Doç. Dr. Aydın ANKAY*

Doç. Dr. Aydın ANKAY*

DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI VE SUÇLULUK

DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI VE SUÇLULUK

Davranış bozukluklarının bazıları suçlu davranışı körüklemekte, suç oranını arttırmaktadır. Davranış bilimlerindeki gelişmeler, bu tür suçlarda ceza indirimi ya da kaldırımını gündeme getirmiştir. Ancak birkaç davranış bozukluğu dışlanırsa, davranış bozuklukları ile suç arasında kayda değer bir bağlantı yoktur.

 

 

Yasaların, davranış bozuklukları gösteren kişileri cezalandırması sorunu, zamanla değişmelere uğramış ve bu konuda ortak bir konsensüs (oydaşma) sağlanamamıştır. Bu konuda hukukçular, psikologlar ve sosyologlar farklı görüşler sergilemişlerdir. Modern yasal sorumluluk, 1843 M. Naghten kararına dayanmaktadır. Bir İskoç olan Naghten, İngiliz Başbakanı Sir Robert Peel tarafından öldürüleceği paranoyasına kapılarak yanlışlıkla onun yerine sekreterini öldürmüştü. Mahkeme Naghten’in akıl hastası olması nedeniyle cezai sorumluluğunun olmadığına karar verdi (Atkinson, 1995, s. 647).

 

Önceki yüzyılda Kıta Avrupa’sında bile akıl hastalığı, yaş gibi cezayı hafifleten ya da kaldıran nedenler göz ardı edilmiş, ekmek çalan bir çocuk idam edilmekten kurtulamamıştır. Bugün gelişmiş ülkelerde, sosyal bilimlerdeki gelişmeler ve insana verilen değerin sonucu olarak yasal ve demokratik değişiklikler olmuş, davranış bozuklukları gösteren hastaları cezalandırma yerine bu hastalıkların tedavisi önem kazanmıştır.

 

Süper erkeklik kromozomu olarak bilinen fazladan Y kromozomu (XYY) bulunan kişilerde suç işleme olasılığı daha fazladır. Bu durum kimi ülkelerde ceza indirimi ya da cezai ehliyetin olmaması nedeniyle, cezanın kaldırılması sonucunu doğurmuştur. Örneğin: Avustralya’da Lawrence Hammel bu nedene bağlı olarak cinayet suçundan aklanmış; Fransa’da Daniel Hugon’un cezası ise, yine cinayet suçundan hafifletilmiştir. 1969 yılında Los Angeles Yüksek Yargıçlığı, bu konuda yeterli bilimsel kanıt olmadığı gerekçesi ile, fazladan Y kromozomunu, cezayı hafifleten ya da kaldıran bir unsur olarak görmemiştir (Alkan, 1983, s. 23).

 

Türk Ceza Yasası (TCY) davranış bozukluklarının cezai sorumluluklarını 46, 47 ve 48. maddelerde düzenlemiştir. Buna göre suçu işlediği anda tam akıl hastası olanlara ceza verilmemekte ve iyileşinceye kadar hastanede kalması öngörülmektedir. Suçun cezası ağır hapis ise bu önlem en az bir yıldan az olmamaktadır. 47. madde ise suçu işlediği zaman kısmi akıl hastası olanlara uygulanmaktadır. Burada cezanın kaldırılması değil indirimi söz konusudur. 48. madde karma nitelikte olup, geçici nedenlere bağlı olarak işlenen suçlarda yerine göre 46 ya da 47. maddelere atıfta bulunmaktadır. Bu maddelerin uygulanmasında bilerek ya da bilmeyerek pek çok yanlış yapıldığı bilinmektedir. Davranış bozukluklarını sınıflandırmak kesin olarak mümkün değildir. Zamanla değişmektedir. Örneğin davranış bozukluklarını sınıflandırmada iki çağdaş yaklaşım vardır:  Amerikan Psikiyatri Birliği (DSM) ve Dünya Sağlık Örgütü’nün (ICD) yaklaşımı. Bunlar kendi aralarında farklılık göstermektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nce bozukluk olarak kabul edilen bir belirti, Amerikan Psikiyatri Birliği’nce normal kabul edilebilmektedir. Hukuki bir sorun ortaya çıkmış olsa hangi sisteme göre işlem yapılacaktır? Örneğin yanlış tanı nedeniyle tazminat davası açılmış olsa çelişik durumlar ortaya çıkabilecektir.

 

Ulusların tarihini olumlu ya da olumsuz olarak etkileyen önderler vardır. Hitler, yalnız Alman ulusunun değil, pek çok ulusun kaderini etkilemiş olan ve pek çok insanın ölümüne neden olan bir önderdi. Hitler’i ortaya çıkaran pek çok sosyo-ekonomik ve tarihsel nedenler vardı. Ancak bunlar Hitler’i aklamaz. Her suçun ve suçlunun birçok nedenleri vardır. Ancak önderin suçu davranış bozukluklarından kaynaklanıyorsa her insan gibi onun da ceza indiriminden yararlanması beklenir. Fakat önderlerin vermiş olduğu zararlar bir toplumun tümünü ya da bir bölümünü ilgilendirir. Bu nedenle ayrıca değerlendirilmesi gerekir. Nasrettin Hoca’nın çocuğu önce döverek suya gönderdiği gibi önderlerin zarar verdikten sonra cezalandırılması bir anlam ifade etmez. Önder olacak kişilerde davranış bozukluklarının bulunmaması, bunun için de gerekli psikolojik değerlendirmelerin yapılması gerekir. Hitler 2. Dünya Savaşı’ndan önce Borderline kişilik olarak biliniyordu. Savaştan sonra ise antisosyal kişilik bozukluğu olduğu saptandı. Antisosyal ya da paranoid kişilik bozukluğu olanların ülkelerini felakete sürükledikleri ve bunu otoriter yönetim biçimiyle gerçekleştirdikleri bilinmektedir. Demokratik yönetim biçimlerinde bu tür “yabani otlar” yeşermez.

