Besleme İle Otizm Arasında İlişki Var
Her 60-70 çocuktan biri otistik; birçok anne baba ya da anne baba adayı çocuklarının otistik olma korkusunu yaşıyor. Otizm artışındaki en önemli nedenlerin başında tıp otoriteleri sağlıksız, niteliksiz endüstriyel gıdaların (besleyici değeri, vitamini, minerali düşük, rafine edilmiş) ve çevresel faktörlerin geldiğini belirtmekteler.
Yapılan çeşitli araştırmalara göre, otizm hastalığının yaygınlaşmasında ekilebilir toprakların sürekli ekilip-biçilmesi ve aşırı kimyasal gübre ve ilaç kullanılmasıyla fakirleşerek sebze ve meyvelerdeki vitamin ve mineral içeriğinin düşmesi, Omega-3 tüketiminin azalması, ağır metal, antibiyotik ve toksinlere fazla maruz kalınması önemli etkenlerden bazıları. Yapılan bu araştırmalar otizmin yaygınlaştığını ve bu durumun sadece genetik nedenli olmadığını, olumsuz çevresel faktörlerin de (su ve çevre kirliliğinin) otizm tablosunun oluşumunda çok daha önemli etkilerinin olduğunu kuvvetle düşündürmekte. Otizm, uzmanlara göre sindirim sisteminde başlayan, sonuçlarını beyinde gösteren, gelişimsel bozukluk çerçevesinde seyreden bir hastalıktır. Nitekim otistik çocukların yüzde 76 ila yüzde 100’ünde mide ve bağırsak problemi var. Otistik olguların çoğu erken bebeklik çağında tümüyle normaldir. Belli bir süre (genellikle 6 ay-18 ay) geçtikten sonra hastalık belirtileri ortaya çıkmaya başlamaktadır. Otizmin bu sıklıkla görülen şekline regresif otizm denilmektedir. Prof. Dr. Ahmet Aydın; ‘‘Bu ebeveynler için yıkıcı bir durumdur. Sapasağlam çocuklar yavaş yavaş geriliyor ve normal davranışlar sergileyemiyor. Otistik çocukta çok fazla sayıda klinik belirti tespit edilebilir; tabii bunların hepsinin de aynı çocukta olması şart değil. Örneğin; 2 aylık bebek annesine bakar. Gülücük atar ya da izleyerek buna benzer tepkilerde bulunur. Ama otistik çocuk böyle değil. Başlangıçta her şey normal, daha sonra gerileme başlıyor. Bir anlamda çevreyle bağlantıyı koparıyor. Çağırıldığında bakmıyor, hatta ebeveyn tarafından çocukta işitme problemi olduğu düşünülüyor. Burada bir hekim olarak size iş düşüyor. Teşhisi koyup erken tedavide yapabilirsiniz ya da aileye söylemeyip, tedavi için çocuğun en verimli olan çağı 1-5 yaşlarını ortada var olan açığı kapatır düşüncesiyle bekletebilirsiniz. Bir başka yöntemde özel eğitim deyip, aileyi bu tarafa yönlendirebilirsiniz. Burada da zaten hastalığı kabul etmiş, sadece deklere etmemiş oluyorsunuz. Ayrıca bu işle uğraşanların çoğu da biyomedikal tedavi yöntemini bilmiyorlar. Bu yöntem Avrupa’da yok gibi yine Amerika da ve Türkiye’de sayıca az olsa da uygulayan hekimler var. Birçok otistik çocuk acıdan, sıcaktan ve soğuktan fazla etkilenmiyor. Bu nedenle yanabiliyor ve yara-bere içinde kalabiliyor. Bunun temel nedeni otistik çocuklarda buğday (glüten) ve süt (kazein) proteinlerinin yeteri kadar sindirilemeden kana geçmesi sonucu bu proteinlerin vücutta morfin etkisi yaratmasıdır. Anlayacağınız, çocuk küçük çapta kronik bir morfin zehirlenmesi ile karşı karşıya kalıyor. Bu nedenle çoğunda tehlike ve korku duygusu yok. Bu yüzden bu çocukların sürekli gözetim altında tutulması ve boş bırakılmaması gerekmektedir” diyor. Yapılan araştırmalar sonucu bu çocuklarda en çok kurşun zehirlenmesi görülmekte, onu cıva zehirlenmesi takip etmekte; arsenik, kadmiyum, alüminyum ve uranyum zehirlenmeleri ise daha az görülmektedir. Maalesef bu toksinlerin bazıları, devamlı soluk alıp verdiğimiz evlerimizin havasında, boya-badanasında, plastik pencere doğramalarında, panjurda, sentetik boyalı halılarda, sentetik vernikli mobilyada, elektronik eşyalarda, otomobillerde, giysilerde, yiyeceklerde, oyuncaklarda ve hatta gereksiz yere yapılan aşılarla vücutta cıvanın birikimiyle de mevcut durumda. Bu toksinler başta çocuklar olmak üzere bütün ev halkının davranış, algılama, bilişim ve motor fonksiyonlarında değişik şiddetlerde bozukluklara da neden olduğu bilinmekte. Rafine ve doğal olmayan gıdaların vitamin ve minerallerden fakir olması zaten yavaşlamış olan detoksifikasyon (toksik atımı) reaksiyonlarını daha da tembelleştirmekte. Otistik çocukların çoğunda bağırsak ve mide problemi olduğu için sindiremedikleri ve bir çeşit morfin etkisi yaptığını söylediğimiz gıdalara yönelik diyetler hazırlanmalıdır.
İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümünden Prof. Dr. Ahmet Aydın; ‘‘Bu çocukları paketlenmiş gıdalardan, -mısır ve pirinç haricinde- tüm tahıl ürünlerinden, soyadan, ağır metal içeren nesnelerden uzak tutmak sadece yapılacaklardan birkaçı. Sonuç olarak bunlar bir bütünün parçalarını oluşturuyor. Bu bütünü tamamlayabilmemiz için; doğal yiyeceklerden oluşan bir beslenme biçimi, glütensiz ve kazeinsiz diyet, vitamin, mineral ve amino asit eksikliklerinin giderilmesi, bağırsak florasının düzeltilmesi, sindirim enzimlerinin takviyesi ve katkısız, doğal yiyeceklerin yenmesi, ağır metallerin temizlenmesi, ilaçlar ve eğitim gibi tüm tedavi basamaklarının uygulanması gerekir’’ demektedir.
SADIK ÇEVİK / [email protected]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.