Yunus Terapisi Yunusları İntihara Sürüklüyor

Yunus Terapisi Yunusları İntihara Sürüklüyor
Yazar Buket Uzuner, Yunus Terapisi adı altında sunulan aktivitelerin çocuklara hiç bir yararı olmadığı gibi yunusları da bunalıma sokup intihara sürüklediğini belirtiyor.
Pazar ve gezgin olarak tanıdığımız Buket Uzuner, aynı zamanda aktivist bir ruha da sahip. Düşündürten ve sorgulatan bir edebiyattan yana olduğunu söyleyen yazar, kitaplarında çevre sorunlarına ve sosyal yaralarımıza dikkat çekiyor. En son Yunus Gösteri Parklarında tutulan ve bu nedenle bunalıma girip intihar eden, beyinleri ve iç organları zarar gören yunusların serbest bırakılması için düzenlenen imza kampanyalarında ön saflarda gördük onu. Yunus Terapisi'nin bir yalandan ibaret olduğunu söyleyen Uzuner Yeni Şafak Gazetesi'nden Emeti SARUHAN'la  insanların dostu olarak tanınan yunusları konuştu. İşte birbirinden çarpıcı ve ilgi çekici konuların konuşulduğu o söyleşinin ayrıntıları:

YUNUS İNTİHAR EDER

Yunus parkları yunuslar için neden bir eziyet oluyor? Balıkları da akvaryumda besliyoruz sonuçta…

Yunus veteriner hekimi Erdem Danyer'den, 'yunus kampları kapansın!' kampanyasını birlikte devam ettirdiğimiz 'change.org'daki ve 'yunuslara özgürlük' grubundaki arkadaşlarımdan öğrendiklerim arasında benim için en önemlisi: Yunusların intihar eden hayvanlar olduğudur. Ve intihar etmek isteyen yunuslara kimse engel olamıyor! Bu yüzden yunusları bunalıma sokmamak gerekiyor.

YATIŞTIRICI VERİLİYOR

Neden bunalıma giriyorlar?

Günde 70 km yüzen ve 100-200m. derinliklere dalan bir yunusu, içinde sadece birkaç yüzgeç atabileceği bir havuzda hapsedince zaten işkence başlamış oluyor. Yunuslar av-avcı ilişkisiyle yaşayan, canlı avlanan, aile kuran, çocuk doğuran, doğurduğu çocuğu emzirip avlanmayı öğreten canlılar. Havuzda avlanmayı bırakıp cansız balıkla beslenme sitilleri değiştiriliyor. Aç bırakılıp yaptıkları doğru hareket için yemek veriliyor bu da başka hareketler yaptırılsın müşteriler eğlendirilsin diye gün içinde az gün bitiminde çok olarak gerçekleşiyor. Morali bozulan hayvanların hastalıklara direnci de azaldığı için hastalık riski artıyor. Midelerinde strese bağlı görülen ülser çok yaygın ve kanıksanmış bir halde. Bunalıma giren yunuslara şova devam edebilmeleri için yeşil reçeteli depresyon ilaçlarıyla yatıştırıldığını veterinerler söylüyor. Cinsel aktiviteleri sonlandırılıyor. İnsanlara zarar vermesin diye dişleri törpüleniyor. En önemlisi yaşama güdüleri olan avlanma ellerinden alıyor ve amaçsızca sadece insana hizmet eden kuklalar haline getiriliyor.

SES DALGASI ÇILDIRTIYOR

Yunusların burada olmalarına karşılık verdikleri tepkiler neler?

Yunuslar, çevrelerine gönderdikleri ses dalgaları ve onların yansımasıyla hareket edebildikleri için deyim yerindeyse 'ses dalgalarıyla gören hayvanlardır. 'Yunus parklarında' ölen yunusların sadece özgürlüklerini kaybettikleri için değil, içine hapsedildikleri havuzların sınırları dar yani duvarları yakın olduğu için dalgaların kısa yoldan duvara çarpıp geri gelmesiyle oluşan yoğun ses dalgalarının yarattığı beyin hasarı ölümlerine sebep oluyor. Yunus parkları yunuslara beyin hasarı veriyor, onları çıldırtıyor ve intihar ediyorlar. Öğrendiğim bir başka sorun da doğada vücutlarında bulunan ve zararsız parazit yükünün stres altında hastalıklara yol açması. Kızgınlık dönemi başlayan yunuslarsa, cinsel ilişkiye giremediklerinde de ya kendilerine ya beraberindekilere zarar verip saldırabiliyorlar.

DOKTOR DEĞİLLER

Yunus Terapisi'nin bilimsel bir yönü olmadığı söyleniyor. Doğru mu?

