Dr. Recai Yahyaoğlu

Dr. Recai Yahyaoğlu

CUNTACILARIN PSİKOLOJİSİ

CUNTACILARIN PSİKOLOJİSİ

Cunta kelimesi internet ortamında şöyle tarif ediliyor. ’Devlet yönetimini zorla ele geçiren, genellikle ordu kökenli ve destekli bir kaç kişilik yönetici, baskıcı gruptur. Böyle bir yönetimde, cunta kendisini yasaların ve anayasanın üzerinde tanımlayarak, toplumda geçerli olan hak ve özgürlükleri yok etmeye çalışır.’(1)

Cunta kelimesinin böyle bir anlamı varken ve aynı zamanda şu sıralar bu kelimenin popüler olmaya başlamasıyla birlikte cuntacıların nasıl insanlar oldukları daha bir önem kazanmıştır. Özellikle “Cuntacıların Psikolojisi” böylesine farklı düşünme şekli ve eylem yapma becerisi gösterdikleri için incelenmeye değerdir. Onlarla ilgili çok daha kapsamlı ve hatta kitap olacak kadar geniş değerlendirmeler gelecek yıllarda mutlaka yapılacaktır…

Her şeyden önce belirtmek gerekir ki toplumda geçerli olan hak ve özgürlükleri yok etmeye çalışmak çok ciddi bir ruh sağlığı bozukluğunun göstergesidir. İnsanların hak ve özgürlükleri hava ve su gibi onların en temel ihtiyaçlarıdır. Temel hak ve özgürlükler kapsamında değerlendirildiğinde sadece bir insanın bile elde ettiği haklarından mahrum bırakılması kabul edilemezken tüm toplumu, hatta ülke insanlarının hepsinin hak ve özgürlüklerine engel olmak fiili hakikaten affedilemeyecek kadar ağır ciddi bir suçtur.

Sağlıklı insan; diğer insanların özgürlüklerini arttırmayı ister ve bu anlamda herkese ve kuruma yardımcı olmaya çalışır. Karşınızda bulunana özgürlük tanıdığınızda ona ve kendinize güvendiğinizi, değer verdiğinizi, ruhsal ve zihinsel boyutta kendinizle barışık olduğunuzu gösterirsiniz. Ruh halleri; davranışın temelde olumlu veya olumsuz olmasını sağlayan en önemli kriterdir… Her insan bulunduğu ruh halini temsil eder. Davranışları, konuşmaları, giyim kuşamıyla her insan kendisi hakkında birçok delil ortaya koyar.

Bireylere, yürürlükte olan kanunlara, topluma ve vatanın bölünmez bütünlüğüne karşı işlenen tüm suçların arka planında hastalıklı ruh halinin varlığı bilinmektedir. Cezaevleri genellikle kendisini kontrol edemeyip suç işleyen veya işlemek zorunda kalan insanlarla doludur. Bu insanlar yaptıklarının suç olduğunu tam olarak idrakten yoksundurlar. Suçu ve suçluyu övmekten çekinmezler. Doğru yaptıklarını düşünürler. Hatta onlara neden bu şekilde davrandıkları sorulduğunda vatanı kurtarmaya çalışmakta olduklarını bile pişkince ifade ederler.

Tıpkı bu genel suçlu profili gibi cuntacılarda yapmış oldukları kanunsuz eylemlerini haklı gerekçelerle desteklemektedirler. Bu gerekçelere göre onlarda vatanı kurtarmaya çalışmaktadırlar. Cuntacılara göre; halk her bakımdan perişan olup inlemeye başlamış ve geleceklerinden adeta kaygı duyar olmuştur. Aslında geleceğinden kaygı duymaya başlayan kendileridir. Özgürlükler ve yükselen demokratik değerlerin kendilerine tanınmış ayrıcalığa son vereceğini zannederler. Böylelikle onlarda; vatanı kurtarmak, bozuk düzeni, kokuşmuş sistemi, ayrımcılığı, adaletsizliği, irticayı ve pek çok hatalı dengeyi akıllarınca değiştirmeye yeni bir sistem ve düzen kurmaya kendilerini adarlar.

