Naz CANABAKAN

Naz CANABAKAN

Hüzünlü Olma Mutluluğu;Melankoli

Hüzünlü Olma Mutluluğu;Melankoli

Hüzünlü bir şarkıda, filmde, hikayede hiçbir kötü yaşanmışlığı olmamasına rağmen acı çekmek…
Hiçbir sebep yokken üzülmek…

Yalnız kalmak istemek ve bu yalnızlıktan da acı duymak…Durduk yerde iç çekip hayallere dalmaktır melankoli.

Melankolik mizaçlı kişiler bu durumun çaresizlikten geldiğini söylese de aslında dikkat çekmek, tüm ilgileri üstüne toplamak için bilinçdışı süreçlerle gelişen bir alarm durumudur. Kişi ilginin kendisi dışındaki şeylere odaklandığını gördüğünde kendisini göstermek için melankolinin arkasına saklanır. Melankoli; yalnız, mutsuz, dünya başına yıkılmış,  umutsuz, acıyı iliklerine kadar hisseden insanın durumudur. Bu insanlar toplumdan uzaklaşmak ve yalnız kalmak isterler, yakın ilişkilerden kaçınırlar fakat bundan da mutsuzdurlar. Yalnız oldukları içinde acı çekerler.

Yaşam boş ve anlamsızdır ve en önemlisi kendilerini değersiz bulurlar.

Sürekli yorgun, çaresiz, istemsiz olarak yaşarlar ve niye böyle olduklarını sorgularken tekrar çökkünlüğe düşerler.

Melankolide sevilen bir nesnenin kaybına karşı bir tepki olduğu açıkça görülür. Kaybedilmiş bir nesne vardır ve nesne muhtemelen gerçekte ölmemiştir. Fakat sevilen bir nesne olarak yitirilmiştir. Bir kayıp yaşandığı fark edilir ancak neyin kaybedildiği anlaşılmaz . Kişi melankoliye neden olan kaybın farkında olsa ve kimi kaybettiğini bilse bile kendiiçinde neyi kaybettiğini anlayamaz. Bu durum melankolinin, sevilen bir nesnenin bilinçdışı kaybı ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Örneğin;anne-baba ilgisinin kaybı,tek değerli çocuk olmanın kaybı…

Melankoli de bu bilinmeyen kayıplar egoyu sarsar ve  benlik saygısında alışılmadık bir düşüş ve egoda büyük ölçüde bir zayıflama gibi  belirtiler sergiler. Melankoli ve yas benzer özellikler  taşımaktadır. Fakat yas; gerçek bir kayıptır. Yas durumunda dünya,  melankolide ise ego değersiz ve boş hale gelmiştir. Kişi, kendi egosunu değersiz, beceriksiz-başarısız olarak sunar, kendini kınar, kötüler, kovulmayı ve cezalandırılmayı bekler. Kendi kendini alçaltır, ve yakınları ile bunları sık sık paylaşır. Kendisinde herhangi bir değişikliğin olduğunu görmese de eleştirilerini geçmişine de yöneltir ve hiçbir zaman iyi olmadığını ilan eder bu aşağılık sanrıları ile ortaya çıkan tablo uykusuzluk, beslenmeyi reddetme ve her canlıyı hayata bağlayan yaşam içgüdüsünü yok etme ile tamamlanır.

19. yüzyıla bakıldığında tam bir bunalım, huzursuzluk ve çöküntü çağı görülmektedir. Geleceğe karşı, korku ve umutsuzluk hakim olmuş ve çağın insanı karmaşa içinde kendini aramaktadır. Böyle bir ortamda melankoliklerin olması kaçınılmaz bir durumdur. Çaykovski'nin melankolisinde yalnızlık yüzünden umutsuzluğa gömülmüş bir kişiliğin içten gelen haykırışları vardır. Freudçu analizde melankoli, kişinin kayıp nesneyle kurduğu ve daha sonra  kendi egosuna yönlendirdiği sevgi-nefret ilişkisi ile belirlenir. Bu ilişki kararsızlık çatışmasıyla karmaşık bir hal alır.

Yani melankolinin tarihsel ve kuramsal gelişimine bakıldığında; melankolik  mizaca sahip olmalarının sebebi toplumsal etkiler veya çocukluk dönemi  sancıları olabilir. ’Görünmez adam’ rolü ile çocukluk geçirmiş  birey  artık görünmek ister. Örneğin beklenmedik bir kardeş, çocuğa rakip olduğunda, çocuk kendisini göstermek için her türlü yolu dener ve başarılı olamazsa hayatı boyunca denemeye devam eder. Melankoli de bu deneme süreçlerinden biri olup insanın mizacına yapışıp kalmıştır. Melankoli, ne olursa olsun cazibesi olan bir üzüntü, arzu edilir bir tını olarak yerleşir benliğe. Çünkü melankoli öyle bir bağımlılıktır ki mutluluğun tek yolu mutsuzluk ile gerçekleşebilmektedir.

Bu yazı toplam 14426 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Naz CANABAKAN Arşivi