Süheyl ADEMOĞLU

Süheyl ADEMOĞLU

Alman Siyasetinin “Doğu” Cephesi

Alman Siyasetinin “Doğu” Cephesi

 

        Siyasetin etkisi onun ortaya koymuş olduğu şeylerle ölçülebilir. Bu ortaya koyulan şeyler; belirli bir zamanda, mekanda, belirli bir şeye ve maksada göre olacağından siyasetin seyrini de şekillendirir. Alman siyasetinin “Doğu” cephesinin ne şekilde biçimleneceği, hangi yönde ilerleyeceği bu aralar –dolaylı olarak- tekrar gündeme geldi*. Çünkü “Doğu” cephesinde aksaklıklar ve bulanıklıklar mevcuttu.

Alman siyasetinin “Doğu”yla münâsebetinde ortaya çıkan duruma bakıldığında Almanların ya “Doğu”nun siyasi değerini takdir edemediğini, anlayamadığını –ki bu, “Doğu”nun siyasi değeri  apaçık olduğundan zayıf bir ihtimaldir- ya da belirli nedenlerden dolayı buna kasıtlı olarak kayıtsız kaldığı düşünülebilir. Şayet kasıtlı olarak kayıtsızlık varsa bu ya zorunlu/zorlama birşeyden ya da zorunlu/zorlama olmayan birşeyden fakat yine siyasi durumlardan (menfaatlerden) olabilir. Zorunlu/zorlama olan birşeyden ise ya bu ‘içerden’ ya ‘dışardan’ ya da hem ‘içerden’ hem de ‘dışardan’  olabilir fakat bunların dayandıkları “nedenler” her zaman benzer olmayabilir. O hâlde bir zorunluluk/zorlama varsa bunun ne şekilde biçimlendiği belirtilmeli. Böylelikle sağlıklı bir resme, karara ulaşılabilsin.

Alman siyasetini “Doğu” cephesini içerden etkide bulunan en önemli faktör, Almanya’daki medyadır. Bu medyanın etkisi, bazı noktalarda Türkiye’deki medyadan daha fazladır. Medya tarafından üretilen bütün göstergeler, sistematik olarak “Doğu” cephesinin yıkımına hizmet edecek biçimdedir. Daha evvel vurgulandığı gibi ‘Başörtüsü’ bile “Terör” göstergesinin alanına iliştirilmiştir. ‘Yabancı karşıtlığı’ daha ziyade “Doğu” göstergesiyle alâkalıdır. Medya tarafından yapılan yönlendirmeler, tarihsel verileri Alman siyasetine unutturmayı hedefleyen tazyîk görevini oynar. Dolayısıyla Almanya’nın I. ve II. Cihan harbindeki tarihsel verileri bulanıklaşır. Mesela; sadece II. Cihan harbinin sonunda Almanlara yapılanları hatırlamak Tarihin o kadar da göreceli olmadığını ortaya koyabilir. Yani; Amerika, Fransa, İngiltere, Rusya, Polonya, Çek, Macaristan vb... Almanlara verdiği her türlü tahribler Tarihin sabit verilerini oluştururlar( Mesela; Almanlar Polonya’dan çekilirken Ruslar ve Rus ordusuna katılan Yahudiler oradan kaçan kadınların çoçukların yaşlıların alınlarına ‘Nazi işareti’ çizip sokak ortasında katletmişler, bütün kadınların da ırzına geçmişlerdi. Amerika ise Almanyayı yerle bir ettikten sonra aç kalan fakir alman çoçuklarına karşı Çikolataya benzer bombalar atmış, çoçuklar ağızlarına aldığında ağızlarında patlamıştır vb...binlerce misal). O hâlde; “Doğu”ya gösterilen siyasi tutumun kökeninde tarihsel bir durum yer almıyor. Çünkü Almanya’ya verilen tahribatın ne niceliksel ne de niteliksel karşılıkları vardır, bilakis “Doğu”nun (bilhassa ‘Türkler’in) inşâdaki durumları apaçıktır. Bu anlamda gerek ‘Nazist’ eğilimli gerekse bunların dışındakilerin “Doğu”ya taasubları büyük bir hatanın(saptırmanın) neticesidir. Şayet dini gerekçeler ortaya sürülürse-Hırıstiyan Demokratların bilhassa Bayern siyasi tarzın icrâ ettiği gibi- bu kez ortaya başka teolojik problemler çıkacak; aynı dinden olmayanların  yapıcı icrâlarının aynı dinden olanların yıkıcı icrâlarıyla  aynı konuya nisbetle eşit sayılması gerekecektir ki bu durumda tutarsız birşey meydana gelecektir  ya da en azından bu icrâların din içindeki konumlarının belirlenmesi gerekecektir.**

         Alman siyasetini dışardan etkileyen ve “Doğu”ya karşı şekil veren fail neden “İngiliz-Yahudi Medeniyeti”dir. Almanya hâlen bile çok büyük maddi tazminatlar ödemektedir. Bu faktör, Alman siyasetinin “Doğu”yla münsebetine direkt olarak etkide bulunur, onu “Doğu”ya karşı sürer,hataya sevk eder, reflekslerini bozar. Mesela; Amerika Irak’ı işğal ettiğinde istihbârât bilgilerinin Almanlarîn temin ettiği duyuruldu. Şimdi bu tür bilgiler “doğru” olmasalar bile insanların zihinlerinde derin izler bırakır ve hangi düşünceden çıkarsa çıksın yıktığı şeyler yaptığı şeylerden fazla olur. İç politikada yapılan bazı icrâlar*** (Rusya’dan getirilen sayıları milyonla ifade edilen Yahudilere bazı ayrıcalıklar verilmesi vb...) “Doğu”yla münasebette başka sıkıntılara yol açar. Genel olarak bütün siyasi icrâlar, Alman siyasetini “Doğu”ya karşı kışkırtmaya ayarlanmış gibidir.