 

Noriega daha askeri okulda okurken ABD tarafından keşfedilen, görevlendirilen, işlediği suçlara karşın (iki kez cinsel tecavüz suçundan kurtarılan) korunan antisosyal eğilimli bir önderdi. Panama Cumhurbaşkanlığı’na kadar yükseltildi. Fakat iki taraflı oynamaya başlayınca, uyuşturucu ticareti yaparak “ABD gençliğini zehirlediği” gerekçesiyle Panama’ya ABD tarafından askeri müdahalede bulunuldu ve Noriega teslim alınarak ABD’de yargılandı. 20 yıl hapis cezası verilerek cezalandırıldı.

 

Ünlü Fransız filozofu Louis Althusser duygulanım bozuklukları nedeniyle, 2. Dünya Savaşı’nda Almanlara esir düştüğü 20 yaşından beri, belirli aralıklarla mani ve melankoli psikozu nedeniyle tedavi gördü. Ancak 1980’deki son hastalığı esnasında eşi Helene’yi boğarak öldürdü ve hastalığı nedeniyle yargılanmadı. Bu yüzden bazı çevreler tarafından ağır eleştirilere hedef oldu. 1990’da ölümüne kadar çeşitli cezaevlerinde tedavi gördü. Gelecek Uzun Sürer adlı yaşam öyküsü kitabıyla kendisiyle hesaplaştı ve kendini yargıladı.

 

Akıl hastalığı nedeniyle cezai ehliyeti olmayanların sayısı çok fazla değildir. Antisosyal kişilik bozuklukları dışlanırsa, davranış bozuklukları gösterenlerin işlediği suçlar zannedildiğinin tersine çok azdır. Kaliforniya’da 1980’de yaklaşık 52000 sanıktan yalnızca 259’u davranış bozuklukları nedeniyle suçsuzluk savunmasından yararlanmıştır (Atkinson, 1995, s. 648).

 

Bayan Jolanda Meiser 18 yaşında ve bir ailenin ortanca çocuğudur. Bir noterin evinde çalışmakta ve para çalmaktadır. Bu parayla naylon çorap, altın kol saati ve değeri yüksek takılar almış; bunları evlerinin çatı katındaki eski bir sandık içine koymuştur. Olay ortaya çıkınca babası bu eşyaların parasını ödemiştir. Çocuk mahkemesi, olayı bir bilir kişiye (psikologa) havale etmiş ve tedbir istemiştir. Babası ilgisiz, sinirli ve saygısız biridir. Psikologa da aynı olumsuz karakteriyle davranır. Onun elini sıkmaz, homurdanır: “Parayı ödedik daha ne isteniyor? Polis hep bizim gibi yoksulların yakasına yapışır” der. Bayan Jolanda Meiser, çevrenin kendisine ilgi göstermediği, onu geri plana ittiği, kaderin kendisine haksız davrandığı düşüncesindedir. Psikologa kızar. “Sen benim için çok aptalsın, sana kendimi açmam” der gibidir. Testler Bayan Jolanda’nın iç dünyasının kolayca ele geçirilemeyeceğini gösterir. Kızda, maymun iştahlılık, dikkati yoğunlaştıramama, eylemini disiplin altına alamama, dik başlılık ve öç alma duygusu vardır. Ancak bunlar gizlenmeye çalışılmaktadır ve güvensizlik içindedir. Psikologun verdiği rapora göre Jolanda, içsel nedenlerle psikoseksüel gelişimi engellenmiş; çevresi iş nedeniyle kendisiyle ilgilenmemiştir. Ailenin yanından alınarak sağlıklı bir ailenin yanına verilmesi; psikoterapiden önce eğitsel önlemler alınması gerekmektedir. Bu önlemden sonra başarılı sonuç alınmıştır (Zulliger, 1979, s. 151-172).

 

 

 

 

Kaynaklar

 

ALKAN, Türker, Saldırganlık, Önyargı ve Yabancı Düşmanlığı, İstanbul: Hil Yayınevi, 1984.

ALTHUSSER, Louis, Gelecek Uzun Sürer, Çev. İsmet Birkan, İstanbul: Can Yayınları, 1996.

ATKINSON, Rital ve Diğerleri, Psikolojiye Giriş, Çev. Kemal Atakay ve Diğerleri, İstanbul: Sosyal Yayınları, 1995.

ÖZTÜRK, Orhan, Ruh Sağlığı Bozuklukları, Ankara: Nurol Matbaası, 1988.

ZULLİGER, Hans, Suçlu Çocuklar ve Çocuk Mahkemeleri, Çev. Kamuran Şipal, İstanbul: Bozak Matbaası, 1979.


 


Doç. Dr. Aydın ANKAY*

*              Yakın Doğu Üniversitesi Öğretim Üyesi / Okul Öncesi Öğretmenliği Bölüm Başkanı

Bu yazı toplam 22932 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Doç. Dr. Aydın ANKAY* Arşivi