Görüştüğümüz hiçbir doktor, yunus Terapisi'nin yararları hakkında kesin bir bulgu olduğunu doğrulamıyor. Makaleler bazında araştırma yapınca da durum aynı. Böyle bir veri yok! Elbette su ve hayvan sevgisi sağaltıcıdır, iyi gelir ama yunus parkında tutuklu yunusların otizme ve felce faydası olduğu tıbben kanıtlanmamıştır.

BU KONUDA CAHİLİZ

Yunus parklarında giden insanlar yunusların bu yaşadıklarından haberdar değillerdir herhalde?

Hayır değiller. Bilseler çocuklarını bu işkenceye alet ederler mi? Hele anneler, başka canlının annesiz kalmasına kolay kolay göz yummazlar. Ben de bu konuda cahilken, oğlumu götürmüştüm mesela… Bilgi sahibi olunca, zaten çocuklar yabancı dillerde 'Dolphinaium' denen yunus parklarına kendileri gitmek istemeyecektir.

PROTESTO EDİN

Yunuslar için sıradan vatandaş ne yapabilir?

Çevresindekilere, özellikle çocuklara ve öğretmenlere yunus parkları hakkında bilgi verebilir. Park bileti satan veya armağan eden kampanya ve işletmeleri protesto edebilir. Ve hala devam eden imza kampanyamıza katılabilir.

İNSANİ DEĞERLER AİLEDEN

Kadına yönelik şiddet, Alevi-Sünni ayrımı, nükleer santraller, çocuk gelinler gibi sosyal konuları ilk kez gündeme getirenlerdensiniz. İçinizdeki aktivist ruhu ne zaman keşfettiniz?

Edebiyatın ve sanatın insanları eğlendirmesi ve estetik haz vermesi çok güzel, ama düşündürüp, sorgulatması da önemli benim için. Beni ilk gençliğimden beri, yeni sorular sormaya yönelten ve yeni bakış açılarına taşıyan cesur ve zeki romancılar ve şairler etkiledi daima. Hala meselesi olan, başkalarının sorunlarını sorun edinen yazarları okumayı severim. İnsani değerleri öğrenmek ve savunmak vicdani bir mesele. Ailede hümanist bir gelenekle büyüyen çocuklar, daha küçükken başkalarının hakları için mücadele etmeye başlıyor.

Yunuslarla ilk ne zaman, nasıl yolunuz kesişti?

Hayvanlara ilgim yine çocukluğumdan, hayvansever annemle başlar. Annem 1960'larda sokak hayvanları için mahalleliyi organize eder, zehirlenen hayvanlara yoğurtlu ilaçlar hazırlar, öksüz encikleri damlalıkla beslerdi. Lise bitince, veteriner olmayı düşünsem de genetik daha çok ilgimi çektiği için biyoloji ve çevre bilimleri okumak istedim. İlk romanımın adı Türkiye'nin ilk Yeşiller Partisi'yle ilgili olduğundan 'İki Yeşil Susamuru'dur. Sonra 'Balık İzlerinin Sesi' romanım var. Yunuslara olan ilgimse son romanım SU'yu yazarken başladı. Beş yıl kadar önce 'Eski-Türklerin Kamanlık geleneği'nin dört unsurunu anlatan romanlar yazmaya başladığımda SU unsuru için sembol hayvan arıyordum. Hem suda yaşayan, hem de kültürümüzde kutsal değeri olan hayvan için yunusları seçtim. Bu arada bu su memelisi hayvana ve değerli bir peygamberine aynı adı veren başka bir kültür bulamadım. Bu ilişki hoşuma gitti. Sonra zekası ve karakterleriyle ilgili bilgim arttıkça onları daha çok sevdim. Bu arada Türkiye'nin tek yunus veteriner hekimi Erdem Danyer'le tanıştım. Sağolsun, İstanbul'a gelip beni çalıştırdı.

SEBZE KAMYONUNA KOYUP TAŞIDILAR

Kaş'taki yunus parkında Tom ve Misha pek çok sivil toplum kuruluşunun girişimiyle, önce rehabilitasyona alınıp sonra özgürlüklerine kavuşmuş. Bu konuyu açar mısınız?

