Görmeden çektiler çektiklerini göremediler
‘Görme engelliler, fotoğraf çekip sergi açtı’ desek belki inanmayacaksınız. Fakat, ‘Gözün Görmedikleri’ isimli sergideki tüm fotoğraflar onlara ait. Türkiye’de bir ilk olan projenin kahramanları, nasıl fotoğraf çektiklerini Aksiyon dergisine anlattı?
Bir fotoğraf sergisi düşünün. Birbiriyle bağlantılı otuz fotoğraf yan yana. Hayatımızı bir bir kuşatan karelerin içinde martılar, Sultanahmet Camii, tüm vakarı ile Haydarpaşa Tren Garı, Üsküdar'dan kalkıp süzülmeye çalışan yorgun gemi, musluktan akarken objektife yakalanmış minik bir su damlası, eşsiz güzelliğiyle her daim büyüleyen İstanbul Boğazı, Ayasofya ve daha neler neler…
SİZ FOTOĞRAF ÇEKEBİLİR MİSİNİZ?
Belki inanmayacaksınız ama bahsi geçen fotoğrafları dört görme engelli çekmiş. Onlar, yıllardır karanlıkta yaşıyor. Ama gündelik hayatta bir dakika bile izlemek zahmetinde bulunmadığımız güzellikleri gönül gözleriyle fotoğraf karelerine aktarmayı başarmışlar. 15-21 Ekim tarihleri arasında City's Nişantaşı'nda sergilenen fotoğraflara bakanlar, gözlerinize inanamadı ve bu güzel karelerin nasıl yakalandığını merak etti. Tabii en çok da görmeyen birinin nasıl fotoğraf çektiğini, çekebildiğini…
‘Gözün görmedikleri’ projesi, Agence France Presse (AFP) Türkiye Fotoğraf Editörü Mustafa Özer’e ait. Ortaya çıkış hikâyesi de enteresan. Görme engellileri çok tanımayan Özer, internette araştırma yaparken önemli bir ayrıntı yakalar. Türk Hava Kurumu daha önce gökyüzü semalarında hiç dolaşmamış görme engellileri toplayıp uçağa bindirir, sevinçlerini de fotoğraflar. Yalnız bir kare, 18 yıllık foto muhabirinin fazlaca dikkatini çeker. Engeliler sanki görüyorlarmış ya da bir şey göreceklermiş gibi camlardan aşağı bakıyorlardır. Önce “Acaba o anda ne hissettiler? Bakıyorlar ama ne görecekler ki? Fotoğraf çekseler nasıl olur?” diye düşünür. İşin içinden çıkamayınca da Altınokta Körler Derneği'ni arar: “Kendimi tanıttım. Biraz bodoslama konuşan biriyimdir. ‘Siz geziler düzenliyormuşsunuz. Görmüyorsunuz, ne anlıyorsunuz ki?’ dedim. ‘Bizim hissettiklerimiz farklıdır.’ dedi Şube Başkanı Murat Demirok.”
GÖRMEK İSTEDİĞİNİZ HER ŞEYİ ÇEKİN!
Bu kısa konuşmanın ardından derneğe giden Özer, “Size makine versem fotoğraf çekebilir misiniz?” sorusuyla şaşırtır herkesi. Görme engelliler “Denemek isteriz, bilemeyiz.” deyince hemen planlar yapılır, çalışmalar başlar. Projeyi destekleyen AFP, makineleri temin eder. Yalnız ilgi beklenenin de üstündedir, 18 dernek üyesi bu eğlenceli aktiviteye katılmak ister. Böylece üç kişiye bir makine düşer. Kişi fazla, fotoğraf makineleri de az olunca kursiyerlerin sayısı dörde indirilir. Özer'in yoğun iş temposu, şehir dışı ve yurtdışı seyahatleri sebebiyle bir ara kesintiye uğrar çalışmalar. Bu esnada “Gözün Görmedikleri” projesini öğrenen Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, maddi-manevi katkılarıyla onları destekleyeceğini söyler. Engellilerin fotoğraf makineleri belediye tarafından temin edilir. Gelişmeler karşısında çok çok sevinen küçük ekibin çalışmaları da böylece tekrar başlar.