Toplumun nasıl düşündüğü, geniş halk kesimlerinin neler hissettiği onlar için aslında önemsizdir. Zira halktan insanlar onlar için çok aşağılık varlıklardır. Onlar hayvanlar gibi güdülen, doğruyu eğriden ayırt edemeyen, eğitim düzeyi eksik, fakir ve muhtaçtırlar. Hatta onlara göre halk; bir kuru ekmeğe veya bir torba kömüre oyunu satacak kadar aşağılıktır. Bu düşüncelerinden dolayı halka karşı çok sinirlidirler. Bir köylünün oyuyla kendi oylarının eşit olması onlar için kabul edilebilecek bir şey değildir. Dolayısıyla halk her türlü baskıya, itilip kakılmaya, hor görülmeye, psikolojik olarak sindirilmeye ve silikleştirilmeye mahkum edilmelidir. Bu bağlamda cuntacıların zorba olduğunu söylemek mümkündür. Zorbalar ile ortak bir mutabakata varma imkanı ise maalesef yoktur.

İktidar seçmenlerinin kendilerini destekleyenlere göre çok kalabalık olması, seçimlerle yönetimleri hiçbir zaman değiştiremeyeceklerine inanmaları cuntacıların yasal olmayan yollara müracaat etmelerinin en önemli sebeplerindendir. Evet cuntacılar işte tam da burada doğru düşünmektedirler. Onlar politik sahnede kendileri gibi düşünenlerin hiçbir zaman iktidar olamayacaklarını çok iyi bilirler. Fakat değişikliğin gerçekleştirilmesi hususunda bu doğru bilgi onları yanlış yöne sevk etmekten alıkoyamaz. Bizatihi bu durum onlar için tek çıkış yolu olan kanunsuz yöntemlere sevk olmalarına neden olur. Köşeye sıkışmış bir kedi nasıl ki saldırarak canı pahasına da olsa mücadeleye kalkışırsa cuntacılarında yaşadıkları durum aynıdır. Hırçınlaşarak akıl sağlıklarını iyice bozarlar. Yaşadıkları tam bir bozgun ve kaostur. Bu yüzden bir süre sonra kendilerinin düşmüş olduğu bu bozgun ve kaos ortamının herkes tarafından yaşanmasını şiddetlice istemeye başlarlar.

İlerleyen süreçte davranış ve konuşmaları kontrolden çıkmıştır. Kontrollerini kaybetmelerinden sonra sürekli ciddi hatalar yapmaya başlarlar. Kin, nefret ve öfke her yanlarını kuşatmıştır. Çevrelerindeki insanlardan kuşkulanmaya, kimseye güvenmemeye başlamışlardır. Herkesten şüphelenerek obsesif bozukluklar göstermeleri son derece doğaldır. Hele hele vatandaşa kesinlikle güvenleri kalmamıştır. Lafta halkçıdırlar fakat halktan hakikaten çok ciddi olarak nefret ederler. Çünkü halk onlar gibi düşünmemektedir. Genellikle sosyal demokrat, milliyetçi ve özellikle ulusalcı düşündüklerini söylerler. Fakat hem sosyal demokrasiyi hem de milliyetçiliği gerçek manada kavrayamamışlardır. Kavramlar onların kafasında tersyüz olmuştur. Halk sürü psikolojisine göre hareket eder. Hatalı ve kötü olan düşünceye veya siyasi partiye çoğunlukla oy vererek kendilerini sürüden ayırmazlar. Hatta seçim sürecinde tıpkı kominist partililer gibi halka karşı mikrofonlarla sürüden ayrılın diye anons yapmaktan utanmazlar.

Siyasetin içinde olup da hala darbe özlemi duyanların çaresizlikle yoğrulmuş düşüncelerini anlamak kolay değildir. En ilginç ve anlaşılması zor cuntacılarda zaten siyasetin bizatihi içinde olanlardır. Ben siyasette başarılı olamıyorum. Karşımdaki rakibi mevcut demokratik uygulamalarla yenmem mümkün değil. Bunlara karşı o zaman tek seçeneğim kalıyor derler. Bu seçenek ise diğer partili cuntacılarla, özellikle eli kalem tutan ve bir gazete köşesini kapatarak istila etmiş adına yazar denilen ve/fakat yazarlığın yüz karası olan zavallılarla birlikte hareket edip ülkenin sosyal barışını ve güvenli ortamını tahrip ederek kaos ortamından nemalanmak…

Kaos ortamı onlar için durumdan vazife çıkaracakları en ideal ortamdır. Yenilen güreşçiler güreşe doymazlar fakat yenilen cuntacı siyasiler sürekli minderden yani seçim atmosferinden kaçma telaşını gizliden gizliye sinsice yaşarlar… Kaos ve ekonomik krizlerden nemalanmaları; birilerinin iktidarı ele geçirmesiyle olur ki onlarda seçimle alt edemedikleri iktidarlardan kurtulmuş olurlar. Böylelikle halkın iktidarı; kaybolmuş silikleşmiş halka rağmen halkın devrimi! gerçekleşmiştir… Zaten cuntacılar devrimcidirler. Bir zamanların Dev-Sol ve Devrimci Gençlik denilen örgütlerini en güzel manipüle edenlerde onlardı…

