ERGENEKON DAVASI NASIL SABOTE EDİLİR?
Türkan Saylan fenomeni
Türkan Saylan hocamızı 1972 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde öğrenci iken tanımıştım. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastanesi’nin arkasında konuşlanmış Lepra Hastenesi’ni bize gezdirmişti.
Elleri, burunları kopmuş, sigara yanığı acısını bile duymayan Lepralı hastaları o gün bize anlattı ve hastaların elinden tuttu. “Korkmayın bulaşmaz, gerçi ‘Kur’an’da cüzzamlılardan aslandan kaçar gibi kaçınız’ denir ama maalesef bilimsel olarak bu görüş yanlıştır” demişti.
O tarihte konuyu araştırdım. Bahsedilen konu hadis olarak geçiyordu ve bulaşıcı hastalıklarla ilgili asırlar sonra anlaşılacak ‘Karantina’ tavsiyesi ile ilgili bir peygamber sözü idi. Türkan Hoca o sözü alıp bugüne getirip, çarptırıp sonra da genelleme yapıp insanların kutsalına dokunmaktan çekinmemişti.
Din karşıtı çalışan bir dava kadını olduğu o tarihlerde belli idi. Sağcı geçinen hocalarımızın o tarihte muayanehane ve para peşinde koştuğunu gördükçe Türkan hocaya hep saygı duydum.
Türkan Saylan hem idealist hem aktivisttir. Hastalığı ciddi ve kendi rahatını düşünmek için çok sebebi varken bir savaşçı gibi pencereden verdiği o görüntü kendi doğrularına sadık ve davasına inanmış bir insanın görüntüsü idi.
Fakat onun savaşcı idealistliği ile toplumun kutsalına ve değerlerine açtığı savaşı ayırt etmek gerekir.
Duygu sömürüsü var mı?
Gece evine yapılan ani arama, hastalığı ile göz önünde olan bir hoca için çok özensiz bir davranış idi. Usülde yapılan bu dikkatsizlik ve hoyratlık esastaki konuyu unutturmamalıydı.
Psikolojide ‘Distorsiyon’ olarak tanımlanan bir savunma mekanizması vardır. Bazen antisosyallerce bilerek, bazen de narsisistlerce bilmeden uygulanır. Kendi egolarını rahatsız eden veya çıkarlarına uymayan bir konuda ana temayı yok sayıp şekil hatasına abartılı tepki verip konuyu çarpıtırlar.
Karısının kendisini eleştirmesini önlemek için ‘Yemek niye böyle sıcak’ diye bağıran kocaların yöntemidir.
Şimdi Sayın Saylan’ın hoca olarak ve eğitimci olarak yaptığı birçok hizmet var. Ancak 27 Mayıs’ta ve 12 Eylül’de hep saygın hocalar darbeye zemin hazırlamışlardı ve darbeden sonrada çeşitli makamları paylaşmışlardı.
Sayın Saylan’ın evinin aranma şeklinin özensizliği gibi bir uygunsuzluğa aşırı tepki vererek özdeki darbeye zemin hazırlayıcılığı eylemleri gizleniyor.
Ordu Göreve!
Darbenin gerçekleşmesi için üç ayak gerekir. Kadro, konjonktür ve yasalardaki dayanaklar.
Yasalarda gizli darbe tuzakları olduğu gibi duruyor, kadrolar artık eskisi gibi güçlü değil ama kamuoyu tepkisiz olursa sorun olmaz darbe yapılabilir.
Konjonktür ise müsait değil ama küresel kriz iç siyaseti destabilize ederse veya herhangi bir nedenle iç siyaset kaosa girerse orduyu göreve çağırmak için hocalara ihtiyaç vardır.
Kasım 2003’te ‘Ordu göreve’ pankartları altında yürüyen saygın hocalarımız darbe olsaydı şimdi cezaevi yerine siyasetin yükseklerinde olacaklardı.
Genelkurmay Başkanlığı’ndan bir tümgeneralin Türkan Saylan’ı ziyareti, Başkent Üniversitesi öğretim üyelerinin Anıtkabir’de askerleri alkışlaması moral arayışı çabaları idi.
Eğer saygın hocalarımız böyle yasa dışı bir siyasi organizasyon şeması içinde yer almışlarsa kaybetme riskini de göz önüne almışlar demektir.
Türkan Saylan gibi hocalarımızın kullanıldıklarını anlamalarını ümit ediyoruz.
Ergenekon davası nasıl sabote edilir?
Sanıklara ve tutuklanma riski altında olanlara psikolojik destek sağlayabilmek için davanın siyasallaştığına toplumu ikna etmek gerekiyor.
Hocalara sahip çıkma adına darbe planları ile ilgili hukuki süreci sabote etmek kötü niyet göstergesidir.
‘Makul şüphe’ler olmadan savcıların böyle bir kararı vermeleri Ergenekon davasına gölge düşürür. Davayı siyasi tartışma içine çekerek sabote etmek isteyenlerin oyununa gelmek anlamına gelir.
Rektörleri tutuklayan mahkeme 14. Ağır Ceza idi, güçlü deliller olmadan 4’ü rektör 8 profesörü tutuklamak çok zordur.
Diğer taraftan seçim öncesi Sayın Erdoğan, Sayın Baykal’ın oyununa gelerek ses tonunu yükseltti ve hukuku siyasallaştırıp sabote etmek isteyenlerce etki altında kaldı. Şimdi dava ile ilgisi olmayan bakanların gereksiz açıklamaları hukuki süreci sabote etmek isteyenlere malzeme taşımak anlamına geliyor.
Şeytanın avukatları yüksek sesle devletin tepesini konuşmaya ve polemiğe davet ederken bu niyeti taşıyor.
ETÖ davası siyasi bir davadır ama yargılama siyasi olmamalı ki sonuç kamu vicdanını tatmin etsin.
Duygu sömürüsüne dikkat
Şeytanın avukatı toplumun duygularını abartılı ve orantısız ifade ederek aslında bir çarpıtma yaparak davayı sabote etmeye çalışıyor. Yargıçları etkileyerek ‘Siz siyasi baskı altındasınız ve yaptığınız insanlık dışı’ diyerek duygusal baskı oluşturuyor.
Sayın Saylan’ı ‘Azize ve Kurtarıcı Melek’ gibi sunanların yaptıkları tam bir duygu sömürüsü şeklindeki psikolojik harekattır.
Sanıklara yargılama bitmeden suçlu demek nasıl yanlış ise ‘Onlar suçsuzdur siyasi etki ile tutuklandılar’ demek de yanlıştır.
İtalya basını ve kamuoyu kadar olamıyoruz. Şarklılık Ergenekon yandaşı çevrelerin demek ki damarlarında halen dolaşıyor.
Lütfen herkes mayınlı araziye dikkat etsin. Türkiye içini temizliyor, eli kolu bağlanmış Ankara siyaseti normalleşiyor. Türkiye iyi ve güzel günlere doğru ilerliyor, bahar geldi fırtınalardan korkmayalım.
Sırtında yumurta küfesi taşıyanlar, laf atanları önemsemezler, yumurta küfesini düşünerek yolunda ilerler.
Tarihin yeniden yazıldığını görmek çok güzel.
Nevzat TARHAN / Haber 7
[email protected]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.