Alman siyasetinin “Doğu”yla münasebetinde birçok zorluklar bulunur. Bizi burada alâkadar eden aynı zamanda semantik bir tehlikeye neden olacak  yakın bir zorluğa değinmekte fayda vardır. Şimdi Alman siyasetinin “Doğu”yla münasebetinde akla ilk gelen “İttihat-(terakki)” olmakta, bu münasebeti vurgulayan kimse de “İttihatçı(lık)” olarak sınıflandırılmaktadır. Tarihi bir tecrübeden dolayı ilk akla gelenin “İttihat-(terakki)” olması doğaldır fakat herşeye rağmen eksiktir. Bu münasebeti bu ya da şu şekilde belirtenin “İttihatçı” olması, “İttihatçılık” yapması ise kesinlikle mecburi birşey değildir. Öteyandan  bu münasebeti sadece İttihat’la  sınırlandırmak, ortaya birçok saçma sonuçlar çıkarır. Şayet “Doğu” siyaseti bir değişime uğrarsa Türkiye’de bir gecede yeni “İttihatçı(lık)” peydahlanacağı da kabul edilebilir fakat eskiden olduğu gibi ortada büyük bir “Doğu” öznesi olmadığı, her birinin kendi ağırlığı ve değeri olan özneler olduğuna göre bu yeni iktidar sınıfı “Doğu”yu nasıl temsil edecektir? İttihatçılarla ilgili ayrıştırılması gereken husus, ne olursa olsun kuvvet-kudret sahibi olarak mutlaka ve muhakkak iktidara gelmek değil, ‘İyi’ olanın mutlaka ve mukakkak siyasete hükmetmesi gerektiğidir. Şayet siyaset ‘İyi’ olana hizmet etmeyecekse falanca iktidar sahibi aile ve çoçuklarının devrilip filancaların gelmesini mi savunacaz yoksa falanca Paşa değil de filanca Paşa olduğunda mı işler hâl olacaktır? daha önemlisi falanca siyasi yapının filanca siyasi yapıdan evlâ olduğu nasıl söylenecektir? Bu durumda “İngiliz-Yahudi Medeniyeti”nin değişmesini savunmak neden doğru olacaktır?! Dolayısıyla Alman siyasetinin “Doğu”yla münasebetinin eskisi (“İttihat-çı-lık”) dışında mümkün olduğu görülmesi gerekir. Aksi takdirde ortaya birçok başka saçma sonuçlar çıkacaktır.[ Evvela siyasi olarak “Doğu”, İttihatçılığı kapsar fakat İttihatçılık “Doğu”yu kapsamaz. Ayrıca sözünü ettiğimiz saçma sonuçların gösterildiği  -konunun uzunluğu nedeyiyle- başka bir yazı gerekir.]

Alman siyasetinin “Doğu”yla münasebeti, siyasi bir süreklilikten ve bitişiklikten sadece temas düzeyine indirgen(il)miştir. Sürekliliğin olduğu yerde temasın olduğunu fakat sadece temasın olduğunda henüz sürekliliğin olmadığını tekrar hatırlarsak; Alman siyasetinin siyasi ve tarihi açıdan “Doğu”ya yönelişi dünyanın uzağındaki diğer ülkelerle olan teması gibi-hele hele bu şartlar altında- olmaması daha doğrudur. Bu sebeble Alman siyaseti; “Doğu”yla münasebetini sağlıklı bir zemine oturtmak, onu kolonyalist bir bakışla değerlendirmeden ele alan, en önemlisi ‘İyi olan’a hizmet eden siyasi merkezli özel birim kurması akla yakın bir başlangıç adımı gibi görünüyor. Bu ve benzeri çalışmalar “Doğu”nun ilk muhattabları için de geçerlidir fakat siyaset sadece kuvveti-kudreti baz aldığından onun tavsiyelerine kulak asma temâyülü arz eder. Bir görüşe göre Alman siyaseti “Doğu”yla ilgili siyasetini değiştirdiğinde bu III.Cihan harbi anlamına gelecektir. Kimsenin kuşkusu olmasın ki; Alman siyaseti herhangibi şekilde patlayacak olan bir savaşa ‘Ekonomik’ olarak hazırdır fakat “Doğu” açısından henüz hazır olmaktan çok uzaktır. Sadece ekonomisi büyük olanlara büyük devlet denmeyeceği açıktır. O hâlde ortaya  şu ilginç sonuç çıkmış gibidir: “Doğu” hâlen bile o kadar büyük bir değere haizdir ki; onunla bir şekilde münasebete gireni de büyük (söz sahibi) kılıyor.

 

* Amerika, Afganistan’daki Alman ordusunun yerini değiştirilmesini ve sayısının artırılması konusunda bır “rica”da bulunduğunda benzer tartışmalar ortaya çıktı.

** Sanıyorum aynı dinden olan Amerika Almanyadaki hemen hemen bütün kiliseleri yerle bir etmiş oradaki bazı değerli malları da talan etmeye kalkmıştı fakat aynı Amerika “Doğu” olduğunda “Haçlı Seferi” söylemini kullanmıştı...vb

*** Alman siyasetinin  yakın zamanlarda Yahudilere yönelik -alt alta sıralanan yüzlerce örnekten çıkan-  değişen konumuna bakılınca; Avrupa’ya sanki tekrar bir göç olursa Almanya’nın kapıları onlara yurt olarak açık bırakıldığı mesajını fısıldanır gibidir.     


Bu yazı toplam 8195 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Süheyl ADEMOĞLU Arşivi