Cuntacılarla birlikte olup darbe zeminini yaratmaya çalışmak Türklerin entrikalarla dolu siyasi geçmişlerinden ve ondan da önemlisi başka milletlerle karışıp harmanlanmamış orijinal genlerinden köken alır. Cuntacılar; Türk milletinin İslam’ı kabulünden önceki Türklere çok benzerler. Totaliter yapı, kardeşinin başını bile kesen acımasız, baskıcı, intikamcı, uzlaşmaz ve maneviyatsız kişilik özellikleri tarihimizin genlerimize kazıdığı izlerdir. Tarihimiz incelenecek olursa Orta Asya’da eski Türk boylarından başlayan kardeş kavgalarını, birbirleriyle didişmeleri en çok yaşayan milletin Türkler oldukları görülecektir. Osmanlı döneminde bile çeteleşmeler, iktidar kavgaları bu tarz ilişkilere neden olmuştur.(2) İnsanın doğasında bulunan ve paylaşılamayan iktidar ve iktidarın nimetleri hep yakaladıkları avları için kavga eden kutlar gibi Türkleri kardeş kavgasına sürüklemiştir. Kurtçuluk veya kurtlara verdiğimiz tarihten gelen değer bizim onlara birazda benzerliğimizden geliyor olmasın… Türkler Çinlilerle, Ruslarla ve çeşitli milletlerle birlik olarak maalesef kendi kardeşlerini kesmişlerdir. Sürekli birbirleriyle kavga etmeleri, dünyaya egemen olabilecek bir milletin şimdilerde kendi kendilerine engel koyma, iç kargaşa çıkarma çabalarıyla dünyaya adeta maskara olması onların ne kadar da farklı psikolojik özellikler taşıdıklarının iyice ve kapsamlı olarak sorgulanmasını gerekli kılmaktadır. Bu bağlamda Türklerin Psikolojisi(3) okunmaya değer bir çalışmadır.

Kısacası ve özetle cuntacıların psikolojisi sağlıklı değildir. Obsesif, depresif, paranoyak ve uzlaşma tanımaz kişilik özelliklerine sahiplerdir. Ben ne dersem o olur tarzındaki düşünceleri ve empati yapmaktan uzak yanları en çok bilinenlerdir. Hep yada hiç şeklinde sarsılmaz ön kabulleri vardır. İş yaşamları disiplinlidir. Kendilerinden farklı düşünenler için maalesef yapmayacakları kötülük yoktur. Bu yüzden onlarla takışmak ve onları eleştirmek öyle kolay bir iş değildir. Herkes onlardan kendi meslektaşları bile köşe bucak kaçmaya çalışırlar. Bazıları çok açık ve net kendileri gibi düşünmeyenleri ölümle tehdit etme hatasına bile düşebilirler. Bu kadar cesaretle yapmaya karar verdikleri birçok şeyi yaparken dizlerinin titrediğine tanık olunabilir. Aslında onlar hem korkaktırlar ve hem de delice bir cesarete sahiplerdir. İki uç arasında ucu açık davranışları sergilemede yetenekleri yadsınamaz. Uç davranışlar sergilemeleri sıra dışı olmalarının bir tezahürüdür. Bu yapı aynı zamanda özellikle onların kolay manipüle edilmelerini de sağlar. Dolduruşa çok kolay gelirler. Özellikle yazılı ve görsel basının üstlerindeki etkisi çok fazladır. Bu yüzden basını kullanmak ve basın üzerinden psikolojik savaş politikaları yürütmek onların vazgeçemeyecekleri alışkanlıklarındandır.

Cuntacıların psikolojisi apayrı bir araştırma konusu olacak kadar geniştir. Bu makalemizin ilerleyen zamanlarda bu konuda çalışacaklar için bir başlangıç olması temennisiyle şimdilik bu kadar değerlendirmeyle yetinelim.

(1) İnternet ortamı

(2) Büyük Osmanlı Projesi, Mustafa Armağan, Timaş Yayınları 2008 İstanbul

(3) Türklerin Psikolojisi, Doç. Dr. Erol Göka, Timaş Yayınları 2008 İstanbul

Bu yazı toplam 4436 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Dr. Recai Yahyaoğlu Arşivi

YDS-2

26 Haziran 2013 Çarşamba 00:00