Türkiye'de ilk kez ait oldukları mavi denizlere geri bırakılan Tom ve Misha adlı iki yunus, bundan iki-üç yıl önce Kaş'a getirilmiş, halkın tepkileri sonucu park iş yapamayınca apar topar Fethiye Hisarönü'ndeki daracık bir havuza götürülmüş. Fakat 8 Aralık 2011 tarihinde Ada, Doğa, West ve Ada1 adlı dört yunus Kaş'a getirilip, park yeniden izleyici kabul etmek için izin alma sürecine girmiş. Ancak gelen tepkiler ve suç duyuruları nedeniyle ruhsatsız müşteri kabul eden park, 28 Mayıs 2012 tarihinde Belediye tarafından mühürlenmiş. Sivil toplum kuruluşlarının yunuslara sağlık kontrolü talebi ısrarı nedeniyle, yunuslardan ikisi bir süre sonra sebze kamyonları arkasında eşya gibi fırlatılarak Bodrum'daki yunus parkına gönderilmiş; geriye kalan iki yunus ise korkunç şartlarda Kaş yunus parkında kalmaya devam ediyor. Geçtiğimiz kış park görevlilerinin ruhsatsız şekilde ikinci kez ziyaretçi kabul ettiğini gösteren fotoğraflar gönderildi Kaş'tan. Basına da yansıdı haberler. Bunun üzerine Change.org'da başlattığımız kampanyaya 20.000 hayvansever insanımız imzayla destek verdi. Ben de change.org ve Yunuslara Özgürlük ve WWF Türkiye'deki arkadaşlarımla beraber Kaş'a giderek sayın belediye başkanı ve sayın kaymakama bu imzaları teslim ettim. Sağolsunlar, ilgileneceklerini ve KAŞ Yunus Parkı'nın ruhsatını yenilemeyeceklerine söz verdiler. Sözü takip edeceğiz. Türkiye denizlerinde özgür yüzen yunuslarıyla gurur duyan bir ülke olarak anılsın istiyoruz, bize ve kültürümüze yakışan da budur!

EVLİYA ÇELEBİ'NİN KIZ TORUNUYUM

Kendinizi gezgin-yazar olarak tanımlıyorsunuz. Gezileriniz mi yazılarınızı doğuruyor, yoksa yazmak için mi geziyorsunuz?

Ben kendimi gezgin addederim. Kaç ülke, şehir gezdiğimi saymam, ilgilenmem. Pahalı otel, lokanta aramam. Yola çıkmaya kimse zorlamaz beni. Ben sadece kendi merakımdan yoldayım 21 yaşımdan beri… İçimdeki merak, arayış ve insan hikayesi tutkusu yüzünden gezgin oldum. Memur çocuğuyum, üniversite burslarıyla dünyayı gezmeye başladım. Gezilerimi yazarak hayatımı kazandığım için Evliya Çelebi'nin kız torunu olduğumu da düşünürüm. Yıllar sonra öğrendim ki, anne tarafından büyük dedem de bir Osmanlı gezgin ve şairiymiş.

MEZOPOTAMYALIYIM

Gezmek bir yandan da bir yere ait olamama gibi duygular oluşturuyor mu?

İnsan ilk gençliğinde bunları düşünüyor. Fakat 30 yaşlarında şunu kavrıyor: hepimiz çocukluğumuzun, anadilimizin kültürüne aitiz. Bunun üstüne dünya kültürü ve dünya vatandaşlığı inşaa edilebilirse mükemmel bir sentez oluyor. Ben de uzun süre birkaç kıtada farklı hayatlar kurdum ama 30 yaşlarımda ne kadar Akdenizli ve Mezopotamyalı olduğumu, bu iki kültürün Türkiye'de karışmasından oluşan aidiyetime Avrupalı demokrasi, düşünce özgürlüğü ve canlı hakları kazanımlarıyla kendimi oluşturduğumu kavradım.

SUDAN SONRA TOPRAK GELİYOR

'Çocukluğumdan beri Türkiye'nin yazarı olmak istedim' diyorsunuz. Bunu başarabildini mi?

Bunu benim yanıtlamam ayıp olur, ben anlatayım, siz karar verin. Gezip görüyorum ki, dünya görüşleri, gelirleri ve cinsiyetleri farklı olan Kars'ta öğretmen, Bandırma'da hemşire, Antep'te doktor, Eskişehir'de teknisyen, Mardin'de öğrenci, Gelibolu'da asker, Doğu Beyazıt'ta kültür müdürü, Avanos'ta belediye başkanı, Kaş'ta büfeci, Ankara'da edebiyat profesörü, Rize'de vali kitaplarımı okuyor. Eğer bu değerli okurlar beni Türkiye'nin yazarı yapıyorsa, o zaman artık yerelden evrensele giden yolda dünya edebiyatında da kendi kaleminin hakkıyla yer edinebilmek zamanıdır.

Şu an üzerinde çalıştığınız kitabınız?

Eski Türklerin Kamanlık geleneklerinin günümüzde hepimizin hayatında devam eden adetlerini anlattığım SU romanının ardından şimdi TOPRAK romanını yazıyorum. TOPRAK, Çorum'da geçiyor ve onun sembolü de geyik. Yani şimdi de geyiğin bizim kültürümüzdeki değeriyle ilgili çalışmaktayım. Sonra HAVA ve ATEŞ gelecek….

Kaynak: YENİ ŞAFAK 


Bu haber toplam 9926 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum