Benim çocuğum bir otistik
HALE CEYLAN BARLAS / [email protected]
Pençesine aldığı insanlar, kendi dünyalarında yaşıyor, duygularını ve isteklerini anlamakta zorlandıkları gibi, diğer insanların ne düşündüklerini anlamakta da güçlük çekiyorlar. Bir rutine bağlı olarak yaşıyor ve sadece en sevdikleri şeylerle ilgileniyorlar. Hoşlandıkları şeyleri her gün tekrarlamaktan sıkılmıyorlar. Anlattıklarımız, nedeni bilinmeyen bir hastalık olan otizme sahip olanların tipik profili. Zor olsa da onları bir şekilde yaşama bağlamak mümkün. Otizmle savaşta en önemli etken erken teşhis. Özel bir eğitimle yaşamlarını daha kolay sürdürebiliyorlar.
Birleşmiş Milletler’in kararıyla, dünyada otizm konusunda farkındalık yaratmak ve sorunlara çözüm bulmak amacıyla, 2 Nisan “Dünya Otizm Günü” olarak kabul edildi. Nisan ayı ise “Otizm ayı” olarak anılıyor. Biz de Özel Tohum Vakfı Özel Eğitim Okulu’nda otizmli çocukların ebeveynleriyle yaşadıklarını konuştuk.
İKİ OĞLU DA OTİZM HASTASI
Hülya Koç, ev hanımı ve üç erkek çocuk annesi. Büyük oğlu ile ikizlerinden biri otizm hastası. Koç, ilk çocuğuna hamile kaldığında her anne adayı gibi çocuğuyla ilgili hayaller kurmaya başlar. Her şey yolunda gidecek, minik çocukları koşup oynayarak sağlıklı bir şekilde büyüyecektir. Doğumdan sonra her şey gayet normaldir, ta ki Okay iki buçuk yaşına gelene kadar. İlk başlarda oğullarının tembellikten bazı şeyleri yapmadığını düşünen aile, bu durumun arttığını görünce bir psikiyatriste başvurur. Uzun bir seansın ardından acı gerçekle yüz yüze kalırlar; Oktay otistiktir.
Ailenin dünya başına yıkılır ama oğulları için ayakta durmaları gerektiğini bilirler. Tam bu yeni düzene alışmışken Hülya Koç tekrar hamile kalır. Bebeği aldırmaya karar veren Koç, o günleri şöyle anlatıyor: “Doktorun olumlu konuşmaları sayesinde bu düşüncemden vazgeçtim. İkizler doğduğunda öğrendik ki biri otistik diğerinde ise gelişim geriliği var.”
Aile bu zor durumla da baş etmeyi öğrenir. İkinci otistik oğulları Mete üç yaşına gelince Tohum Otizm Vakfı ile tanışırlar; “Beş yıldır burada eğitim görüyor ve durumu şu an çok iyi. Okuma yazma biliyor. Renkleri rakamları da öğrendi.”
Hülya Koç bunları anlatırken kazandıkları zaferin mutluluğunu yüzünden okumak mümkün.
Koç ailesi çocuklarının en iyi şekilde yetişmeleri için başladıkları yolculuğa azimle devam etmeye kararlı.
NEDEN BU BİZİM BAŞIMIZA GELDİ?
Sema İçöz, otistik çocuğu olan diğer bir anne. Doğum sırasında oksijensiz kalan İçöz, şimdi 9 yaşında olan oğlu Gökay’ın bu yüzden kendilerini duymadığını ve göz teması kurmadığını düşünmüş ama bir süre sonra uzmana başvurunca gerçeği öğrenmiş.
“Çok zor zamanlar geçirdik ama bir yandan da ayakta durmak zorundaydık” diyen anne İçöz şöyle devam ediyor: “O dönemde ben ayrı, oğlum ayrı psikolojik tedavi gördük. Ama o bizim canımızdı ve hemen ‘Ne yapabiliriz?’ diye düşünmeye başladık. O sırada Tohum Eğitim Vakfı ile tanıştık. Gökay altı yıldır burada eğitim görüyor. Oğlumda gözle görülür bir değişim oldu. Okuma yazmayı öğrendi. Rakamları, renkleri biliyor. Altı yıl öncesine kadar hiçbir şey bilmeyen çocuk için çok büyük bir gelişme. Altı yılda bu kadar yol kat ettiysek bir altı yılda daha da yol kat edeceğiz ve inanıyorum ki normal bir insan gibi hayatına devam edebilecek.”
Erken teşhisle otistik çocukların yüzde 60’ını topluma kazandırabiliyoruz
15 Nisan 2003’te kurulan Özel Tohum Vakfı Özel Eğitim Okulu, Tohum Otizm Vakfı bünyesinde Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir okul. Burada otizmli çocuklar özel eğitim alıyor. Otizm ve yaygın gelişim bozukluğu olan çocukların özel eğitim ile topluma kazandırılması için kurulan okulda iki tür eğitim uyguladıklarını anlatan okulun yönetim kurulu koordinatörü Demet Nurlu şu bilgileri veriyor: “Okulda her çocuğun programından sorumlu bir öğretmeni var. Gün içinde üç farklı öğretmenle çalışıyorlar. Haftanın bir günü çocuğun velisi de derse giriyor. Bundaki amaç, veli dersi gözlemlesin ve evde bunun devamını sağlasın. Haftada bir gün de saat üçten sonra öğretmen çocuğun evine gidiyor. Orada eğitimsel bir ortam oluşturuyor ve aileye de eğitim veriyor. Şunu unutmamak gerekir ki, erken teşhisten sonra özel eğitim alan bir çocuğun yüzde 60’ını topluma kazandırabiliyoruz ve bizler gibi hayatlarına devam edebiliyorlar.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.