruyu yapmak ve zamanın anlamına uygun davranmaktır.
Türk olduğumuzu göğsümüzü gere gere söyleyebiliriz ama bir çok vatandaşımızın kendisini kötü hissettirecek biyolojik bağı yani kafatası bağını çağrıştıran sembollerde ısrar etmek insanın psikolojik doğasına uymuyor.
Psikolojik doğa reddediyor
Fıtrata yani psikolojik doğaya uymayan şeyleri dokular reddediyor. Daha fazla ısrar Türkiye’yi böler. Lütfen artık oyuna gelmeyelim duygu temelli değil akıl temelli hareket edelim. Almanların en güçlü zamanlarında başaramadığını Türk şovenizmi mi başaracak?
Bu ulaşılamayacak bir kızılelmadır. Gerçekçi bir beklenti değildir.
‘Amacımız küçük olsun ama saf Türk devleti olsun’ diyen Türkler ırkçıdır ve bölücüdür. Dünya Türklerini birleştiremediği gibi Anadolu’yu da kaybettirir.
Birlikte yaşama bilinci etnik narsisizmi aşmakla gerçekleşir. Rehberimiz akıl ve bilim diyorsak hoşlanmasak da kabul etmeliyiz
Prof. Nevzat Tarhan - Haber 7
[email protected]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.