Daha önce Latin Amerika'da yüzde beş oranında görenlerle denenmiş proje, Türkiye'de yüzde yüz görme engellilerle başlayınca elbette enteresan, komik olaylar, zorluklar yaşanır. Mustafa Özer ilk tecrübelerini anlatıyor: “İşimi yaparken konsantrasyonum iyidir. Onlara anlatırken de görme engellilere anlatıyorum, arkadaşlar göremiyor falan diye hiç düşünmedim. Makineyi ellerine verdim. “Ayarlıyorum, deklanşör burada. Merak ettiğiniz, görmek istediğiniz her şeyi çekebilirsiniz” deyip ayarları kilitledim. Bazıları insanı tanımıyor hiç. Zihinlerindekileri, çekecekleri fotoğrafları çok merak ediyordum.”
Ekip daha ilk günden birbiriyle kaynaşır. Hatta yaptıkları şakalara alışan Özer de “Badem gözlüm, bak bakalım oradan nasıl gözüküyorum!” gibi espriler yapmaya başlar. Eline makinelerini alan, hayatla barışık engelliler, İstanbul'un belli başlı semtlerine, tarihî mekânlarına gider. Gören insanlar için sıradanlaşmış yer ve objeleri çekmelerini özellikle isteyen foto muhabir, biriken fotoğrafları eleyip bir DVD'de toplar. Böylece binlerce kare fotoğraf elde edilir.
Mustafa Özer, bu süreçte görme engellilerin çok iyi duyabildiğine şahit olur: “Bir gün yürüyoruz, 'sağdan martı geliyor, buradan geçerken onu çekeceğim' dedi Necmi Abi. Baktım bir şey gözükmüyor. Birkaç saniye sonra martı belirdi sağ yanımızda ve fotoğrafı çekti. Hissedebiliyorlar. Bu duygular fotoğraflara çok iyi yansıdı. Hiçbirinde krop (kesme) ve photoshop yok. Çünkü orada bizim görmek değil, onların görmek istedikleri ön planda olmalıydı.”
Görme engelli vatandaşları dışarıda gezerken bile garipseyen Türk toplumu, onları fotoğraf çekerken gördüğünde sizce ne yapar? Mesela, Sultanahmet Camii'nin bahçesinde yaya trafiği durur, gözlerine inanamayan yabancı turistler “Fotoğrafları nerede görebiliriz?” der, kapkaççılar “Nasıl olsa görmüyorlar!” diyerek fotoğraf makinelerini çarpmanın yolunu arar, bazıları görmediklerine inanmaz, gözlüklerini çıkarmalarını ister, arkadaşlarının çektiği fotoğraflara bakıp “Ooo çok güzel olmuş, eline sağlık!” diyen engelli de vatandaşın kafasını iyice karıştırır...
“Gözün Görmedikleri” sergisine çektiği fotoğraflarla katkıda bulunup “İmkân verilirse her şeyi yaparız” mesajını veren gizli kahramanlar Murat Demirok, Necmi Dönmez, İlhan Gürer ve İsmail Hakkı Göksu'dan başkası değil. Kimi hayata kapkaranlık başlamış, kimi de çeşitli vesilelerle görme duyusunu kaybetmiş. Göremiyor olmak Altınokta Körler Derneği'nin çatısı altında birleştirmiş onları. Hemen hemen her engelli gibi neşelerine, keyiflerine diyecek yok. “Körsünüz, fotoğraf çekip de ne yapacaksınız? Görmeyen birinin fotoğrafla ne işi olur? Boşuna zaman kaybediyorsunuz!” uyarılarına hiç kulak asmamışlar. İnanmışlar yapacaklarına. Azmetmişler bir kere. Çektikleri fotoğrafların sergilenmesinden de çok mutlular şimdi. Önemli bir misyonu gerçekleştirmenin huzurunu yaşıyorlar belli ki. Fotoğraf çekmek biraz daha güven katmış hayatlarına. Hatta Mustafa Özer'e göre “Hadi bu sefer de araba kullanacağız” dese hepsi “Tamam” der.
KÖRLER NASIL FOTOĞRAF ÇEKER?
Altınokta Körler Derneği Başkanı Murat Demirok (33), foto muhabiri Mustafa Özer'le yaptığı telefon konuşmasının ardından “Acaba dalga mı geçiyor?” diye düşünmekten kendini alamaz. Fakat yüz yüze gelip projenin ciddiyetini anlayınca “Sadece görmek yetmez fotoğraf için. Hissederek çekebiliriz.” der ve böylece projenin startı da verilir.
16'sında göz tansiyonu sebebiyle altı ay içinde gözlerini kaybeden Demirok, zaman zaman fotoğraf makinesini eline alıp karıştırır, kendi göremese de neler çektiğinin anlatılmasını ister. Fotoğraflara duyduğu ilgi de bu tanışıklıktan ileri gelir. Demirok önce Haydarpaşa Tren Garı'nı fotoğraflamak ister. Çünkü gözlerini kaybetmeden önce Haydarpaşa'da seyyar satıcılık yapmıştır. Tekrar görmek istediği yerler arasında birinci sıradadır orası. Sonra 7 ve 11 yaşlarındaki oğullarını aynı karede buluşturmak çok önemlidir. Çünkü doğdukları günden bu yana yüzlerine hasrettir yavrularının. Uçan martılara ekmek attığı günleri yâd etmek için de bol bol martı çeker. Böylece sergide gösterilen güzel fotoğraflara imzasını atmış olur. Nasıl fotoğraf çektiğine gelince: “Vizörden bakamıyordum tabii (gülüyor). Gelen sese göre yönümü belirleyip çekiyordum. Eğer ses yoksa hayal edip basıyordum deklanşöre. Aynı görüntü için görmeyenlerin daha çok poz çekmesi gerekiyor. Sağ, sol, yukarı, aşağı yapıyoruz ki görüntüyü tam yakalayabilelim.”
Esprili, gözlerinin içi gülen, doğuştan görme engelli İlhan Gürer de “Önceden antrenmanlıydım.” diyor ve bizi 1993 yılına götürüyor: “Maddi imkânları çok kısıtlı bir komşumuz vardı. Bebeği oldu. ‘Çocuğumla çektirdiğim bir fotoğrafım bile yok’ diye üzülürdü. Ben de bir arkadaştan fotoğraf makinesi aldım. Belgin Hanım'a hazırlanmasını, hatıra fotoğrafı çekeceğimi söyledim. Dalga geçtiğimi zannetti. Yine de hazırlanmış. ‘Sesini duymam lazım, ben çekerken, konuş.’ dedim. Oturarak, bebek kucağındayken ve bir de ayakta çektim. Hepsi de çok iyi çıkmış. Komşum görünce inanamadı. ‘Yaptırdın mı bunları? Kolumdaki bileziklere kadar hepsi çıkmış.’ dedi. Deklanşör sesini duymak harika. Sırf bu sesi duymak için bile çekilir fotoğraf.” Özel bir hastanenin elektrik işlerine bakan İlhan Bey, bu alanda başarılı olacağını anlasa da üzerine pek düşmez. Fenerbahçe takımının hiçbir maçını kaçırmayan fanatik Gürer'in ilk işi, hayallerini süsleyen, sıklıkla maça gittiği Şükrü Saraçoğlu Stadı'nı fotoğraflamaktır. “Bir körün fotoğraf çekmesi çok komik. Kendi kendime hâlâ gülüyorum.” dese de bu işi çok ciddiye almış. Neredeyse İstanbul'da gezmediği yer kalmamış. Genelevi dışarıdan fotoğraflarken onu gazeteci sanmışlar. Fotoğraf makinesini almak istemişler. Görmediğini ispatlayınca sorun kökten çözülmüş. Çektiği fotoğrafları yakınlarına gösterip yorumlatarak iyi fotoğrafın görmeden de yakalanabileceğini öğrenmiş. İlk başta fotoğrafların sergileneceğine inanmamış: “Başkanın emriyle bu işe girdim (gülüyor). Sergi psikolojime çok iyi geldi. Moral, enerji verdi. Yapamayacağımız hiçbir şey yok. Aramızdaki farkı kapatmak için sadece bir göze ihtiyacımız var, o kadar.”
HAYALİMİZ FOTOĞRAFIMIZ OLUYOR
35 yaşında geçirdiği trafik kazası sonucunda gözlerini kaybeden emekli Necmi Dönmez de Altınokta Körler Derneği'nin Rehabilitasyon Merkezi'ndeyken projeden haberdar olur. Diğerleri gibi o da körlükle fotoğraf çekmeyi yan yana koyamaz. Kazadan önce fotoğraf çekmeyi çok sevdiği, önemsediği için projede yer almak ister. İlk fotoğraf gezisinde yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Gözümde kara gözlük, elimde baston. Fotoğraf çekmeye çalışıyorum. İnsanlar deliymişim gibi baktı. Bizde kulak, göz oluyor. Görerek değil, işiterek şekilleri kafamızda oluşturuyoruz. Sultanahmet Meydanı'nda bir fıskiyeli havuz var. Bir ara sular duruldu. O anda cami siluetinin suya yansıyacağını düşündüm ve bastım düğmeye. Dendiğine göre çok güzel bir fotoğraf olmuş. Beynimizin içinde ne varsa, hayalimiz neyse, bizim fotoğrafımız o oluyor aslında.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.